Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

İŞTE DEVLET, İŞTE BAYRAK…

Köşe Yazıları Yayın: 11.11.2020 11:38

(37 yıl önce Lefkoşa…)

      Ne çabuk geçip gidiyor yıllar!

Tam 37 yıl olmuş o günün sabahından, bugüne geçen zaman…

O günün sabahında takvimler, 15 Kasım 1983 Tarihini gösteriyordu…

Lefkoşa’nın Sarayönü meydanını hınca, hınç dolduran o ‘mahşeri kalabalık’, pür dikkat kesilmiş az sonra onlara analarının ak sütü gibi helal yeni devletin bağımsızlık bildirgesini açıklayacak, Sn. Rauf Raif Denktaş’ın açıklamasını bekliyordu…

O günün sabahında yaşanan duygular; önce 1571 de ecdadımızın Kıbrıs adasını fethi ile sonrasında ise 1960 da Mehmetçiğin adaya gelişi ile yaşanmış, 1974’ün sabahında da özgürlüğe kavuşulmuştu.

Şimdi de şanlı tarihimizin sayfalarına yeni bir şan daha ekleniyor, o günün sabahında Lefkoşa’nın Türk kesiminde yaşanıyordu…

O tarihi günde açıklamasını yapmak üzere çıkmış olduğu binanın balkonundan halkına seslenirken Sn. Denktaş’ın sağ yanında Kıbrıs Milli Davamızın milli lideri Sn. Dr. Küçük, diğer yanında ve çevresinde Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisinin tüm üyeleri ve dava arkadaşları vardı.

Rahmetli Denktaş şöyle bir etrafına bakındı, sonra da Toros Dağlarında yankılanan o eşsiz hitabet yeteneği ile halkına seslenerek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletinin kuruluş bildirgesini açıklayıverdi…

Neredeyse ömrünün tamamını Kıbrıs Türk’ünün özgürlüğüne, bağımsızlığına adayan, ecdadımızın Kıbrıs adasındaki son türbedarı, Türk Ulusunun özgür ve bağımsız yaşama karakterinin vatan topraklarımız Kıbrıs’ta ki önderi, Kıbrıs milli davamızın onurlu ve yılmaz savunucusu, devletinin kuruluşunu tüm dünyaya ilan etmişti.

Konuşmasının son cümlesi de:

  ‘’ İşte Devlet, İşte Bayrak’’ oldu…

Konuşması bittiğinde o mahşeri kalabalık; 20 Temmuz 1974 tarihindeki gibi Girne sahillerindeki coşkuya benzeyen deniz gibi dalgalandı. Sonra bu dalgalanmadan çıkan o muhteşem, coşku dolu ses; önce Lefkoşa Rum kesiminde duyuldu! Ve daha sonra dalga, dalga tüm dünyaya yayıldı…

İnsanlar biri, birlerine sarılmış sevinç çığlıkları atıyordu…

Neredeyse ömürlerinin tamamı mevzilerde geçen bu cefakâr, fedakâr insanlar, 1950’li yıllardan beri çekilen o acılı yılların, o kan, ateş, barut kokan sokaklarında; her evinde birkaç şehidi olan Kıbrıs Türk’ü, ilan edilen yeni devletin etrafında kenetlenmiş:

    ‘’Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Devletimiz’’ nidalarını tüm dünyaya haykırıyorlardı…

Onca acılı yıllar sonra, uğruna verilen binlerce şehit ile tarih aslına rücu etmiş, sonunda beklenen gerçekleşmişti.

    Artık Kıbrıs’ta kurulan yeni bir Türk devleti, semalarını süsleyen ay yıldızlı bayrağımız vardı. Beklenen olmuş, Kıbrıs Türk Halkı 20 Temmuz 1974 tarihinde kavuştuğu özgürlüğünü, KKTC devleti ile taçlandırmıştı.

