Bolu’da sağlıklı ormanlar için ekipler sahaya indi
Bolu Orman Bölge Müdürlüğü, ormanların genetik kalitesini korumak ve geleceğe sağlıklı ormanlar bırakmak maksadıyla Mengen, Aladağ ve Yığılca’da kapsamlı bir silvikültürel eğitim tatbikatı gerçekleştirdi.
Orman Genel Müdürlüğü’nün "Geleceğe Nefes" vizyonu çerçevesinde, orman varlığının sürdürülebilirliğini sağlamak ismine yürütülen teknik eğitimler devam ediyor. Bu kapsamda, Bolu Orman Bölge Müdürlüğü sorumluluk alanında bulunan Mengen, Aladağ ve Yığılca Orman İşletme Müdürlüklerindeki kaliteli tohum üretimi için ayrılmış özel orman alanları uygulamalı eğitim tatbikatları düzenlendi.
Uzman grup alanda bilgi verdi
Eğitime; Bölge Müdürü Celal Kanbur, Bölge Müdür Yardımcıları Yılmaz Yıldız ve Mustafa İşçioğlu ile Ağaçlandırma ve Silvikültür Şube Müdürü Hüseyin Şahiner katıldı. Eğitimde teknik bilgilendirme ise Orman Genel Müdürlüğü Orman Ağaçları ve Tohumları Islahı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nden Başmühendis Turgay Ezen ve uzman grubu tarafından yapıldı. İşletme müdürleri, şefler ve mühendislerin hazır bulunduğu tatbikatta, teorik bilgiler alanda pratiğe döküldü.
Yaşlanan ormanların yerine yeni fidanların gelmesini sağlama çalışmaları, sıkışık büyüyen ağaçların bir kısmının kesilerek başkalarına daha fazla ömür alanı, ışık ve besin sağlanması ağaçların kalitesini artırmak için alt kısımların temizlenmesi ormanın randımanını artırmak için uygun olmayan ağaç çeşitlerinin temizlenip yerine uygun çeşitlerin getirilmesi çalışmaları uygulandı.
Karabük’te akşam saatlerinde çarşı merkezinin hâlini bilmeyen yok. Işıkları erken sönen dükkânlar, sessiz caddeler, yankılanan adımlar… Yıllardır yazıldı, çizildi, konuşuldu: “Bu şehir merkezi ölü.” Peki ne değişti? Cevap basit: Uzun süre hiçbir şey. Siyasetçisi sustu, bürokratı seyretti, STK’ları rapor yazmakla yetindi. Daha da vahimi, parasını Karabük’ten kazanıp akşamını Safranbolu’da geçiren esnaf, bu şehrin merkezine sırtını döndü. Şehir, kendi evlatları tarafından yalnız bırakıldı. Tam da bu noktada, yıllardır söylenen ama bir türlü cesaret edilemeyen bir hamle masaya kondu. Karabük Üniversitesi ve Karabük Belediyesi, şehir merkezini yeniden ayağa kaldıracak bir irade ortaya koydu. KarabükBelediye Başkanı Özkan Çetinkaya, şehir merkezinde yaklaşık 30 dönümlük alanı üniversitenin genişleme sahasına dahil etme iradesini ortaya koyarken, bu kararın sadece bir imar hamlesi değil, şehir politikası olduğunu da ilan etmiş oldu. Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık ise bugün, ulusal ve uluslararası başarılarıyla, Türkiye’nin köklü üniversitelerinin dahi dikkatle izlediği bir yükseköğretim kurumunun başında. Söylediği şey son derece net: “Üniversite şehir merkezine gelsin. Fakülteler, meslek yüksekokulları kurulsun. Binlerce öğrenci bu sokaklarda yürüsün, bu şehir nefes alsın.” Bu fikrin ütopik olmadığını 100. Yıl Mahallesi zaten kanıtladı. Dün kıraç bir araziyken bugün gece yarılarına kadar yaşayan, caddeleri dolup taşan bir yerleşim alanı varsa, bu dönüşümün adı bellidir: üniversite etkisi. Karabük’ün hafızasında önemli bir yere sahip olan İktisadi ve Kalkınma Vakfı da bu tartışmanın dışındaymış gibi davranamaz. Hamit Çepni’lerin, Osman Natıroğlu’ların iz bıraktığı bu şehirde, üniversitenin kurulmasında ve büyümesinde emeği geçen isimler hâlâ saygıyla anılıyor. Aynı şekilde KARDEMİR’in üniversiteye verdiği destek, özellikle merhum Mutullah Yolbulan ve Kamil Güleç döneminde, bugün konuştuğumuz başarıların temel taşlarından biri oldu. Şimdi sorulması gereken soru şudur: Bugünkü KARDEMİR yönetimi bu sürecin neresinde duruyor? Kardemir Yönetim Kurulu Başkanı Muhammet Ali Oflas, üniversitenin şehir merkezine yayılması fikrine gerçekten ne kadar sıcak bakıyor? Bu mesele bir nezaket cümlesiyle geçiştirilecek kadar önemsiz mi, yoksa Karabük’ün geleceğini belirleyecek bir eşik mi? İktisadi ve Kalkınma Vakfı Başkanı Mustafa Sarıoğlu’nun çaba gösterdiği biliniyor. Ancak bu çabanın, vakfın geçmişte sergilediği vizyonla aynı derinlikte olup olmadığı artık kamuoyu tarafından tartışılıyor. Karabük’ün zamanı daralıyor; iyi niyet yetmez, sonuç gerekiyor. Bir de işin karanlık tarafı var. Kişisel menfaatleri uğruna bu şehri itibarsızlaştırmayı marifet sanan, Karabük’ü çarpık benzetmelerle gündeme taşıyan “medya figüranlarına” inat, bu şehirde yaşayan herkesin artık taşın altına elini değil, gövdesini koyması gerekiyor. Çünkü gerçek şu: Karabük Üniversitesi bu şehrin bacasız fabrikasıdır. Ekonomiyi ayakta tutan, esnafa can veren, kültürel hayatı besleyen en büyük güçtür. Bunu görmezden gelen, küçümseyen ya da erteleyen herkes, Karabük’ün kararan akşamlarından sorumludur. Artık tercih zamanı. Ya bu şehir üniversitesiyle birlikte büyüyecek, ya da “neden yine olmadı” diye karanlık sokaklarda konuşmaya devam edecek. Şehrin bütün yönetsel erkleri ve yaşayan sakinleri şunu bilsin ki; Karabük bunu hak etmiyor.