KTSO’dan Dijital Eğitim ve Yeşil Geçiş Hamlesi

Karabük Ticaret ve Sanayi Odası (KTSO) Başkanı Fatih Çapraz, Oda bünyesinde Dijital Eğitim Merkezi kurulacağını açıkladı. Başkan Çapraz, merkezde birçok sektöre yönelik nitelikli ara elemanların yetiştirileceğini belirtti.

blank
Berkay Doğan tarafından
13 Mayıs, 2025 15:19 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

Karabük Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı fatih Çapraz, Oda bünyesinde Dijital Eğitim Merkezi kurma çalışmalarının başladığını belirterek,  "Bu merkezde, birçok sektöre istihdam edilmek üzere nitelikli ara elemanlar yetiştirilecek" dedi.

Ticaret ve Sanayi Odası Mesleki Eğitime önem verdiklerinin altını bir kez daha çizen Başkan Çapraz, "Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA) tarafından desteklenen 2024 Yılı Sosyal Gelişmeyi Destekleme Programı (SOGEP) çerçevesinde Karabük’te hayata geçirilecek iki önemli projeden birinin odamız tarafından yürütülecek olması ve kabul edilmiş olması bizleri çok heyecanlandırdı. Karabük Ticaret ve Sanayi Odası olarak, ülkemizin istihdam politikasına katkı sağlamak amacıyla yürütülecek istihdam garantili 'Mesleki Eğitimde Yüksek Teknoloji' projemiz kapsamında, odamız bünyesinde bir Dijital Eğitim Merkezi kurulacaktır. Bu merkezde, birçok sektöre istihdam edilmek üzere nitelikli ara elemanlar yetiştirilecek" dedi.

Başkan Çapraz ayrıca, Türkiye’de yeşil dönüşümü destekleyen önemli projelerden biri olan SoGreen hakkında da değerlendirmelerde bulundu. Çapraz, "Başta kadınlar ve gençler olmak üzere yeşil dönüşüm sürecinde ön plana çıkan kırılgan gruplara yönelik yeşil geçim kaynakları olanaklarının geliştirilmesi için tasarlanan SoGreen Projesi ile yeni iş ve istihdam alanlarının yaratılması ve sosyal kapsayıcılığın artırılması hedeflenmektedir. Bu minvalde, fikri olan herkesi odamız proje birimine davet ediyor, desteklerini bekliyoruz. Dünya Bankası iş birliğiyle hayata geçirilen 400 milyon dolar bütçeli Yeşil Geçiş (SoGreen) Projesi’ni 81 ilde başta kadın, genç girişimci ve KOBİ’lere yönelik kapsayıcı yeşil dönüşüm çalışmalarının desteklenmesi hedeflenmektedir. SoGreen Projesi kapsamında KOBİ’lere faizsiz finansman desteği, mikro/küçük girişimci, kooperatif ve üretici birliklerine hızlandırıcı hibe desteği, kadın ve genç girişimciye kuluçka hibe desteği, istihdam ve yeşil dönüşüm altyapı projelerine hibe desteği verilecek. 7 yıl süreyle uygulanacak proje kapsamında, mikro, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, birlikler ve kooperatifler gibi yeşil dönüşümden olumsuz etkilenmesi muhtemel grupların ve emek yoğun sektörlerin sürdürülebilir istihdam yaratan ekonomik ve sosyal etkisi yüksek projeler desteklenecek" diye konuştu.

Bizi sosyal medyadan takip edin

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

blank
İlyas Erbay tarafından
13 Mayıs, 2025 15:27 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0

NEREDE O ESKİ BOSTANLAR ?

Geleneksel doğal yöntemlerle yapılan tarım uygulamalarından artık eser yok! Yediğimiz içtiğimiz hiç bir şeyin tadı da yok.

Çocukluğumdan hatırlıyorum. 60 lı - 70 li yıllarda yaz tatillerinde köye giderdik. Anneannemin, babaannemin bostanından koparıp yediğim salatalığın, domatesin, biberin , meyvelerin kokusunu, tadnı unutamıyorum. Herşey geleneksel yöntemlerle, organik ata tohumlarıyla üretilirdi. Üzüm bağlarımız, kavun, karpuz tarlamız bile vardı.
O dönemde köyde evlerde su yoktu. Köy meydanındaki çeşme ( oluk/ pınar)) sürekli akardı. Bu ortak çeşmenin su gideri sıra ile bostanlara verilirdi. Köyde buna su nöbeti denirdi. Sırası gelen bostan sahipleri gece bu suyu; sebze ve meyvelerin dibine; yaptıkları ark denilen su kanalları vasıtasıyla yönlendirirlerdi. Bereketli Anadolu toprakları köylünün emeğinin karşılığını vermede cömertti. Binbir emekle üretilen Herşeyin tadı da bambaşkaydı.
Şimdi öyle mi? Alzheimer, diyabet gibi endokrin hastalıkları, kanser neden bu kadar arttı? Yediğimiz bir çok ürün vücudumuzda kronik hastalıklara yol açan kalıntılar bırakıyor. Denetimsiz, kontrolsüz bilinçsiz gübre tüketimi, daha fazla ürün elde etme hırsı sağlığımızı fena halde bozuyor. Mevsimi olsun, olmasın bir şekilde üretip her şeyi piyasaya sürüyorlar.

