blank
Ihlas Haber Ajansı tarafından
30 Ocak, 2024 10:13 tarihinde yayınlandı
A+ A-

Küresel karbon döngüsünün bozulması doğa felaketlerini arttırıyor

Küresel ısınmanın ve karbon döngüsünün bozulmasının artık uluslararası bir problem olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sait Yılmaz, önlemler alınmazsa Türkiye’nin de Ortadoğu’nun çölüne dönüşme ihtimaline vurgu yaptı. Prof. Dr. Yılmaz, doğanın karbon döngüsündeki bozulmanın hızlandığına dikkat çekerek, su kaynaklarının azalması ve çölleşmenin önlenmesi için küresel çapta işbirliğinin altını çizdi.

Küresel ısınma ve doğanın ihmal edilmesi, karbon döngüsünün bozulmasına, sonucunda da atmosferdeki dengenin bozulmasına neden oluyor. Bu durum, doğal felaketlerin artmasına ve ormanların yok olmasına yol açıyor. Sorunun Türkiye ve Ortadoğu açısından da büyük problemlere neden olabileceğini söyleyen İstanbul Esenyurt Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sait Yılmaz, uluslararası düzeyde adımlar atılması gerektiğini ifade etti. Türkiye özelinde, su kaynaklarının azalmasının ciddi bir sorun olduğunu dile getiren Yılmaz ayrıca Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) önemine ve Ortadoğu’da su sorununun potansiyel bir savaş nedeni olabileceğine işaret etti. “Belli kesimler Ortadoğu’nun çölüne dönecek” Prof. Dr. Sait Yılmaz, bozulan karbon döngüsünün küresel ısınmanın daha da hızlanmasına neden olduğunu aktararak, “Doğanın normal bir karbon döngüsü var. Fotosentez ile bu karbonu yukarıya çıkıyor bu şekilde doğa ve bitkiler etkileşimli bir şekilde kendini revize ediyor ve besliyor. Küresel ısınma ve insanların doğaya sahip çıkmaması ile bu döngü yok olmaya başladı. Bu yok oluş da ısının artmasına neden oluyor, atmosferin dengesi bozuluyor, doğal felaketler, seller artıyor. Bunun yanında en önemli sorun da yine insanın iyi kullanmaması, çevreye dikkat etmemesinden dolayı ormanlarımız da yok olmaya devam ediyor. Ülkemiz de git gide çölleşiyor. Bugün Antalya’daki hava 50 yıl sonra Ankara’nın havası ile aynı olacak. Yani aynı sıcaklığı yaşayacaklar ve Antalya ile Ankara arasındaki bölge gittikçe Ortadoğu’nun çölüne dönüşecek” dedi. Sorunların tüm insanlığı ilgilendiren problemlere neden olabileceği için uluslararası düzeyde işbirliklerinin altını çizen Prof. Dr. Yılmaz, “Ormanlarımızın biyo-çeşitliliğimizin yok olması demek hayvan çeşitliliğinin yok olması demek. Ayrıca doğada bizim ihtiyacımız olan ilaç yapımında bile kullandığımız bitkilerimiz de yok oluyor. Bunların hepsi birbiri ile bağlantılı şeyler. Dolayısıyla burada hem doğayı korumak hem havayı kirletmemek hem de karbon gazı salınımının dengelenmesinin sağlanması konusunda tüm dünya ülkelerine iş düşüyor. Bu sadece bir ülkenin çözebileceği bir konu değil. Bütün ülkelerin işbirliği yapması lazım” şeklinde konuştu. “GAP’ın hayata geçirilmesi önemli. Su sorunu savaşlara neden olacak” Yılmaz, Türkiye özelinde de değerlendirmelerini sürdürdüğü konuşmasında GAP’ın hayata geçirilmesinin önemli olduğunu, önümüzdeki yıllarda Ortadoğu’da su sorunun savaşlara neden olabileceğini söyleyerek, “Ülkemizin üç tarafı denizlerle kaplı olmasına rağmen kullanılabilir su kaynakları çok azalan bir ülke. Bizim tarımımız Marmara ve Ege bölgesinde. Çünkü buralarda su daha fazla. Biz su fakiri bir ülkeyiz. Bizden daha kötü durumda olan ülkeler Ortadoğu’da yaşıyorlar. Bu ülkeler Dicle ve Fırat’ın sularına muhtaç. Şu anda İran’da yaşanılan gerilimlerin en büyük etkenlerinden bir tanesi İran’daki su kaynaklarının azalması. Irak’ta da aynı şekilde. İran ve Irak Devlet Başkanları Türkiye’ye ne zaman gelseler masadaki ilk konu Dicle ve Fırat’tan gelen suyun arttırılması. Tabi Türkiye’nin önemli bir GAP projesi var. Eğer, Türkiye bu projeyi tam olarak hayata geçirmiş olursa, bölgesel kalkınmaya çok önemli etkisi yanında, göç ve terör duracak, Ortadoğu’da çok daha büyük bir güç olacağız. Ortadoğu’nun tahıl deposu olacağız. Bu yüzden, GAP’ın hayata geçirilmesi çok önemli. Ancak su sorununa Ortadoğu’da eğer bir çözüm bulunamazsa bu bir su savaşını tetikleyecektir. 1990’lı yıllarda Saddam, Kuveyt’e girmeseydi bir su savaşı bizi bekliyordu. Yani bu savaş zamanını bekliyor. Türkiye’nin su kaynaklarının artırılması, çevre güvenliği, ormanların korunması, orman yangınlarının önlenmesi, hava ve çevre kirliliği ile mücadele ve çevre konularında uluslararası standartların korunması noktasında çok önemli ödevleri var” diyerek sözlerini sonlandırdı.
İnsanca Yaşamı En Çok Hak Eden  Bir Milletin Emeklileridir
blank
İlyas Erbay tarafından
18 Aralık, 2024 10:50 tarihinde yayınlandı
A+ A-

