En Büyük Safranbolu Evi Tamamlanıyor

Karabük Postası tarafından
11 Kasım, 2014 14:56 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Safranbolu’nun  mimari değerlerini  yansıtarak yapılan Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi ile Safranbolu Turizm Fakültesi binası inşaatına tüm hızı ile devam ediliyor. Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy, Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Burhanettin Uysal, Safranbolu Meslek Yüksek Okulu Dekanı Prof. Dr. Ahmet Gürbüz, AK Parti Safranbolu Merkez İlçe Başkanı Ahmet Güneş, Hayırsever İşadamı Şefik Dizdar ve şantiye şefleri ile birlikte yapımı devam eden Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi ile Safranbolu Turizm Fakültesi binasında incelemelerde bulundular. Safranbolu’da bir üniversite binası yapılması ile ilgili sürekli fikir alışverişinde bulunulduğunu belirten Safranbolu Belediye Başkanı Dr. Necdet Aksoy; “Dönemin TSO Başkanı, Safranbolu’nun ileri gelenleri Safranbolu’da bir üniversite binası yapılması hususunda değerli Rektör Hocamızın görüşleri doğrultusunda bir fikir alış verişinde bulunduk. Nihayetinde şuan çalışmaların yapıldığı yerde karar kıldık. Öncesinde burada Belediyemize ait Mehmet Akif Ersoy Parkı bulunmaktaydı. O parkı başka bir tarafa taşıyarak bu alanı kamu arazisi alanına dönüştürdük. Sonucunda 7 bin metre kareye yaklaşan bir alan meydana gelmiş oldu. Tam kentin merkezine yakın bir noktada. Böyle bir alanı başka şehirlerde bulmak hakikaten çok zor; ama Safranbolu’da böyle alanları halk ile belediye ve üniversitemiz ile iş birliği içerisinde bulmak mümkün hale geldi. Arkasından binanın temelleri atıldı. Şimdide çalışmaları yoğun bir şekilde devam ediyor” dedi. AKSOY; “BU BİNA BİTTİĞİNDE SAFRANBOLU’DA KONGRE TURİZMİ DE GELİŞECEK” Safranbolu’nun bir kongre binasına da ihtiyacı olduğunu ve bu  bittiğinde de bu ihtiyacın giderileceğini ifade eden Aksoy; “ Safranbolu’nun gerçekte bir kongre ihtiyacı var. Bu kongre merkezini yaptığımızda, kentte büyük kongrelerin en az 3-4 bin kişilik kongrelerin yapılması mümkün hale gelecek. Bu olduğunda Safranbolu’nun kültür turizminin yanında birde kongre turizmi başlayacak. İşte bu kültür merkezi ihtiyacını da giderecek olan proje nihayetinde ortaya çıktı. Hem üniversitedeki öğretim üyelerimizin hemde teknik bölümde bulunan görevlilerin çok yoğun gayretleri ile teknolojinin son imkanları kullanılarak böyle bir projeyi ortaya çıkarttılar. Şuanda da en üst aşamasına çıkılmış durumdadır. Nihayete kavuşmuş olması sonucunda Safranbolu adına çok büyük bir kazanç olacak. Hem üniversitemizin Safranbolu’da büyük bir binası ve içerisinde 4-5 bin öğrenci okuyabileceği bir binası olacak, hemde Safranbolu büyük bir kongre merkezine kavuşmuş oluyor. Ben böyle bir hayırlı yatırımın gerçekleştirilmesi hususunda yoğun gayret gösteren herkese çok teşekkür ediyorum” diye konuştu. UYSAL; “ BU BİNA ORTAK AKLIN ÜRÜNÜDÜR” Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi ile Safranbolu Turizm Fakültesi binası inşaatında herkesin emeğinin olduğunu ve binanın ortak aklın ürünü olduğunu kaydeden Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Burhanettin Uysal ise; “Ben göreve başladığım 1997 yılında Safranbolu’da kültür turizmi, kongre turizmi nasıl geliştiril diye hep mücadeleler veriliyordu; ama hep bir yer sıkıntımız vardı. Tabi geçen zaman süresinde çok beyin jimnastikleri yapıldı; ama bir sonuca ulaşılamadı. Karabük Üniversitesi’nin kurulması ile birlikte Safranbolu’da Fethi Toker Güzel Sanatlar Fakültesi ve bunun yanında turizm fakültesini kazandırdık. Birde üniversitemizin çekirdeğini oluşturan Safranbolu Meslek Yüksek Okulu vardı. Bugün itibari ile Safranbolu Meslek Yüksek Okulu’nda ve Güzel Sanatlarda 4 bini aşan öğrencimiz eğitim-öğretim faaliyetini sürdürmektedir. Tabiî ki bu bina ne tek rektörün kararı ile ne belediye başkanın ne de büyüklerimizin kararı ile yapılmadı. Bu bir ortak aklın ürünüdür. Şehir ileri taşımak, şehri rekabet ettirmek amacı ile bu bina inşa edildi ve her tuğlasında her Safranbolulunun emeği, fikri var. Ben burada herkese şükranlarımı sunuyorum. Biz bir araya geldiğimiz zaman çok güzel eserler ortaya koyabileceğimizin en somut örneği olarak bunu göstermek istiyorum. Bu tüm üniversitemize hizmet edebileceği gibi aynı zamanda şehrimizin resmi gün haftalarının kutlanacağı bir mekan olacak. Bunun yanında kongre turizmlerinin gerçekleştirileceği, Safranbolu’nun ve Üniversitemizin rekabet gücüne güç katacak bir bina olacak. Ben emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.
Atilla Çilingir tarafından
24 Şubat, 2025 10:52 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0

