Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

Demir Çelik Sektörü, DÇE’de Bir Araya Geldi

Gündem Yayın: 18.10.2014 15:20
Yazar:
Demir Çelik Sektörü, DÇE’de Bir Araya Geldi

Karabük Üniversitesi Demir Çelik Enstitüsü ve KARDEMİR A.Ş. işbirliğinde “Demir Çelik Sektöründe Standardizasyon ve Standartların Önemi” paneli gerçekleştirildi.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan programda Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Namık Ekinci, Türk çelik sektörünün 2013 yılı verilerine göre 34,77 milyon ton ham çelik üretim gerçekleştirerek dünyanın sekizinci büyük çelik üreticisi konumunu sürdürdüğünü söyledi. Ekinci, 2014 yılının 8 aylık verilerine göre ise ham çelik üretimi, önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 0,7 oranında artışla 22,8 milyon ton olarak gerçekleştiğini belirterek, “Yılsonu itibariyle de 35,1 milyon ton olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Öte yandan 2013 yılında Türkiye’nin çelik tüketimi 31,3 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılı 8 aylık verilerine göre ise çelik tüketimi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.3 artarak 20 milyon ton olmuştur. Bu sektörümüz için iyi bir gösterge olmasına rağmen bu artışın sürdürülebilir olması önem arz etmektedir. Çelik sektörünün 2013 yılı yarı mamul ve mamul çelik ithalatını incelediğimizde ise 16.1 milyon ton ithalat gerçekleştirildiği görülmektedir. 2014 yılının 7 aylık döneminde ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9,1 oranında azalış ile ithalatımız 8.4 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Türk çelik sektörünün 2013 yılı itibariyle miktarsal olarak dünya ihracatı sıralamasında çok küçük fark ile sekizinci sırada yer aldığını belirtmiştik, ancak sektörümüz ihracat gelir sıralamasında 13. sırada yer almakta, dahası ortalama birim satış fiyatı sıralamasında ise 17.’liğe kadar düşmektedir. Bunun da en önemli nedeni katma değeri yüksek olmayan ürünleri üretiyor ve ihraç ediyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. Türk çelik sektörünün en önemli ihraç ürün grubu olan uzun ürünlerin üretimine baktığımızda, 2013 yılında toplam çelik üretimimizin yüzde 73’ünü oluşturduğunu görüyoruz. Buna paralel olarak da 2013 yılında ihracatta yaşanan talep daralmasının nedenlerini incelediğimizde, dünyada yaşanan siyasal ve finansal krizlerin etkilerinin olmasının yanı sıra, ithalatçı konumunda bulunan ülkelerin sanayilerini geliştirdiklerini ve kendi ihtiyaçlarını karşılayacak ürünleri üretmeye başladıklarını görmekteyiz. Sektörümüzün 200’e yakın ülkeye ihracat yapabilme becerisinin altındaki en temel nedenlerden bir tanesi, asla taviz vermeden dünya standartlarında ürün üretebilme kabiliyetidir. Bu becerisini katma değerli ürünlerin üretilmesinde de göstereceği aşikardır. Konuları bu minvalde değerlendirdiğimizde en hızlı bir biçimde Ar-Ge ve inovasyona yatırım yapması gerekliliği ortaya çıkmakta ve yapılması da elzem hale gelmektedir. Zira dünya ülkeleri Ar-Ge harcamaları konusunda büyük bir yarış halindedir” dedi.
“KARDEMİR 3 MİLYON TONLUK ÇELİK FABRİKASI HALİNE GELDİ”
