Avatarı
Ihlas Haber Ajansı tarafından
08 Ekim, 2024 08:00 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 8dk
Yorum: 0

İsrail’in katliamlarına ilişkin Numan Kurtulmuş: “Türkiye arz-ı mevudun gerçekleşmesine asla müsaade etmeyecektir”

İsrail’in katliamlarına değinen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, "Türkiye arz-ı mevudun gerçekleşmesine asla müsaade etmeyecektir. Birlik içerisinde uyanık olacağız. ’Bize dokunmaz, bize gelmez’ demeyeceğiz. Türkiye’yi de açtıkları bu ateş çukuruna atma niyeti içerisinde olduklarını gayet yakinen biliyoruz. Bunun için bu birlik beraberlik içerisinde hareket edeceğiz" dedi.
Ayrıca dünyada bu katliamları durduracak bir ülke olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Amerika istesin bir günde bu işi bitirir. Bir cümle söyleyecek, hatta bir kelime söyleyecek; ‘Dur Netanyahu’. Bunu demiyor. ‘Devam et Netanyahu’ diyor. Onlar da buna ortak olduklarını ortaya koymaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte isteseler de istemeseler de Netanyahu ve çetesi yalnızlaşacaktır" ifadelerini kullandı.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, bir dizi program için Düzce’ye geldi. İlk başta Düzce Valiliği ziyareti gerçekleştiren Kurtulmuş, Vali Selçuk Aslan’dan şehirde yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldı. Ardından Kurtulmuş, Düzce Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Töreni’ne katıldı. Açılışta ilk hayatını kaybeden Recai Kutan’a rahmet dileyen Numan Kurtulmuş, "bugün vefat haberini aldığımız, Türk siyasetinin duayen isimlerinden nezaketiyle, zarafetiyle, memleket sergisiyle, Türkiye’nin kalkınmasına adadığı ömrüyle hepimiz için örnek bir şahsiyet olan Recai Kutan beyefendiyi rahmetle anıyorum. Kendisiyle yıllarca çalıştık. Karış karış Türkiye’yi dolaşmış, Türkiye’nin gelişme serüveninin hemen hemen her safhasında yer almış olan önemli ve örnek alınacak bir siyaset insanıydı. Kendisine Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine, sevenlerine ve milletimize başsağlığı diliyorum" diye konuştu.
"Önümüzde yeni bir dönem var"
Dünyanın yeni bir dönemin başlangıcında olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Yaşadığımız çok kısa süre içerisinde önemli iki büyük gelişmeyi yaşandı. Bunlardan birisi 1990’ların başında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıydı. Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte 1945-90 arasında devam eden bir tarafında Amerika’nın bir tarafında Rusya’nın olduğu iki kutuplu dünya sistemi çöktü. Berlin duvarıyla birlikte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği dağılarak çok sayıda yeni devlet ortaya çıktı. Dünyadaki 2 kutupluluk dönemi geride kalmış oldu. Ondan sonraki süreçte de Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği iddia edilen tek kutuplu bir dünya sistemi, yani bir tek gücün yönlendirdiği bir dünya sisteminden bahsedildi. Ta ki 2022 yılının Ağustos ayına kadar. Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan’dan apar topar çekilmesiyle birlikte o tek kutuplu olduğu empoze edilen sistem de çöktü. Şimdi önümüzde yeni bir dönem var. Bu dönemin nasıl gelişeceği, nasıl yeni gelişmelerle dünyanın hangi güç dengelerinin içerisinde hareket edeceğini henüz bugünden bütünüyle bilmemiz mümkün değil. Tabii ki bazı tahminler, bazı öngörülerde bulunuyoruz" diye konuştu.
"Türkiye bu coğrafyanın yükselen yıldızı olmaya, dünya denkleminde güçlü bir ülke olmaya adaydır"
Dünyanın çok kutuplu olacağını söyleyen Kurtulmuş, "Artık dünya ne iki kutuplu ne tek kutuplu bir dünya olmayacak. Çok kutuplu bir dünya olacak. Bu da şu demektir. Başta bizim içinde bulunduğumuz coğrafya olmak üzere dünyanın birçok yerinde yeni güç merkezleri, yeni güçlü ülkeler ortaya çıkacak, yeni dengeler ve yeni denklemler oluşacaktır. Hiç şüphesiz size moral vermek için kendime moral vermek için söylemiyorum. Çok kutuplu yeni dünyanın gelişmeleri içerisinde bu bölgenin büyük ülkelerinden birisi olan, dünyada özellikle Cumhuriyetimizin ikinci aslında Türkiye yüzyılı olmasını temenni ettiğimiz büyük gelişmeleri, büyük bir takım fırsatları barındıran bu önümüzdeki süreçte, gelişen yeni dünya