KIBRIS’I YAZMAK…

      Tamı tamına 50 yıl olmuş Kıbrıs konusunda yazıyorum… Adayı savaşla tanıdım. 1974 Yılı Temmuzunun 20’nci günüydü; ilk gördüğüm şey silah seslerinin çınlattığı alev, alev yanan bir ada, bu adada yaşamaya çalışan Kıbrıs Türk’üydü…

    Adalı Rumları ise savaşın içinde tanıdım…

     Savaşın içinde bulduğum kalınca bir defterde not tutmaya başladım. Kaleme aldığım ilk şey gencecik yaşımda katıldığım Kıbrıs savaşlarında yaşadıklarımdı.

     Sonrasında yazdıklarım ise kaderime iz bırakan bu adadaki her şeydi. Hala adayı izler, izlediklerimi yazmaya çalışırım.

     Bir insanın savaştığı yerlerde, bu yerlerde tanıdığı insanlarla öylesine özel yaşanmışlıkları oluyor ki! Bunları hiçbir zaman unutamıyorsunuz.

   Yediğiniz yemekten, içtiğiniz suya; gördüğünüz yerlerden, yaşadığınız olaylara kadar ne varsa beyninize kazınıyor, unutamıyorsunuz.

    Hele ki, bir de orada omuz, omuza savaştığınız silah arkadaşlarınızı toprağa vermiş, onların şehadetlerine tanıklık etmiş iseniz.

    Bu adada yaşayan insanların öz geçmişlerine baktığınızda; onlar adalı olmanın tüm özelliklerini taşıyor ama size, adaya bir amaç uğruna gelen görevli olarak verilen vazifeyi yapmakla mükellefsiniz diye bakılıyor.

   Nasıl olsa görevi bitip dönecektir deniyor. Ama hiç de öyle olmuyor. Çünkü siz günü geliyor bir adalı gibi düşünüp, bir adalı gibi yaşamaya başlıyorsunuz.

  Pekiyi, adalı ne demek?