Meyve ve sebzelerle zehir tüketiyoruz. Soframıza gelen her şeyde zehir var. Hastalıklar, özellikle; kanser, neden bu kadar arttı? Obezite keza öyle. Genetiği değiştirilmiş ürünler, hormonlu gıdalar…

Tarımda bilinçsizce yapılan zirai mücadele ve daha fazla ürün alma hırsı sonucu, meyve ve sebzelerin kanserojen yapıcı etkilerine maruz kalıyoruz.

Çiftçiler, ilaçlar hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı gibi, bu konuda doğru düzgün bir kontrol mekanizması da yok! Bilim insanları yaptıkları açıklamalarda; meyve sebze üretimini teknolojideki gelişmelerin olumlu etkilediğini ancak, zirai mücadelede kimyasal ilaç kullanımının artırmasıyla da önemli bir tehlikenin baş gösterdiğini söylüyorlar. Ülkemizde, özellikle meyve ve sebze üretiminde zararlılar ve hastalıklarla mücadelede bilinçsizce kimyasal ilaç kullanıldığını bilmeyen yok. Kimyasalların zararlı etkisi, sebzenin yada meyvenin iyi yıkanması ya da soyulması ile bir nebze ortadan kaldırılabiliyor. Ancak, bitkinin özsuyuna karışan doğrudan içine nüfuz eden kimyasal ilaçlar uzun süre kalıcı oluyor ve zararlı etkisini yok etmek mümkün olmuyor. Türkiye’de tarımda ilaç kullanımında yeterli bilincin henüz oluşmadığını konunun uzmanlarından hep duyuyoruz.

EN ÇOK TARIM İLACINA MARUZ KALAN BESİNLER

Sebze ve meyvelerin bazıları daha fazla tarım ilacına maruz kalıyor.
Bunlar; Armut, şeftali, nektarin, elma, ananas, çilek, kiraz, ahududu, kereviz, biber, yeşil fasulye, ıspanak, patates, marul… Belli başlıları bunlar.

Çiftçi, ürününde bir hastalık meydana geldiğinde; ilk başvurduğu yer ilaç bayisi. Bayiden kendisine yardımcı olmasını istiyor. İlaç bayileri bol miktarda ilaç satma eğilimi ile hem doktor hem de eczacı gibi davranarak, çiftçiye istediği kadar ilaç veriyor. Çiftçi ilacın etkileri hakkında bilgi sahibi olmadığından sorunu hemen çözmek için, ilacın dozuna ve yöntemine hiç dikkat etmiyor. Ne kadar fazla kullanırsa, etkisinin o oranda çok olacağını zannediyor.

Dünyanın gelişmiş ülkeleri çiftçilerini ilaç kullanımı konusunda çok sıkı kontrole tabi tutuluyorlar ve eğitiliyorlar. Bizde ise, gıda güvenliği, ihmal edilen, üzerinde yeterince durulmayan bir konu. Acil bir yasal düzenleme sıkı bir kontrol mekanizması olmazsa zehirlenmeye devam edeceğiz. İhraç ettiğimiz ürünler; aşırı kimyasal nedeniyle gümrük kapılarından geri dönüyor. İmha edilmesi gerekirken iç piyasaya sürüldüğü söyleniyor. Tabii bu bir iddia. Umarım doğru değildir. Amerikan Çevre Koruma Ajansına göre; pestisit zehirli bir madde olarak tanımlanmakta. Çünkü her yıl 5 milyondan fazla insan tarım ilacı yani pestisit sebebiyle yaşamını yitiriyor.

Sadece sebze ve meyve de mi zehir var? Boğazımızdan geçen hemen hemen her şey zehir içeriyor. Ekmeğimiz bile zehirli. Undaki katkı maddeleri saymakla bitmiyor. Sahte ballar, sahte peynirler, zeytindeki gıda boyaları, içtiğimiz sütler….hangi birini sayalım.

Hızla ata tohumuna ve organik tarıma yönelmeliyiz. Hibrit tohum kullanımını yasaklamalıyız. Gıda Laboratuvarlarının sayısını artırmalıyız. Sebzeyi ve meyveyi mevsiminde tüketmeye özen göstermeliyiz. Bu konuda, “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı”na çok iş düşüyor. Aksi halde, birileri ömrümüzden çalmaya Birileri de seyretmeye devam edecek! Buna seyirci kalamayız.

Bizi sosyal medyadan takip edin

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.