dengeleri, denklemleri içerisinde en önemli ülkelerden birisi Türkiye olacak. Potansiyeli itibariyle, genç nüfusu itibariyle, Türkiye’nin jeostratejik konumu itibariyle, yani hangi denklemi alırsanız alın, içinde vazgeçilemez bir ülke olarak var olmuşu itibariyle Türkiye önümüzdeki dönemin bu çok kutuplu dünya dengelerinin en önemli ülkelerinden biri olacak. Doğu-batı dengesinde, küresel kuzey-küresel güney dengesinde, Müslüman- Hristiyan ülkeler arasındaki dengede, Asya Avrupa dengelerinde dünyanın bütün stratejik geçiş yollarında olması, dünyanın bütün enerji imkanlarının haklarının bir havı olabilecek potansiyele sahip olması dolayısıyla Türkiye bu coğrafyanın yükselen yıldızı olmaya, dünya denkleminde güçlü bir ülke olmaya adaydır" şeklinde konuştu.
"Büyük ateş çukuruna bütün bölge ülkelerini de itmeye çalışıyorlar"
Konuşmasını sürdüren Numan Kurtulmuş, "Ancak şunu da biliyoruz ki bu coğrafyada biz zaten ecdadımızın buraya adım attığı günden itibaren, öyle arkamızı yan gelip yatarak hiçbir şekilde bir günümüzü neredeyse rahat içerisinde geçirmedik. Hep mücadeleyle geçirdik. Hep ileri hedefler önümüze koyarak ilerledik. Hep daha ileriye doğru gittik ve inşallah bundan sonra da daha ileriye gideceğiz. Bu yeni dönemin nasıl şekilleneceği, bu dengelerin nasıl gelişeceği konusunda bir takım tahminler, gelişmeler ortadayken maalesef yeni dönemin belirsizliklerini artıran bir önemli gelişme olarak da bu çok kutupluluk sürecinde önemli gelişme olarak da İsrail’in bir yıldır devam eden ve bölgeyi ateş çemberine değil, büyük ateş çukuruna bütün bölge ülkelerini de itmeye çalışıyorlar. Delicesine davranışlarıyla meczup, siyaset, akıl dışı tavırlarıyla da aslında o açtıkları çukura kendileri de düşmeye aday bir ülke olarak, yönetim olarak duruyorlar" ifadelerini kullandı.
"İsrail kendisine hiçbir şekilde dokunulamayacağını zannediyor"
İsrail’in Gazze’de devam ettirdiği katliamlar, soykırımlar yeni döneme geçen dünyadaki dengeleri sarstığını dile getiren Kurtulmuş, "İsrail’in bu saldırgan tavrını dünyada yeni bir gelişmeye de sebep olabileceğini görüyoruz. Örnek olsun diye söylüyorum. Kendisine dokunulmayan, dokunulamayan bir ülke olduğunu iddia eden, varsayan, arkasına aldığı güçlerle birlikte, başta Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkeleri olmakla birlikte kendisine hiçbir şekilde dokunulamayacağını zanneden İsrail’e Amerika’nın bütün desteğine rağmen Birleşmiş Milletler’deki bütün engelleme girişimlerine rağmen dünyanın hemen hemen tamamı karşı çıkmış, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başvurusuyla da uluslararası adalet divanında dokunulamaz zannedilen İsrail’e dokunulmuştur. Şimdi bundan sonraki dönemde çok daha önemli gelişmelerin olacağını hep birlikte göreceğiz" dedi.
"Ne kadar kınarsanız kınayın arkasında Amerika var"
İsrail Gazze’yi işgale 2023 yılında başlamadığını, bu senaryonun birinci ve ikinci perdesi olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Öncelikle 1917’de Osmanlı Cihan Devleti, Filistin topraklarından çekilmek zorunda kalınca oraya İngilizler geldi ve orayı yönetmeye başladılar. İngiliz yönetiminin bölgede yaptığı yönetimi ele aldığı zaman yaptığı ilk iş, 1917’de yerleşimciler İngilizler tarafından Filistin topraklarına yerleştirildi. Bugünün neredeyse tam tersi olan o haritada oraya yasa dışı yerleşimciler İngilizler eliyle marifetiyle yerleştirilmeye başlandı. Arkasından 1948, arkasından 1967’deki savaşlarla birlikte İsrail; ilhak, imha ve işgal politikalarını duraksamadan devam etti. İki tepe aldı, üstüne yattı. Birleşmiş Milletler kınadı. Arkasında Amerika var. İstediğiniz kadar kınayın. Onlarca kararlar çıktı, ‘Buradan çekilin’ diye. Şehirleri işgal etti. Genişledi, genişledi ve fevkalade güçlü şekilde bugünkü güne hazırlandı" diye konuştu.
"İsrail, Lübnan’ı yasa dışı şekilde işgale hazırlanıyor"