   Adalı demek, yaşadığı coğrafyanın dört bir tarafının denizle kaplı olduğunu, ana karadaki sevdiklerini istediği anda göremeyecek olmasını bilen, onların hasreti ile yaşayabilen, adada acil bir ihtiyacı olduğunda ona hemen ulaşamayacağının, alamayacağının bilincinde olan;  acıyı da, sevinci de, mutluluğu da çoğu zaman anılarında hatırlayabilen demektir.

  Sanırım bu cümlelerim okuyanlarına belki çok şey ifade etmeyecektir. O zaman şöyle söylemek gerekirse, adalı demek:

   ‘’Kaderinin sesini kalp atışlarında duyan’’ demektir.

      İşte Kıbrıs’ta yaşayan adalı dostlarım da kaderlerinin sesini yıllar boyunca hep kalp atışlarında duydular.

     O kalp atışları ki; onlara hep acıyı, korkuyu, hasreti yaşattı. Geride kalan asırlar boyunca o kalp atışlarıyla sadece çok özel günlerde mutlu oldular…

     Adada yaşadığım dönemde bazı zamanlar Lefkoşa’nın Türk kesimi kırsalında, bazı zamanlar Girne kıyılarında ben de dinledim kaderin sesini. Tıpkı adalılar gibi…

    Onların savaş öncesinde, savaşın içinde yaşadıklarını bilen birisi olarak bu topraklarda nelere tanıklık ettiklerini bir kez daha analiz ettim.

   Adalı Türkler;  sırf kimliklerinde Türk yazdığı için bir gece içinde yok edilmek istenmişler.

   Adalı Rumların eşkıya kılıklı çetecileri ise; elde silah tarih sayfalarını sadece kirletmekle kalmamış, insanlığa sığmayan pek çok cinayetin izlerini de eklemişler. Rum yöneticileri ise değil bunlara ses çıkarmak, sessizce onay verircesine seyretmişler…

  Günü gelmiş savaş bitmiş, Türk tarafı kendi kaderinin sesine kulak vermiş. Onca acının, kan ve gözyaşının karşılığını hürriyetine kavuşarak almış, adanın kuzeyinde ayrı bir devlet kurmuş, Rum tarafı yaptıkları onca cinayetin, aymazlığın, acımasızlığın bedelini ödemiş, adanın sadece güneyinde yaşamak durumuyla karşı karşıya kalmış.

  Şimdi sınırlar ayrı, devlet ayrı, bayrak ayrı, halk ayrı, dil ayrı, din ayrı, gelenek görenek ayrı, yaşam biçimi ayrı.

  Kısacası her şey apayrı…

  Yarım asırdan beri adada durum böyle. Kaderinin sesini kalp atışlarıyla duyanlar, bundan böyle bu şekilde yaşamaya devam edecekler.

  Elbette ki, her yerde olduğu gibi bu adada da yaşamın böyle devam etmeyeceğini varsayanlar, böyle bir yaşam olmasını istemeyenler de var!

  Adalı siyasiler, adayı kendi menfaatleri için kullanmak isteyen dünya devletleri… Bunlar dur durak bilmeden, Kıbrıs konusunu çözelim diye türlü, türlü öneriler sunmaya devam ediyorlar.

  Taraflara gelince:

  Rum tarafı hala adanın yasal hükümeti benim; çözüm olacaksa Türkler ancak azınlık haklarına evet derse olur diyor.

  Türk tarafı ise Rumlarla iç, içe yaşanamayacağının bilinci ile benim için çözüm, ayrı bir devlette, yani KKTC ‘de yaşamaktır. Bu da gerçekleşmiştir diyor.

   İşte son dönemde adadan elde etmiş olduğum izlenimlerin, bu yazıya düşen izleri bunlar.

   Ve adalılar hala ‘’ Kaderlerinin sesini kalp atışlarında duyuyorlar…’’

    Ama şu gerçek de unutulmasın:

    Ne zaman ki; Adalıların ‘’Kalplerinin atışı kaderlerinin sesi olacak…’’ İşte o zaman adalılar için hayat çok daha güzel olacak…

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

23 Şubat 2025

Cevap Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.