   Aradan yıllar geçti…

   Adada neler, neler değişti…

Her ne değişirse değişsin! Tarihe iz bırakan gerçekler çerçevesinde; 37 yıl önce hançeresi yırtılırcasına özgürlüklerini, bağımsızlıklarını tüm dünyaya haykıranlara, 20 Temmuz 1974 sabahı aynı amaç uğruna vatan, vazife, bayrak, namus ve şeref için aynı yemini eden, omuz, omuza savaştığımız kardeşlerime, mücahitlerime, seve, seve hayatlarını feda etmeye hazır olanlara, feda edenlerin yakınlarına, siz gazilere sesleniyorum:

Kıbrıs Türk Halkının demokratik ve yasal hakkı ile seçtikleri temsilcilerine, devletin anayasasına göre yemin eden tüm seçilmişlere, bilim insanlarına, iş adamlarına, her sabah aşının, işinin peşinde koşan tüm kardeşlerime, öğretmenlerimize, özellikle de geleceğimizin teminatı olan siz gençlere sesleniyorum:

Şöyle bir düşünün!

     Şu anda yaşadığınız topraklar sizin ve geleceğinizin teminatı. Her birinizin cebinde taşıdığı kimlikte devletinizin ismi,  bayrağınızın resmi var.  Bu değerler sizin onurunuzdur, gururunuzdur.

Dağa taşa işlediğiniz, yurdunuzun her köşesinde dalgalanan bayraklar; sizin tarihe damgasını vurmuş büyük Türk Milletinin bir parçası olduğunuzu simgeleyen, devletinizi tanımlayan şeref timsaliniz, şehitlerimizin size armağanı olan en kutsal değerinizdir.

Her ne olursa olsun bu gün sahip olduğunuz ekonomik güç 37 yıl öncesine baktığınızda nereden, nereye gelindiğinin en çarpıcı kanıtıdır.

20 Temmuz 1974 sonrasında elektriğe, suya hasret geçen süreci; o dönemi yaşayanlar çok iyi bilir. Şimdilerde devletiniz gerektiğinde Rum kesimine elektrik enerjisi satıyor, Türkiye’nin pınarlarından çeşmelerinize sular akıyor.

1950’li yıllardan bugünlere gelirken, yaşanan o yokluk yıllarında çektiğiniz acıları da hatırlayın. Ama bu gün yaşamın tüm nimetleriyle dolu bir vatanınız var.

       Sevgili Kıbrıs Türk’ü;

       İşte yukarıda özetlediğim gerçekler, senin devletini anlatır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletinin varlığı, günümüzde herkesin yüzleşmesi gereken ve üzerine titreyeceği en önemli gerçektir. 

      ‘O Gazi Topraklar’ sana atandan, yurdunun her yöresinde dalgalanan ‘Bayraklar’, sana şehitlerimizden kalan en yüce mirastır, sahip çıkmalısın. Sahip çıkmalısın ki, gelecekte de o topraklarda sana ait olan kimliğinle var olasın.

Sevgili Kıbrıs Türk Genci:

       Devletimizin yegâne teminatı ve geleceği sensin. Sen tarihi geçmişini unutmadan geleceği planlayacak en değerli varlığımızsın.  Özgürlüğün, bağımsızlığın, devletin, devletinin bu gün ulaşmış olduğu tüm değerler, devletinin kimliği, hiçbir neden uğruna göz ardı edemeyeceğin en büyük gücündür unutma.

Bu duygu ve düşüncelerle, KKTC Devletinin 37’inci kuruluş yıl dönümünü en içten duygularla kutluyor, Kıbrıs Türk Halkının adada ki varlığına katkıda bulunan ancak bugün hayatta olmayan tüm devlet büyüklerimizi saygı ve minnet duyguları ile anıyorum.

Bu aziz vatan toprakları uğuruna hayatlarını seve, seve feda eden tüm şehitlerimizi minnet ve şükran duyguları ile anıyor, aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyor, tüm mücahit gazi kardeşlerimi sevgi ile selamlıyorum.