Oyunun birinci perdesi 1917’de, ikinci perdesi de 2003 yılında açıldığını anlatan Numan Kurtulmuş, "2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgaliyle birlikte başlayan süreç. Hemen arkasından 2011 yılında Arap Baharı olarak başlayan gelişmeler, bölgede tam da İsrail’in bugünü için hazırlığın başlangıcıdır. Amerikan işgaliyle birlikte ve arkasından gelişen süreçlerde, bölgedeki ülkelerin tamamı İsrail’e karşı çıkabilecek, ona mani olabilecek ülkelerin tamamı bölünme, parçalanma ve iç savaş sürecine sürüklenmiştir. Şöyle bir gözden geçirelim. Irak, Suriye paramparça olmuştu. Şimdi İsrail, Lübnan’ı yasa dışı şekilde işgale hazırlanıyor" şeklinde konuştu.
"Bazı ülkelerde siyaseten yönetilemez hale getirilmiştir"
Ama Lübnan neredeyse önce Müslüman Hristiyan iç savaşıyla, arkasından da 2003’ten sonraki gelişmelerle birlikte mahalle mahalle bölünmüş, tamamıyla kolay lokma olarak hazırlanmıştır. Yemen, Sudan, Libya fiziki olarak bölünen ülkelerden bahsediyorum, Suriye. Bu anlamda ne yazık ki bazı ülkelerde siyaseten yönetilemez hale getirilmiştir. Böylece ikinci perdeyle birlikte bölge ülkelerinin tamamı, birbiriyle düşman, birbiriyle rakip, çelişen, çatışan ülkeler, halklar ve etnik yapılar; mezhebi yapılarda birbirlerine karşıt hale getirilmişlerdir. Dolayısıyla ikinci perde maalesef acı gelişme olarak, yine arkasında 100 binlerce insanı yaralı, ölü şekilde bırakarak gerçekleştirilmiş, ikinci perdenin kapanmasıyla birlikte, üçüncü perde, yani Gazze’nin fiilen işgaliyle birlikte başlayan süreç gerçekleşmeye başlamıştır" ifadelerini kullandı.
"Arz-ı mevudun gerçekleşmesine asla Türkiye müsaade etmeyecektir"
Üçüncü perdenin de devam ettiğinin altını çizen Kurtulmuş, "Bu kadar bölge ülkelerini dağınık bulmuşken, İslam ülkelerini bu kadar inisiyatifsiz, bu kadar korkak, bu kadar siyaseten etkisiz bulmuşken ve arkasında gemileriyle, uçaklarıyla, askeri gücüyle, siyasetiyle batı ülkelerini kendi yanında bulmuşken Netanyahu ve çetesi diyor ki ‘Biz de son vuruşumuzu yapalım, arz-ı mevud gerçekleştirelim.’ Dünya sistemini ciddi şekilde yerden yere vuran, dünya sistemini bundan sonraki süreçte yeni gelişmelere gebe bırakan bu saldırgan tavrın bütün ülkeler tarafından önlenilmesi dünya barışı için en önemli şart. Bu çerçevede Türkiye’nin de bütün insanlarının uyanık olması lazım. Şöyle bir saflığa hiçbir şekilde kapılmamamız gerekiyor. Yıllardır bir biz arz-ı mevud’dan bahsederken bunu kendi zihnimizden uydurulmuş bir şey olarak söylemiyorduk. İsrail’de yazılanları, çizilenleri, onların politik tercihlerini, politik motivasyonlarını gayet iyi bildiğimiz için, yani vadedilmiş topraklar meselesinin bir hikaye olmadığını gördüğümüz için hep uyarıyoruz. Şimdi bütün bu gelişmeleri zincirin parçaları olarak birbirine bağladığınızda 1917’den itibaren bugüne kadar gelinen süreçte nasıl bütünleşik bir harekat planı içerisinde hareket edildiği aşikardır. Bu çerçevede arz-ı mevud’un gerçekleşmesine asla Türkiye müsaade etmeyecektir" dedi.
"Milli meselelerimizde bir, beraber ve bütünleşik olmak mecburiyetindeyiz"
Yapılanların Arz-ı Mevud meselesi olduğunu belirten Kurtulmuş, "İsrail Devleti’nin bayrağının üstündeki mavi çizgi Fırat nehrini, altındaki mavi çizdiyse Nil nehrini sembolize eder. Yani Nil’den Fırat’a, bütün bu coğrafya siyonistlerin emri altına girmeden bu harekatı bitirmemeye yemin etmiş vaziyettedirler. Onun için uyanık olmak, ne yapıldığını, ne yapılmak istendiğini gayet iyi görmek ve Türkiye olarak önce kendi topraklarımızı, kendi milletimizi, vatanımızı en iyi şekilde korumak ve bölgenin birliğini sağlamak için mücadele etmemiz lazım. Bunun için öncelikle uyanık olmak, Ortadoğu’daki, dünya meselelerinde Türkiye’nin içerisinde ne kadar farklı fikirlere sahip olursak olalım, siyaseten hangi farklı programları, teknikleri halkımıza sunuyor olursak olalım, milli meselelerimizde bir, beraber ve bütünleşik olmak mecburiyetindeyiz. Bunu sadece bir siyasi partinin mensubu olarak değil, sadece vatanını seven bir vatansever olarak değil, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak da bir sorumluluk olarak görüyorum. Siyaseten fikirlerimiz farklı olabilir. Gittiğimiz istikametler A’dan Z’ye birbirine zıt olabilir. Ama milli menfaatlerimiz özellikle önümüzdeki yeni dönemde Türkiye’nin imkanlarını ve kabiliyetlerini artırma azmimiz, gayretimiz ve başta siyonistlerin hedefleri olmak üzere ülkemize karşı bir takım niyetler içerisinde olanlara karşı da ortak bir duruşu sergilememiz bizim milli vazifemizdir. Bunun için birincisi uyanık olacağız. İkincisi birlik ve beraberlik içerisinde olacağız. Eğer Türkiye bu konudaki birliğini, beraberliğini devam ettirirse Allah’ın izniyle bölgedeki oynanan oyunları çözebilecek iradeyi ortaya koyacaktır" diye konuştu.
