blank
Avatarı
Ihlas Haber Ajansı tarafından
16 Mart, 2025 20:15 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 1dk
Yorum: 0

KAMİAD’dan iftar programı

Kamu Müteahhitleri ve İş İnsanları Derneği (KAMİAD) Ankara’da iftar programı düzenledi.
KAMİAD tarafından düzenlenen iftar programına çok sayıda iş insanı ve davetli katıldı. İftara, KAMİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ercan Aba ve Bartın’dan işadamları da katıldı. İftar programı seğmen gösterisi ile başladı. Şovun akabinde konuşan Derneğin Genel Başkanı Ali Adıgüzel, "Düzenlediğimiz iftar programına katılarak bizleri onurlandırdığınız için hepinize teşekkürlerimi sunuyorum" dedi.
Adıgüzel, "Kamu müteahhitleri olarak sırf kesimde değil, ülkemizin ekonomik ve toplumsal gelişimine katkı sağlamak açısından da değerli bir misyon üstlenmekteyiz. KAMİAD’ın kuruluş emeli kamu müteahhitlerinin sesi olmak ve kesimdeki meselelere gerçekçi, kalıcı ve sürdürülebilir tahliller üretmektir" diye konuştu.
Kamu müteahhitleri olarak zelzele bölgesinde yaptıkları çalışmalardan bahseden Adıgüzel, "2023 ve 2024 yıllarında bilhassa sarsıntı bölgelerinde gösterdiğimiz çalışmalar kamu müteahhitlerinin toplumsal sorumluluk şuuru ile hareket ettiğini bir kere daha kanıtladı. Zelzele sonrası enkaz kaldırma çalışmalarına tüm iş makinalarıyla katkı vermenin yanı sıra afet bölgesindeki şantiyelerin depremzede vatandaşlarımızın hizmetine sunulması, nakdi yardımlar ile de dayanak olunmuştur" sözlerini kullandı.
Programın akabinde İHA mikrofonuna konuşan Adıgüzel, "Sivil toplum örgütünün ismidir KAMİAD. KAMİAD üyelerinin savunuculuğunu yapan, tıpkı vakitte çıkacak yasa, yönetmelik, şimdiki mevzuat hususlarında topluma ışık tutmayı, bilgilendirmeyi ve üyelerinin eğitimini ahlaki etik çerçevesinde, kamu müteahhitlerinin yüklenici ve alt yüklenici ortasındaki bağlantıları düzenlemeyi hedefleyen bir sivil toplum örgütüdür" biçiminde konuştu.
Programın akabinde derneğe üye olanlara sertifika verildi.

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
Avatarı
Atilla Çilingir tarafından
18 Kasım, 2025 10:06 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum: 0

KIBRIS’TA RUMLARLA İÇ, İÇE YAŞANIR MI?

   Yazıma başlık yaptığım soruyu bir kez daha tekrarlayacak olursam:

  ‘’Kıbrıs’ta Rumlarla iç, içe yaşanır mı?’’

  Böylesi bir soruya cevap verebilmek için adada yaşanan gerçekleri iyi bilmek, bu gerçeklerden ne kadar etkilendiğimizi iyice değerlendirmek gerekir.

   Aslında bu sorunun cevabını vermek için öyle asırlarca geriye gitmeye, tarih sayfalarını çevirmeye hiç gerek yok!

  Adanın yakın tarihinde yaşanan gerçeklere bakıldığında bu sorunun cevabı hemen verilecektir. Şu gerçekleri kısaca bir hatırlayıverelim:

  • Ada Türklerinin, komşuları Rumlar tarafından topyekûn ortadan kaldırılmalarına ramak kala 1974’te Türkiye’nin müdahalesi ile yeniden yaşama dönmeleriyle birlikte adada iki ayrı bölge iki ayrı devlet oluşmuştur.
  • 1974 yılında yaşanan bu gerçeğin ardından BM ve uluslararası toplum adanın kuzeyinde 1983’te kurulan KKTC devletini tanımamış, adanın kuzeyini Türkiye’nin işgal ettiğini duyurmuştur.
  • 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı adada kurulan bu cumhuriyetin enosise giden bir amaç olduğunu ifade ederek, 1963’te bu cumhuriyetin kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk tarafını dışlamış, sonrasında da adada yaşayan Türkleri adeta cehennemi bir yaşama mahkûm etmiştir.
  • 15 Temmuz 1974’te adada yaşanan Yunan cuntası destekli darbe ile ada Yunanistan’a bağlanmak istenmiş, darbenin hedefi ada Türklerinin topyekûn imhası olmuştur. Bu acımasızlığa mani olmak için gerçekleşen 20 Temmuz 1974 barış harekâtımızla adaya hem barış, hem de huzur hâkim olmuştur.

Ya bugünün gerçekleri nedir?