‘’ Ne Mutlu Türküm Diyene’’

                 ‘’ Ne Mutlu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yurttaşıyım’’ diyebilenlere…

Atilla ÇİLİNGİR

www.atillacilingir.com

15 Kasım 2020

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Sağlık Yayın: 05.05.2024 00:48
İhlas Haber Ajansı
‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Recep Aktimur, “Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” dedi.

Liv Hospital Samsun Genel Cerrahi Kliniği’nden Prof. Dr. Recep Aktimur, obezitenin psikolojiyi olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Kendi deneyimlerini aktaran Prof. Dr. Aktimur, “Bizim kendi deneyimlerimizde gördüğümüz, kişilerin psikolojik olarak kendilerini boşlukta hissettikleri zamanlarda kilo almaya eğilimli olduğudur. Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” diye konuştu.

“Obez kişiler psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında”

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını dile getiren Prof. Dr. Aktimur, “Obez bireylerde sosyal izolasyon oluşur ve bu durum obezitenin geri dönüşümsüz hale gelmesine yol açar. Obez bireyler hem fiziksel olarak hem de çok yüksek oranda görülen depresyon nedeniyle günlük işlerini yapmakta zorlanırlar, çabuk yorulurlar, kişisel bakımlarını yapmak bile onlar için çok zorlaşır. Diğer yandan obeziteye bağlı gelişen kronik hastalıklar, bireyleri bir çıkmaza sürükler ve birçok insan bu kısır döngü içinde kendine güvenini kaybeder” şeklinde konuştu.

“Obezite ameliyatı olduktan sonra psikolojik durum”

Obezite ameliyatlarından sonra kilo verme sürecinin başladığını ve uzun süre devam ettiğini belirten Prof. Dr. Aktimur, şu bilgileri paylaştı:

“Ameliyat edilen hastaların çoğunda obezite nedeniyle gelişen depresyon bulunduğundan ameliyat sonrasında kilo verme sürecinde hızlıca depresyonun gerileyeceği düşünülse de, durum her zaman bu şekilde seyretmeyebilir. Bu dönemde kilo veriyor olmanın oluşturacağı pozitif etki, ameliyat sonrası dönemde aslında önceden bir nevi tedavi yerine geçen yemek yeme alışkanlıklarının değişmesi ile negatif yönde etkilenebilir. Bu yüzden ameliyat için uygulanacak prosedürün yemek yeme konforunu çok bozmayacak şekilde seçilmesi ve hastalara cerrahi tarafından geniş destek verilmesi çok önemlidir. Biz kendi hastalarımızda uyguladığımız ‘Hızlandırılmış iyileşme protokolleri’ ile hasta konforunu artırarak, ‘liberal beslenme önerileri’ ile hastalarımızın bu süreci daha rahat geçirmesini sağlayarak ve onlara her an kendilerini koruyan ve sarmalayan bir aile içinde olduklarını göstererek bu dönemi çok daha rahat atlatmaktayız. Bu yaklaşım ile hastalarımızda ameliyat sonrası dönemde çok daha az depresyon gözlemlemekte ve mutluluk düzeyinin arttığını deneyim etmekteyiz.”

“En iyi psikolojik destek, hastaların uzman hekime rahat ulaşabilmesidir”

Doktora ulaşmanın hasta tarafından önemine değinen Prof. Dr. Aktimur, “Biz kendi protokolümüzde uyguladığımız ve çok başarılı sonuçlar elde ettiğimiz şekilde en iyi psikolojik desteğin, hastaların kendilerini ameliyat eden cerraha çok rahat ulaşabilmeleri olduğunun farkındayız. Doktorları ile olan sıkı ve pozitif bağlantıyı önceden ameliyat ettiğimiz hastalarımızla aralarında kurduğumuz aktif sosyal portallarla desteklemekteyiz” ifadelerini kullandı.