"Türkiye’yi de açtıkları bu ateş çukuruna atma niyeti içerisinde olduklarını gayet yakinen biliyoruz"
"Birlik içerisinde uyanık olacağız" diyen Kurtulmuş, "’Bize dokunmaz, bize gelmez’ demeyeceğiz. 20 yıl öncesine, 30 yıl öncesine bakın. Bölgedeki meselelerin hemen tamamına yakını bizim sınırlarımızın çok uzaklarındaydı. Adım adım bu tehlikenin yaklaştığını ve Türkiye’yi de içine alacak, hatta Türkiye’yi de açtıkları bu ateş çukuruna atma niyeti içerisinde olduklarını gayet yakinen biliyoruz. Bunun için bu birlik beraberlik içerisinde hareket edeceğiz. İnşallah yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Dışişleri Bakanımız ve Milli Savunma Bakanımız bölgedeki gelişmelerle ilgili hususlarda milletvekili arkadaşlarımızı çok geniş şekilde bilgilendirecekler ve böylece parlamentodaki milletvekilleri de milletin temsilcileri olarak bu konuda atılacak adımlar konusunda bilgilendirilecek ve görüşlerini ifade edeceklerdir" şeklinde konuştu.
""Hedefleri sadece Araplar, Gazze, Batı Şeria ya da Lübnan değildir"
Netanyahu ve çetesinin hedefi sadece Filistinliler olmadığının altını çizen Kurtulmuş, "Hedefleri sadece Araplar, Gazze, Batı Şeria ya da Lübnan değildir. Bunların bu bölge halkları arasında en ufak bir fark görmediğini, ‘Bunlar Arap’tır, Acem’dir, Türktür, Kürttür, Sünnidir’ diye hiçbir ayrım gözetmediklerini gözümüzün içine parmaklarını soka sapa anlatıyorlar. Bu süreçte her kim Arap- Acem, Türk-Kürt, Sünni-Şii hatta Müslüman-Hristiyan ayrımı yaparsa biliniz ki İsrail’in ekmeğine yağ sürüyor demektir. Bu çerçevede Türkiye’nin aydınları olarak, Türkiye’nin beyni olan üniversitelerimiz olarak bu konudaki çalışmalarımız da süratle sürdüreceğiz. Ayrıca bölge halkları arasındaki farklılıkların, ayrılıkların giderilebilmesi için de gayret sarf edeceğiz. Özellikle son zamanlarda Suriye ve Mısır’la normalleşme meselesi adımları ise tam da bu amaçla atılmaya çalışılan adımlardır. Böylece bölge halkları ve devletleri arasındaki mümkün olduğu kadar yakın dayanışmanın tesis edilmesi her birimizin menfaatinedir" ifadelerini kullandı.
"Dünyada bu katliamları durduracak bir tane ülke var. Amerika istesin bir günde bu işi bitirir"
Netanyahu ve çetesinin siyonist rejimin yalnızlaştırılması gerektiğine değinen Numan Kurtulmuş, "Öylesine yanlış bir yola girdiler ki kendi ideolojileri ve fikirleri açısından burada bu yolda duracakları bir durak da yok. Kendi duraklarını hepsi kendileri iptal ettiler. Ne yazık ki zaman zaman insanı çıldırtan, batıdan bazı açıklamalar geliyor. Yine açık yüreklilikle söyleyeyim. Bunlardan en çok bizi rahatsız edenlerden birisi de adam şimdi Lübnan’a saldırıyor. Diyor ki işte efendim ölçülü mukabelede bulunun. Allah aşkına bir mukabelenin ölçülü olabilmesi için daha kaç 50 bin masum insanın ölmesi gerekir? Böylesine gayri insani bir düşünce olabilir mi? Dünyada bu katliamları durduracak bir tane ülke var. Amerika istesin bir günde bu işi bitirir. Bir cümle söyleyecek, hatta bir kelime söyleyecek; ‘Dur Netanyahu’. Bunu demiyor. ‘Devam et Netanyahu’ diyor. Onlar da buna ortak olduklarını ortaya koymaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte isteseler de istemeseler de Netanyahu ve çetesi yalnızlaşacaktır. Bu süreçte Netanyahu hükümetinin yalnızlaştırılması, insanın ortak vicdanıdır, ortak çalışma alanlarından birisidir. Bütün bunları yeni bir dünyanın tam da kurulmakta olduğu dönemde önümüzde çok büyük bir insani problem olarak duruyor. İnşallah en kısa zamanda bu büyük kötülükten, büyük hayırlar çıkarmakta insanlığın boynunun borcudur. Adalet, hakkaniyet, insaf, vicdan, insanların yaratılışta eşitliği, devletlerin de egemenlikte eşitliği prensibinde yeni bir dünyanın kurulması mümkündür, muhtemeldir ve sizi temin ederim ki mukadderdir" dedi.
Numan Kurtulmuş, açılış sonrasında Düzce Sivil Toplum Buluşması gerçekleştirerek Düzce’deki programı sonlandırdı.