KARDEMİR A.Ş Genel Müdürü Fadıl Demirel ise, fabrikalarının artık 3 milyon tonluk bir çelik fabrikası haline geldiğini açıkladı. Demirel, KARDEMİR’in 1995 yılına kadar devlette olduğunu ve o zamanki kapasitesinin 550-600 bin ton olduğunu söyleyerek, “Özelleşmeden sonra KARDEMİR 2010 yılına kadar bir milyon tona çıktı. Sevindirici bir haberi söyleyeyim. 3 milyon tona ulaştıracak 5. Yüksek fırın bugün ısıtılmaya başlandı ve bu ay içerisinde inşallah üretimine başlayacak. Çelik hanede 120 tonluk üçüncü konvertör bitti o da bu ay içerisinde üretimine başlayacak. KARDEMİR artık bundan sonra 3 milyon tonluk bir çelik fabrikası haline geldi, bütün üniteleri modern ve çağdaş. En önemlisi Türk demir çeliğin ilk kurulduğu zamanki sancılarını, sorunlarını deren bir demir çelikçilik yapmak istiyoruz. Kaliteyi eğer hedef alırsa doğru yoldadır, sıradan giderse yaptığı şey yanlıştır. Daha önceleri KARDEMİR özellikle 1995’e kadar kitle çelikçiliği yapmış, inşaat çeliği üretiyordu. Bunun dışında da pek fazla bir şey yapmıyordu. Ama biz üç milyon tona çıkarken şimdi kaliteli çelik, buda soyut bir kavramdır, herkes ‘kaliteli çelik’ der ama hangi çelik olduğu belli değil. Benim bildiğim 54 bin çeşit çelik var şuan uygulamada olan. Biz KARDEMİR olarak üç milyon tona çıkarken ülkenin kaliteli çelik ihtiyacını çözecek bir yol tuttuk. Kapasite artırımı ve doğurmalarının hepsini ünite seçimlerinde buna uygun hale getirdik. Kalite entegre tesislerde çelik haneden başlar, döküm makineleri ile devam eder, haddehane çıkışında neticelenir. Buraları eğer proses olarak kaliteli çelik üretimine uygun teknolojiyle donatılmazsa bu işi insan unsuruyla bunu yapamazsınız. Makine parkınızın buna uygun olması lazım. Biz Çelikhanede konvertörlerimizi hem 120 tona çıkardık hemde kaliteli çelik üretecek şekilde donattık” dedi.
“DÜNYADA TİCARETİN YÜZDE 80’İ DOĞRUDAN DOĞRUYA STANDARTLARA DAYALI”
TSE Başkanı Hulisi Şentürk, küreselleşen dünyada ticaretin yüzde 80’inin doğrudan doğruya standartlara dayalı ürün ve hizmetlerin üzerinden geliştiğini söyledi. Şentük, “Özellikle batı ülkelerinde yapılan farklı çalışmalar ortaya koymuştur ki; ülkelerin kalkınmalarının, ekonomik büyümelerinin yaklaşık dörtte biri standardizasyondan etkilenerek gerçekleşmektedir. Ne yazık ki ülkemizde bu tür çalışmalar bile yok ortada. Gelişmiş ülkeler standardizasyon çalışmalarına özen ve öncelikli önem vermekte. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerin ne yazık ki bu konuda yeterince bilgi düzeyine sahip olduğu söylenemez. Ülkemizde ‘standart’ dediğimizde genelde işletmelerimizin üretim yaparken bir standardın gereklerini yerine getirmeleri gibi sadece standardın küçük bir bölümü anlaşılmaktadır. Oysa standardizasyon bir kültürdür, standardizasyon bir yönetim şeklidir. Ürün veya hizmetlerin standartların uygunluğu sadece bir çıktıdır. KARDEMİR’den hareket edecek olursak tüm prosesler, bu proseslerde fiili üretim proseslerinden tutun, sevk ve idare proseslerine kadar, kontrol ve denetim proseslerine, hatta Ar-Ge proseslerine kadar tüm proseslerin standardizasyon mantığıyla kurgulanması gerekiyor. Bugün herhangi bir standardizasyon ile ilgili bir makale okuduğunuzda beylik cümleler görürsünüz. Standardizasyon verimliliği artırır, standardizasyon müşteri memnuniyetini artırır, standardizasyon Ar-Ge faaliyetlerini artırır. Türkiye’de işletmeler kendilerine şu soruyu soruyorlar mı çok merak ediyorum. ‘Ben falan standardizasyon yönetim şekline göre çalışmaya başladıktan sonra maliyetlerimde şu