Bunu ben söylemiyorum. Roman söylüyor. Roman, hayatın neredeyse görebileceğiniz bütün ayrıntılarını sunuyor. Bir medyum yahut kâhin gibi değil elbette. Trump’ın öldüğünü hangi roman mı söylüyor? Mesela Don Delillo’nun Libra’sı. Okuyanınız var mı acaba?
Ölüm bir seçim değildir. İntihar peki, diyenleriniz olabilir. Bunu en iyi öldükten sonra anlayacağız fakat en azından biraz tadını almak için cevabın, romanlara bakabiliriz. Kadir Daniş’in son romanında özellikle üzerinde durduğu bir şey var: Hür irade yoktur, yalnızca Allah’ın iradesi vardır. Postmodern roman bundan başka bir şey söylemiyor zaten. Fakat anlatılması gereken daha birçok nokta var. Onun için yirmi küsur haftadır bu köşede çırpınıyorum. Bu sebeple zahmet buyurup okuyanlara teşekkür!
Los Angeles (Melekler Şehri) günlerdir yanıyor hem de hayatta görüp görebileceğiniz nâdir yangınlardan bir cümbüşle. Meşhur edilmiş Hollywood yazısını alevler içinde izleyebiliyorsunuz. Trump’ın kulağını delip geçen kurşun hâlâ havada ve düşmüyor. Uçan mermilerin icadı yeni değil fakat roman kadar da köklü değil. İnsanoğlu roman okumanın eğlenceli taraflarını keşfettiğinden beri (bknz: bir hafta önceki yazı) düşmeyen mermilerle çatışıp duruyor. Olması gereken bu muydu? Bari mermilere kafamızı uzatmasaydık diyorum ben yine de.
İnsan fikrinden neşet etmiş ideallerin doğurduğu krizlerle çevrelenmiş hâldeyiz, marketten su alırken yahut Gazze’ye yardım etmeye çalışırken, kıskaçlardan kurtulamıyoruz. Postmodern roman, oturup karar verilerek yazılmış bir şey değildir. Protestanlığın ilânı mı bu! İçinde yaşıyoruz diyorum size! Sene 2025!
Henüz kimse çıkıp akrep ve yelkovan artık bu şekilde olmamalı, yer değiştirmeliler yahut ikisi de aynı boy olsun, bu ne adaletsizlik, ya ikisi de kısa ya ikisi de uzun olsun demedi. Akıl sağlığımızı koruyabildiğimizi iddia edebilir miyiz peki bu durumda? En iyisi bunu zifiri karanlıkta kalıncaya kadar düşünmeyin! Fakat bu arada dikkat edin, çok geç olmasın!
Başa dönersek… Gelecek hiçbir zaman ütopyalar olmadı. Çevrenize bakın, bu yazıyı okuduktan sonra ilk konuştuğunuz insana odaklanın, ne kadar paranoyak olduğunu fark edebilir misiniz? Telefonlarımızla dinleniyoruz ve önümüze reklamlar çıkarılıyor. Yediğimiz yemeğin bize zarar verebileceğini düşünüyoruz, üstelik yemek paketli ve el değmeden üretilmiş. Vefat ânınızın bir güvenlik kamerasında kayda alınıp alınmayacağını merak ediyorsunuz. Herhangi biri sosyal medya hesabından paylaştığınız bir görüntü üzerinden sizin nerede yaşadığınızı bulabilir, biliyorsunuz. Hatta bütün verileriniz satışa çıkarılmış, kanıtlar var, görüyorsunuz. Yani şimdi sizce ben, Trump öldü, derken paranoyak mı oluyorum?
Peki, siz bilirsiniz.
Tugay Kaban