Bizi sosyal medyadan takip edin
blank
Avatarı
Ihlas Haber Ajansı tarafından
20 Kasım, 2025 16:52 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 5dk
Yorum: 0

“Türkiye, denizcilikte dünyanın en büyük 10. filosuna sahip oldu”

Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Durmuş Ünüvar, dünyanın en büyük 10. filosuna sahip olan Türkiye’nin 61 yeni gemi siparişi ile dünya 9’uncusu, mega yat inşasında ise 2’ncisi olduğunu belirtti. Ünüvar ayrıyeten, boğazlardan yılda 40 binden fazla geminin geçtiğini söyledi.
Düzce Üniversitesi, denizlerin ve okyanusların sürdürülebilir idaresine yönelik düzenlenen 1. Memleketler arası Deniz Hukuku ve Teknolojileri Sempozyumu’na (IMLTech 2025) konut sahipliği yapıyor. Bugün başlayan ve 22 Kasım’a kadar sürecek olan sempozyuma Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Düzce Valiliği, TÜBİTAK MAM, HAVELSAN, TÜRKSAT ve Düzce Belediyesi başta olmak üzere birçok kamu ve özel kesim kuruluşları takviye veriyor. Alanında uzman akademisyen, araştırmacı ve uygulayıcıları bir ortaya getiren sempozyumda "Mavi Ekonomi", "Limancılık Stratejisi" ve "Türk Denizciliğinin Pusulası: Tehditler, Teknolojiler ve Yeni Ufuklar" bahisleri ele alınacak.