kadar düşme karlığımda bu kadar artış oldu’ Hayır. Çünkü Türkiye’de istisnası çok az olan işletmelerin dışında genelde ‘standardizasyon’ dediğimizde duvara asılacak bir belge akla geliyor. Belgeyi alana kadar firmalarımız canla başla bir şeyler yazıyorlar, etrafı sil süpür tertemiz, belgeyi aldıktan sonra bir daha iki sene sonra görüşmek üzere ‘sen sağ, ben selamet’ yollar ayrılıyor. Bunların her biri yönetim modeli, bir yönetim şeklidir. Biz yönetmek mecburiyetindeyiz, standartlarla yönetmek mecburiyetindeyiz. Aynı zamanda standartları yönetmek mecburiyetindeyiz. Türkiye bunu başarmak mecburiyetinde. Ama bunu ne tek başına Türk Standartları Enstitüsü başara bilir, ne tek başına reel sektör, ne akademik camia başarabilir. Bu üç gücün bir araya gelerek etkin verimli bir iş birliğini gerçekleştirmesi gerekiyor” diye konuştu.
“TSE’NİN ELİNDE STANDARTLARIN EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİYLE İLGİLİ TEK BİR VERİ YOK”
“Türk Standartları Enstitüsü elinde standartların ekonomik büyümeye etkisiyle ilgili tek bir veri var mıdır? Yoktur” diyen Şentürk, “Standartların işletmelerin verimliliğe faydasına yönelik tek bir rapor var mıdır? Yoktur. Dönelim akademik camiaya. Ben araştırma yaparken mutlaka YÖK’ün test sayfasına girerim. On binlerce test ve kaynak. Türk pamuğunda kalite standartlarının önemi diye bir yüksek lisans tezi hariç, ISO 9001 ya da 14001’in önemi gibi çok beylik seviyede kalan üç dört tez hariç bir tane bile standartların ekonomik büyümeye, verimliliğe, etkinliğe etkisi ile ilgili tez bulamazsınız. Öyleyse neyi konuşacağız. Almanya’da standartların hazırlandığı komitelere katılmak isteyen sektör aidat öder ve asgari 750 avrodur. Biz komitelere eleman istediğimizde yalvarıyoruz. Daha sonra da üste para verecek misiniz diyorlar. Ne yazık ki üste para veriyoruz yoksa kimse gelmiyor. Bir şeyler yanlış. Standartlara uygun üretim yapmadan pazarda var olmamız mümkün değiliz. Standartların belirleyenler arasında olmadığımız sürece de hiçbir zaman pazarda güçlü bir faktör haline gelemeyiz” şeklinde konuştu.
“BÜYÜK BİR YALAN İÇİNDE YAŞIYORUZ”
TSE Başkanı Hulisi Şentürk, “adı liberalizm olan bir çağda yaşıyoruz ancak, büyük bir yalanla yaşıyoruz” diyerek, şunları söyledi:
“Küresel serbest ekonomi diye bir şey yok. Dünya ticaret örgütünün ticarete teknik engeller anlaşması her ne kadar liberalizmi ve serbest öngörüyorsa da özellikle ülkelerin çevre ile ilgili standartlarını koymayı o ülkelere veriyor. Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkeleri ne yazık ki çevre standartları başta olmak üzere farklı standartları en ciddi koruma politikaları devreye sokuyorlar. Bizim gibi ülkelere liberalizm diye gümrük duvarlarını indirmeyi dayatırken, kendileri de indirdi ancak standartlar yoluyla kendi duvarlarını eskisinden daha yüksek konuma getirdiler. Bizim ise bu alt yapıları ve standardizasyon bilincine sahip olmayışından dolayı gümrük kapıları ortadan kalktı. Serbest pazar biz olduk, satanlar yine eskisi gibi onlar. Bu döngünün değişmesi gerekiyor. Bunun değişmesi için standardizasyon bilincinin yükselmesine ihtiyacımız var.”
Konuşmaların ardından TS ISO 10002 Müşteri Memnuniyeti Yönetim Sistemi belgesi almaya hak kazanan KARDEMİR A.Ş’ye belgesi TSE Başkanı Hulisi Şentürk tarafından Genel Müdür Fadıl Demirel’e takdim edildi.

