Mustafa Akay
2025 yılına pek umutlu girmedik. Ancak, umutsuz olmamıza da gerek yok. Bakarsınız, umut bir yerlerde yeşeriverir.
Bir erken seçim haberi gelir, her şey birden değişiverir.
Asgari ücret yeniden belirlenir, emekli maaşlarına yüklü zamlar yapılır.
DEM, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini rahatlatıverir. Terörist başı, Bahçeli’yi memnun ediverir. Sakın olmaz demeyin. Bu ülkede, “olmaz olmaz.” Her şey oluverir.
Suriye belasını başımıza açan Davutoğlu, bir bakmışsınız Suriye Bakanı olarak sahnelere çıkıverir.
Kendi emeklisine üç kuruş zammı çok gören hükümet, Suriye’yi abat ederken müteahhitlerimize de yağlı işler veriverir.
2025 yılı, APO denilen katil için de bir umut yılı olarak karşımıza çıkacak gibi görünüyor.
Şehide “kelle,” terörist başına “sayın” diyen anlayış, yıllar sonra bir özgürlük de verebilir. Şehit yakınları ve gaziler bu işe ne der, önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ağlayan anneler, acılarını yüreklerine basan babalar ne diyeceklerdir?
Teröristlere müdahale etmeyin diye valilere emir verenler de bir şeyler demeliler.
Merak edilmesi gereken bir başka konu ise, durup dururken bu süreç neden başlamıştır?
Bu emri kim ya da kimler vermiştir?
Türkiye, bu konuda bağımsız hareket edebilmekte midir?
Bu emri verenler, Türkiye’nin güçlü olmasını istemekte midirler?
Yoksa, Türkiye’nin güçsüzleşmesi için yeni bir oyun mu kurulmaktadır?
Türkiye’nin terör belası için harcadığı 600 milyar dolar ne olacaktır?
Her türlü siyasal haklardan yararlananların dil istekleri, eyalet talepleri ve kurucu iradeyi yadsıyıp demokratik cumhuriyet istekleri ne olacaktır?
Türkiye, ulus devlet ve üniter yapıdan vaz mı geçecektir?
Verilecek bir ödünden sonra diğer istekler peş peşe gelecek midir?
Bunlar, bölünmenin işaretleri değil midir?
Verdikçe daha çok isteyenleri görünce işin içinden çıkılabilecek midir?
Yoksa, “ne istediniz de vermedik” denilerek, binalara boy boy Atatürk fotoğrafı mı asılacaktır?
Geçmişte yaşamıştık da...