Prof. Dr. Sözbir: "Yapay zeka odaklı çalışmaları çok istikametli ele alacağız"
Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nedim Sözbir, deniz hukuku ve teknoloji alanlarının akademik ve stratejik istikametlerini bir ortaya getireceklerini söz ederek, "Denizcilik ulusal güvenliğin en kritik noktalarından birisidir. Deniz hukuku üzerine yürütülen çalışmalar yalnızca akademik değil, ülkemizin stratejik geleceğine dair kıymetli bir yol kat etmiştir. Mavi vatan vizyonunu, insansız sistemler, yapay zeka odaklı çalışmaları çok taraflı ele alacağız. Bölümün önde gelen kurumlar, akademisyenler çeşitli hususları ele alacaklar. Üniversite olarak maksadımız bilimsel birikimin alandaki imkanlarla buluştuğu akademik yer hazırlamaktır. Ülkemizin denizcilik siyasetlerine manalı katkı sağlayacağına inanıyorum" dedi.

Başkan Özlü: "Sanayi, teknoloji ve üretimle ilgili çok sayıda projeye imza atıldı"
Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü, Türkiye’nin denizcilik potansiyelini ve sanayi atılımlarını kıymetlendirdi. Özlü, "Sanayi, teknoloji ve üretimle ilgili çok sayıda projeye imza atıldı. Togg’dan Antartika Bilim Üssü’ne, KOSGEB dayanaklarından mega sanayi bölgelerine kadar büyük atılımlar başlatıldı. Bilim merkezi, teknoloji üstü, ileri endüstriye sahip olan Türkiye hedeflendi. Bilim ve teknoloji ile büyüyen Türkiye hedeflendi" diye konuştu.

"Ülkemiz denizcilik potansiyelinden gereğince hisse alamıyor"
Türkiye’nin denizcilik potansiyelinden gereğince hisse alamadığı görüşünde olduğunu aktaran Özlü, şunları kaydetti:
"Ülkemiz kara nakliyatında bir köprü olduğu kadar, deniz nakliyatında da değerli bir rotada yer almaktadır. Bizim bütün gayretimiz bu coğrafik avantajı stratejik bir bakış açısı ile pekiştirmek olmalıdır. Deniz nakliyatı daha ucuzdur. Denizcilik yük ve yolsa taşımanın ötesine gemi sanayi üzere kıymetli katkılar sunar. Dış ticaretimizin büyük kısmı deniz yolu ile gerçekleştirilmektedir. Deniz ticaretimizin büyümesi için atılacak her adım, ihracata ve üretime katkı sunacaktır."

"İki kıymetli projeyi hayata geçirdik"
Özlü, bu doğrultuda başlatılan iki değerli projeyi hatırlattı. Bunların Türk Koster Filosu’nun yenilenmesi projesi ve mega sanayi bölgeleri projesi olduğunu belirten Özlü, "Türkiye’de o tarihte 790 Türk sahipli koster vardı. Bunların ortalama yaşı 26’ydı. Biz bunları modernize etmeyi düşündük. Sayın başbakanımızın da imzasının olduğu protokol imzaladık. Yüzde 49’u Sanayi ve Teknoloji Bakalığından verilecek bir hisse vardı. Yüzde 51’i ise özel dal iştiraki olacaktı. Bu projedeki maksadımız bu envanterde bulunan ortalama yapı 26 olan kosterleri yenilemekti. Yaklaşık 10 yıl mühletle Türk tersanelerine iş olacaktı. Gemi inşası yan endüstrisine iş çıkacaktı. Akdeniz ve Karadeniz Türk gölü haline gelecekti. Etrafımızdaki ülkelerde yaklaşık 2 bin adet koster vardı. Bu kosterleri de Türkiye modernize edecekti. Bu son derece değerli bir projeydi. Bu projeyi sayın başbakanımızın liderliğinde başlattık. Mega sanayi bölgeleri. Bugün OSB’ler var. Sayıları 370’i buldu. Türkiye’nin sıçrama yapması için OSB ölceğinden büyük mega sanayi bölgelerine muhtaçlığımız var" dedi.

