Antalya'da felsefe öğretmeni Ulviye Kafalı Olgun’dan sonra Karabük’ten de Tüm Bağ Kur Emeklileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TÜMBETDER) Genel Başkanı Makine Mühendisi Hikmet Sivri Cumhurbaşkanlığı adaylığında “Ben de Varım” dedi.
Sivri yaptığı açıklamada; “Halk, Milletvekillerine, oyları ile vekaletname verirken, “benim adıma cumhurbaşkanı adaylarını belirle” yetkisini vermemiştir. Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından değil de, halk tarafından seçilmesi, doğrudan parlamenter sistemin terk edilmesi sonucunu doğurur.Cumhurbaşkanı seçiminin basit bir yöntem sorunu olmaması, tersine Anayasa ile yeğlenen siyasal sistemle doğrudan ilgili olması değişikliğin, Anayasa’daki siyasal sistem yönünden incelenmesini gerektirmektedir.Cumhurbaşkanı, Yasama organına karşı siyasal yönden sorumsuz kılınan cumhurbaşkanı etkin siyasal bir organ değil, devletin sürekliliğini sağlayan, devleti ve ulusu temsil eden yansız bir makamdır ve günlük politikanın dışındadır.Anayasada, Cumhurbaşkanı’nın Devletin başı olduğu, bu sıfatla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Ulusu’nun birliğini temsil ettiği, Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeteceği belirtilmiştir.Halkın seçeceği Cumhurbaşkanı adaylarının, Parlamento tarafından belirlenmesi, Halk oy’u ile, Cumhurbaşkanı seçilmenin özüyle bağdaştırmak olanaksızdır.Cumhurbaşkanı adaylarının, siyasi partilerce belirlenmesi ve seçim çalışmalarının, siyasi partilerce yürütülmesi ve propagandaların, siyasal içerikli olması, Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olmasına gölge düşürecektir.Anayasamızda, Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.Anayasamıza göre, seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkesini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.Hukuksal çerçeveye gelince, Cumhurbaşkanlığı seçim kanununun demokratikleşmenin önüne geçmek için, özellikle hazırlandığını görmek mümkün. Sorun aday gösterme koşullarıyla başlıyor. Her şeyden önce kanunda birkaç çelişki var. 7.ci maddenin birinci fıkrası adayların 20 milletvekilinin yazılı teklifi ile gösterileceğini belirtirken aynı maddenin ikinci fıkrası her partinin sadece bir aday göstereceğini belirtmekle, Türkiye’de yürürlükte olan partiler kanunu göz önünde bulundurulduğunda Milletvekillerinin partilerinden bağımsız davranamayacakları açıktır. Diğer bir değişle Meclis çatısı altında ortak görüşe sahip 20 bağımsız milletvekili yoksa, bütün adaylar partiler tarafından gösterilecektir. Ve milletvekillerine her zaman olduğu gibi gene sallabaşlık görevi düşecektir. Mecliste gurup kurabilmek için de 20 milletvekili gerektiğinden, çok istisnai şartlar olmadıkça hiçbir zaman 20 bağımsız milletvekili olmayacaktır. Gene aynı kanuna göre her milletvekili sadece tek aday gösterebilecek ve imzaları açık olacak.Sonuçta, adaylar meclis’te gurubu olan partilerin adayları olacak ve mevcut durumda ilk tur için maksimum 4 ama büyük bir ihtimalle 3 aday olacaktır. Bunun da demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.Millet-Halk iradesinden söz edip de, adaylık için, 20 milletvekili tarafından yapılacak teklifin ya da gerçekleştirilen son milletvekili genel seçimlerinde toplam oyları birlikte yüzde 10’u aşan partilerin ortak aday göstermesinin zorunlu kılınması nasıl bir demokrasi anlayışına dayanmaktadır? Hani nerde millet iradesi? Neden belirli sayıda insan bir araya gelerek kendi adayını gösteremez? Son seçimlerden bu yana halkın tercihlerinin