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Sağlık Yayın: 05.05.2024 00:48
İhlas Haber Ajansı
‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Recep Aktimur, “Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” dedi.

Liv Hospital Samsun Genel Cerrahi Kliniği’nden Prof. Dr. Recep Aktimur, obezitenin psikolojiyi olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Kendi deneyimlerini aktaran Prof. Dr. Aktimur, “Bizim kendi deneyimlerimizde gördüğümüz, kişilerin psikolojik olarak kendilerini boşlukta hissettikleri zamanlarda kilo almaya eğilimli olduğudur. Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” diye konuştu.

“Obez kişiler psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında”

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını dile getiren Prof. Dr. Aktimur, “Obez bireylerde sosyal izolasyon oluşur ve bu durum obezitenin geri dönüşümsüz hale gelmesine yol açar. Obez bireyler hem fiziksel olarak hem de çok yüksek oranda görülen depresyon nedeniyle günlük işlerini yapmakta zorlanırlar, çabuk yorulurlar, kişisel bakımlarını yapmak bile onlar için çok zorlaşır. Diğer yandan obeziteye bağlı gelişen kronik hastalıklar, bireyleri bir çıkmaza sürükler ve birçok insan bu kısır döngü içinde kendine güvenini kaybeder” şeklinde konuştu.

“Obezite ameliyatı olduktan sonra psikolojik durum”

Obezite ameliyatlarından sonra kilo verme sürecinin başladığını ve uzun süre devam ettiğini belirten Prof. Dr. Aktimur, şu bilgileri paylaştı:

“Ameliyat edilen hastaların çoğunda obezite nedeniyle gelişen depresyon bulunduğundan ameliyat sonrasında kilo verme sürecinde hızlıca depresyonun gerileyeceği düşünülse de, durum her zaman bu şekilde seyretmeyebilir. Bu dönemde kilo veriyor olmanın oluşturacağı pozitif etki, ameliyat sonrası dönemde aslında önceden bir nevi tedavi yerine geçen yemek yeme alışkanlıklarının değişmesi ile negatif yönde etkilenebilir. Bu yüzden ameliyat için uygulanacak prosedürün yemek yeme konforunu çok bozmayacak şekilde seçilmesi ve hastalara cerrahi tarafından geniş destek verilmesi çok önemlidir. Biz kendi hastalarımızda uyguladığımız ‘Hızlandırılmış iyileşme protokolleri’ ile hasta konforunu artırarak, ‘liberal beslenme önerileri’ ile hastalarımızın bu süreci daha rahat geçirmesini sağlayarak ve onlara her an kendilerini koruyan ve sarmalayan bir aile içinde olduklarını göstererek bu dönemi çok daha rahat atlatmaktayız. Bu yaklaşım ile hastalarımızda ameliyat sonrası dönemde çok daha az depresyon gözlemlemekte ve mutluluk düzeyinin arttığını deneyim etmekteyiz.”

“En iyi psikolojik destek, hastaların uzman hekime rahat ulaşabilmesidir”

Doktora ulaşmanın hasta tarafından önemine değinen Prof. Dr. Aktimur, “Biz kendi protokolümüzde uyguladığımız ve çok başarılı sonuçlar elde ettiğimiz şekilde en iyi psikolojik desteğin, hastaların kendilerini ameliyat eden cerraha çok rahat ulaşabilmeleri olduğunun farkındayız. Doktorları ile olan sıkı ve pozitif bağlantıyı önceden ameliyat ettiğimiz hastalarımızla aralarında kurduğumuz aktif sosyal portallarla desteklemekteyiz” ifadelerini kullandı.