Vali Aslan: "Denizler önemli"
Düzce Valisi Selçuk Aslan, global ticarette denizlerin taşıdığı kritik role dikkat çekti. Aslan, Türk milletinin denizcilik tarihindeki yerine atıfta bulunarak, "Türk milleti olarak her ne kadar karaların sultanı olmuş olsak da, tarihi bin yıl geriye gidecek formda dünyanın üç denizine hükmetmiş cetlerin evladı olarak, ticaretin 4’te 3’ünün denizlerde döndüğünü düşünürsek denizler önemlidir" diye konuştu.

Bakan Yardımcısı Ünüvar: "Anlaşmanın kararlarını eksiksiz yerine getiriyoruz"
Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Durmuş Ünüvar, global deniz yolunun canlı bir organizma olduğunu belirterek, Türkiye’nin denizcilik alanındaki stratejik pozisyonuna ve başarılarına değindi. Ünüvar, 2024 yılında 12,6 milyar ton yükün deniz yolu ile taşındığını kaydetti. Türkiye’nin 10 bin 940 kilometre kıyı uzunluğunun bulunduğunu ve boğazlardan yılda 40 binden fazla geminin geçtiği kritik noktalardan biri olduğunu vurgulayan Ünüvar, şöyle konuştu:
"Boğazlarımızdan 1 milyar tonun üzerinde yük geçti. Türk boğazları deyince, Montrö’de imzalanan Türk boğazları muahedesi var. Mutabakatın kararlarını eksiksiz yerine getiriyoruz. Filomuzu güçlendirmek, Türk gemi beşerinin uluslarası tercih edinirliliğini artırmak istiyoruz."

"Türkiye, dünyanın en büyük 10’uncu filosuna sahip oldu"
Türkiye’nin 1999 yılından bu yana Milletlerarası Denizcilik Örgütü (IMO) Kurul üyesi olduğunu hatırlatan Bakan Yardımcısı Ünüvar, 50 ülke ile 64 denizcilik mutabakatı bulunduğunu belirtti. Ünüvar, "Üç deniz teşebbüsüne stratejik paydaşlığımız gerçekleşti. Pozisyonumuzu daha da güçlendirdi. Bugün 50 ülke ile 64 denizcilik muahedemiz var. Bu alan daha da genişliyor. Türkiye Doğu Akdeniz’de, Hin Okyanusu’nda iştiraklerini güçlendiriyor. Türkiye, dünyanın en büyük 10’uncu filosuna sahip oldu. Çok daha fazlasını yapacak insan gücümüz ve altyapımız var" biçiminde konuştu.
Türkiye’nin 61 yeni gemi siparişi ile dünya 9’uncusu olduğunu aktaran Ünüvar, tonajda 0,6 milyon CGT ile 11’inci, mega yat inşasında ise 2’nciliği elde ettiğini belirtti.

Binali Yıldırım: "Denizlere hakim olan cihana hakim olur"
27. Başbakan ve Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım ise, konuşmasının başında aktifliğin Düzce’de yapılmasının iki nedeninin Akçakoca açıklarındaki Sakarya/Akçakoca doğalgaz alanları ve Rektör Nedim Sözbir’in denizcilik geçmişi olduğunu belirtti. Barbaros Hayrettin Paşa’nın "Denizlere hakim olan cihana hakim olur" kelamını hatırlatan Yıldırım, dünya nakliyatının yüzde 90’ının denizler üzerinden yapıldığını vurguladı.