değişmediğini kim söyleyebilir? Üstelik, o vekillerin aday gösterilmesinde halkın iradesi ne kadar belirleyici olmuştur?Yasaların, (Anayasa-kanun-yönetmelik-tüzük) birbirlerini yok edici, çelişkililer meydana getirici olmaması gerekmektedir.Halk oylaması cümlesinden anlaşılan, Ülkemizin tüm yasalarına, genel hukuk kurallarına, evrensel hukuk kurallaraEgemenliğin kayıtsız şartsız Milletin olduğunu kabul eden, Halkımız ve tüm yasal kurumlarımıza şunu söylemek istiyorum. Ben; 20 Milletvekilinden İcazet Almadan, Halkın Bir Ferdi Olarak, Cumhurbaşkanlığı’na Aday Olacağım Ve İlgili Evreklerini Yüksek Seçim Kuruluna Vereceğim.1977 yılında Karabük Belediye Başkanlığı’na aday oldum.1987 yılında Zonguldak 2.ci Bölgeden Milletvekilliğine aday oldum.1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday oldum.2007 yılında Karabük Milletvekilliğine aday oldum.Milletime, Memleketime, hizmet yolunda, yüzlerce proje üreterek seçimlerde, konferanslarda ve diğer zamanlarda, yerel ve ulusal basında anlatımlarda bulundum. Anlattıklarımın ve projelerimin zaman içerisinde yapılmasından son derece mutlu ve bahtiyar oldum.Bildiklerini, gördüklerini, millet ve memleket yararına olacağına inandıklarını, anlatarak Ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmak her vatandaşın asli görevi olmalıdır” dedi.
Başkan Yılmaz, “ALTER’de muhatabımız artık devletin temsilcileri olacak”
Özçelik-İş Sendikası Karabük Şube Başkanı Kenan Yılmaz, Alter Demir Çelik’te yaşanan maaş ve tazminat ödemeleriyle ilgili sorunların ardından işverenin konkordato başvurusunun kabul edildiğini, bundan sonraki sürecin devlet gözetiminde ilerleyeceğini bildirdi.
Yılmaz, yaptığı açıklamada, yaklaşık 3-4 aydır çalışanların maaşlarının geciktiğini, işten ayrılan işçilerin tazminatlarının ise ödenmediğini belirtti.
Yaşanan mağduriyetin giderilmesi için sendika olarak yoğun çaba harcadıklarını vurgulayan Yılmaz, "Defalarca görüşme gerçekleştirmemize rağmen bir sonuç alamadık. İş yeri şu anda ekonomik anlamda ciddi bir sıkıntı içinde. Bu nedenle bu hafta işveren konkordato başvurusu yaptı ve başvuru kabul edildi. Bundan sonraki süreçte bizim muhatabımız, mali anlamda işveren değil, devletin görevlendirdiği temsilciler olacak." dedi.
Pazartesi günü devlet tarafından atanan konkordato komiserinin Karabük’e geleceğini aktaran Yılmaz, "Sendika olarak komisere işçilerin alacaklarının öncelikli olarak ödenmesi için taleplerimizi ileteceğiz. İçeride biriken maaşlar ile tazminat ve taksit ödemelerinin bu hafta içinde yapılmasını bekliyoruz." diye konuştu.
Sürecin zorluklarına dikkat çeken Yılmaz, şunları kaydetti:
"Arkadaşlarımız bir aydır maaş alamıyor. Hepsinin aileleri, çocukları ve borçları var. Bankalar ya da alacaklılar bu yaşananları dikkate almıyor. Herkes borcunu istiyor, işçiler de büyük baskı altında. Biz de sendika olarak aylardır çözüm için mücadele ediyoruz. Umuyorum ki bu yaşananlar son olur. Sektörümüz zaten zor günlerden geçiyor. Alter Demir Çelik’i satın alan yeni işveren de ekonomik olarak istediği noktaya ulaşamadı. Devletin atadığı komiserle birlikte bu sorunu çözeceğimize inanıyorum."
Yılmaz, sendikanın bugüne kadar işçiler için verdiği mücadeleye de değinerek, "Özellikle özel sektör hastanelerinde asgari ücretle çalışan işçilerle sendikal örgütlenme süreci yürüttük. Bugün geldikleri noktayı en iyi kendileri biliyor. Hak ve emek mücadelesi kolay değil. Ancak arkadaşlarımızla birlikte gece gündüz çalışarak bu mücadeleyi verdik ve karşılığını da aldık." ifadelerini kullandı.