İnsanca Yaşamı En Çok Hak Eden  Bir Milletin Emeklileridir

Bazen gündem iktidarların lehine aniden değişiverir. Hiper enflasyon, Vatandaşın hızla düşen alım gücü, Parasal sıkılaşma, Dolardaki yükselme, Artan dış borç, Cari açık, Asgari ücret ve emekli zamlarındaki belirsizlik, Kontrol edilemeyen piyasalar…dikkat ederseniz bunlar neredeyse hiç konuşulmaz oldu, adeta unut(turul)uldu. Tüm TV kanallarında varsa yoksa Suriye.

Ekonomi konularında önde gelen dergilerden The Ekonomist'in yaptığı sıralama 37 Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyesi ülkelerin sıralamasını gösteriyor. Bu sıralamada; Ekonomimiz 2024'ü en kötü geçiren 3 ülke arasında yer aldı.
Komşu Yunanistan ise 2024'ü en iyi geçiren 3 ülke arasında yer buldu.
Ekonomisi en iyi ilk üç ülke;
İspanya-İrlanda ve Yunanistan
En kötü 3 ülke ise;
Türkiye-Letonya-Estonya
Yunanistan 3'üncü sırayı Danimarka ile paylaştı.
5'inci sırada İtalya var. İsrail savaşa rağmen 6'ıncı sırada.
ABD 20'inci, Almanya 23'üncü sırada.

Biz yeni vergiler icat etmekle meşgulüz. Ekonomiyi yönetenler vergi icat etmede çok mahirler. Bizim ekonomiden anladığımız vergi toplamak! İstihdamı nasıl artırırız? İşsizlik nasıl azaltılır?
Tüm dünyaya satacağımız marka değerler nasıl yaratılır?Bunlara fazla kafa yormuyoruz. Üretim odaklı ekonomi bizim pek işimize gelmiyor sanırım.

HER ÇUVALLADIĞINDA YÜKLEN VERGİYE !

Ne alâ değil mi? İşin en kolayı bu! Bunun için ekonomist olmaya, ekonominin başına etiketli isimler getirmeye falan gerek yok! Baktın ki, ekonomi kötü gidiyor. Bütçen açık veriyor, cari açığın, dış ve iç borcun hızla artıyor. Hiç vakit kaybetme artır vergileri. Nasıl olsa ekonominin can simidi vergi. 80 yıldır yapılan hep bu. Bunu yaparken de; en kolay hangi kesimden vergi alınıyorsa yine onlara yüklen. Vatandaşın üzerindeki vergi yükü nasıl azaltılır? Vergide adalet nasıl sağlanır? Yoksulluk nasıl yok edilir? Ülkede refah nasıl yükselir? Bunlara kafa yormaya ne gerek var!
Oysaki ülkemiz; insan kaynaklarıyla, verimli topraklarıyla, turizmi ile, yer üstü ve yeraltı kaynaklarıyla müthiş bir potansiyele sahip. Devletin kamusal hizmetleri yapabilmesi için elbetteki vergiye ihtiyacı var. Buna kimsenin itirazı yok. İtiraz; kantarın ayarının kaçmasına.

Ekonomideki olumsuzluğun en büyük göstergelerinden biri vatandaşın düşen alım gücüdür.
Emekliler ve asgari ücretliler açlık sınırının altında rakamlarla yaşama tutunma mücadelesi verirken, ekonomide pembe tablolar çizmek, ekonomimiz güçlü söylemlerinde bulunmak halkı yanıltmaktır.
Madem ekonomi iyi gidiyor
alım gücümüz neden hızla düşüyor? The Ekonomist'in sıralamasında neden dipteyiz?
Emekliler ve asgari ücretliler insanca yaşamak için ücretlerinde tatminkar bir artış bekliyor. Hadi bakalım, vakit geldi. Görelim ekonomimizin gücünü

İlyas Erbay

Görüş Bildir

blank

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.