"Taraf değiliz lakin kontratın birçok kararını uyguluyoruz"
Sempozyumun ana başlıklarından memleketler arası deniz hukukuna değinen Yıldırım, 1982 tarihli kontrata Türkiye’nin taraf olmama nedenini ise şöyle açıkladı:
"Bu kontrata ABD de taraf değil, Türk devleti de taraf değil. ABD imzalamış lakin taraf olmamış. Denizin tabanında çok büyük kaynaklar var, ender elementler var. ABD bunları kendi mülkü gördüğü için, paylaşmak istemediği için taraf olmamış. Biz de taraf değiliz. Bizim hassasiyetimiz nedir? Bizim hassasiyetimiz adalar denizidir. Adalar denizi, o denli bir yapıya sahipki deniz hukuku sistemine nazaran bu mutabakata taraf olsak, İstanbul’dan Çanakkale’den çıkıp, Fethiye’ye giderken daima uluslarası sulardan geçmemiz lazım. Kendi deniz alanımız kalmıyor. Adaların denizle iç içe bulunduğu bir coğrafyadayız. Bu coğrafyaya sahip öteki ülkeler de var. Öbür yerlerde de yaklaşık 15 ülke bu hukuka taraf değil. Mukavele yürürlükte. Bu mukavele olmasa, memleketler arası deniz nizamı, denizcilik faaliyetlerinde kahır yaşanırdı. Biz taraf olmamamıza karşın teamüller açısından mukavelenin birçok kararını uyguluyoruz."

"Bizim için en büyük sorun adalar denizi ve Kıbrıs meselesidir"
Yıldırım, şöyle devam etti:
"Açık deniz özgürlüğünü sahipleniyoruz. Açık denizler aslında herkesin malıdır. Rastgele bir ülke tek başına hak argüman edemiyor. Transit geçişler, suçsuz geçişler. Bununla ilgili deniz hukuku mukavelesine tabiyiz. Boğazlar, Montrö Sözleşmesi’ne nazaran ve oradaki unsurlar çok farklı. Deniz hukuku yokken bizim boğazların kullanılmasının rejimi farklı. En son Ukrayna-Rusya savaşı yaşanırken uyguladık. Boğazların özel geçiş kaideleri var. Bunu tüm dünya kabulleniş durumda. Deniz hukuku kontratının uygulanmasında bizim için en büyük sorun adalar denizi ve Kıbrıs sorunudur. Yunanistan ile bizim tezimiz farklı. Biz kontrata taraf değiliz, burada yapılacak dayatmalar bizi bağlamaz diyoruz. Mukavele kararları denizcilik teamülüdür. ’Taraf olsa da olmasa herkes uymak zorundadır’ diyor. Adalar bize birkaç mil, Yunanistan’a 300-500 mil arada. Nizam var, ölçü var. Deniz hukukunda çok su götürecek konular var. Denizlerdeki kaynakların kullanılması, su yüzüne çıkarılması üzere hususlarda kısa vadede uzlaşma olacağı kanaatinde değilim."

"Aliağa’da dünyanın en büyük gemi söküm tesisine sahibiz"
Türkiye’nin denizicilik alanında kat ettiği muvaffakiyetleri anlatan Binali Yıldırım, "Yat üretiminde dünya 2’ncisiyiz. Her türlü gemiyi bilhassa özel niyetli gemileri yapmakta 1 numarayız. Gemi bozma yahut dönüşüm denildi. Biz ona ’gemi sökümü’ diyoruz. Aliağa’da dünyanın en büyük gemi söküm tesisine sahibiz. İmal ediyoruz, çalıştırıyoruz ve söküyoruz. İşi bilen denizcileri vazifeye getirdik. Biz 2002 yılında iktidar olduğumuzda denizcilik müsteşarlığı vardı lakin denizci yoktu. Vahim durumdaydı. Önceliğimiz, denizcilik müsteşarlığını denizcilerle tanıştırmak oldu" dedi.
Deniz madenciliği ve az elementlere dikkat çeken Yıldırım, bu elementlerin elektrik motorları, mıknatıslar, dronlar, güdüm sistemleri, termal kameralar, elektrikli araç bataryaları ve güç depolama sistemleri dahil olmak üzere savunma sanayii, tıp ve ileri teknolojide kullanıldığını söz etti.

"Eskişehir Beylikova’da dünyanın 2. ender element rezervi var"
Yıldırım, bu elementlerin üretiminin yüzde 60’ının Çin tarafından yapıldığını belirterek, Türkiye’deki potansiyeli şöyle anlattı:
"Bizde var fakat kullanamıyoruz. Eskişehir Beylikova’da dünyanın 2. az element rezervi var. 700 milyon ton rezerv var. Burada 10 element çıkarılabilir. Eti Maden bu toprak elementlerini çıkarmak için oluşum başlattı. Derin deniz madenciliğinde İSA ruhsatını almamız gerekiyor" diye konuştu.
Sempozyuma 65. devir Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 26. Lideri İsmet Yılmaz, AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir de katıldı.

Bizi sosyal medyadan takip edin