  • Adanın kuzeyinde kurulu KKTC’yi Türkiye dışında hiçbir ülke tanımamaktadır.
  • Adada Rumlarla anlaşma sağlamak maksadıyla yapılan her müzakere sürecinde adalı Türkler hala 1960 anlaşmasında kazandıkları haklar ile sınanmakta, hatta Rum tarafı bu hakları dahi çok görerek azınlık haklarından bir fazlasını dahi vermek istememektedirler.
  • 1968 yılından beri süregelen müzakereler dönemi daima Rumların ne istediğine göre yürütülmüş, Türk tarafının vermiş olduğu her taviz sonrasında yeni bir taviz daha istenmiştir.
  • BM, AB ve adada menfaati olan devletler adanın yasal hükümeti olarak GKRY tanımakta, 1974’te hiçbir şey yaşanmamış gibi hala 1960 Kıbrıs anayasasını esas almaktadırlar. Ki, o meşhur Annan Planı da bu anayasaya göre hazırlanmıştır.
  • Ve Annan planının nasıl bir tuzak olduğu Rumların AB’ye üye yapılması ile daha iyi anlaşılmıştır.
  • Adanın kuzeyinde kurulu KKTC’de yaşayan vatandaşlarımız, ekonomi, eğitim, ticaret, turizm, spor, sanat v.d faaliyetlerinde Rumların insanlık dışı ambargosu ile karşılaşmakta, insanca yaşam hakları Rumlar tarafından gasp edilmektedir.
  • Aslında adanın hem kuzeyinde, hem de güneyinde yaşayan iki halk da bu yeni sürece uyum sağlamıştır. Ancak özellikle adanın siyasal yaşamına müdahale ederek, kendi çıkarlarını hedefleyen kimi ülke siyasetçileri adadaki bu uyumu kendi istekleri doğrultusunda devşirerek, adanın Rum yönetimine geçmesi için türlü planlar yapmaya devam etmektedirler. Rum yönetimi de bunu sonuna kadar kullanmaktadır. En önemli hedef; Türkiye’nin ve Türk askerinin adadan çıkarılmasıdır.
  • Kıbrıs adasının çevresinde tespit edilen doğal gaz ve petrol yataklarının zengin cazibesi, bu siyasetçilerin bu yataklardan pay alabilmek için hedefledikleri en önemli şeydir.

       Bu arada Türkiye Lozan anlaşması ile Kıbrıs’ta sağlanmış dengeyi bozarak, ada üzerindeki tarihi ve yasal haklarından vazgeçer mi?

         Şimdi yukarıda sıraladığım gerçeklere bakıldığında Türklerle, Rumlar iç, içe eşit hak ve hukuk çerçevesinde yaşayabilirler mi?

        Dili, dini, örf ve geleneği birbirinden çok farklı; tarih boyunca türlü çatışmalar yaşamış bu iki toplumu yeniden bir araya getirmek nedendir?

       Yaşamları boyunca Rum tarafının ihanetine uğramış, türlü tedhiş hareketleri ile katledilmiş Kıbrıs Türkleri Rum tarafına nasıl güvenecektir?

     Varsayalım ki, bir gün adada anlaşma olduğunda bu anlaşmanın kalıcı olacağının garantisini kim verecek? Bu anlaşmanın garantörü kim olacaktır?

      Adada yapılan seçimler sonrası her iki tarafta da yeni bir yönetici seçildiğinde yepyeni umutlar pompalanır. Taraflar arası görüşmelerin başlayacağı haberleri yayılır.

    19 Ekim 2025 tarihinde KKTC’de yapılan seçim sonrasında da aynı şey yapılmış. KKTC Cumhurbaşkanı olarak seçilen Sn. Tufan Erhürman’ın da yakın bir zamanda Rum lideri ile görüşeceği açıklanmıştır.

  Her iki taraf liderinin diyaloğu önemlidir. Ancak, sonuca odaklı olması ve her iki tarafı da memnun etmesi gerekir. Bunun için de Rum tarafının hep bana tavrından vazgeçmeleri gerekecektir.

   Sonuç olarak;

   Özellikle KKTC’deki genç nüfusun ada gerçeklerini bilmesi, yaşanan gerçeklerden ne kadar etkilendiğimizi görerek hareket etmesi gelecekleri açısından önem taşımaktadır.

  Unutulmasın ki, yıllar önce Girne kentini, denizi ancak boğaz bölgesine kadar giderek oradan seyredebilenler, Rum mezaliminden kurtulup da Hamitköy ovasında kurulu çadırlarda yaşam mücadelesi verenler, gündüzleri çalışıp, gecelerini mevzilerde vatan savunmasında geçirenler yıllarca Rumlarla iç, içe yaşamanın ne kadar zor olduğunu iyi bilirler.

   Onların anlattığı bu gerçekler günümüz gençlerine belki bir şey ifade etmeyebilir! Ama gençlerimizin bugün yaşadıkları gerçeklerin de onlarınkinden ne farkı var?

   Bunu da düşünmek gerekir…

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

16 Kasım 2025

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.