Lakin o pusun içinden konuşanlar ya bir meşale taşır elinde ya da karanlığı büyütür dilinde.
Karabük’ün sokaklarında yankılanan son iddialar, bir meşaleden çok bir duman gibi sardı kamuoyunu.
Eski belediye başkanı Rafet Vergili’nin sözleri, gazetecilerin not defterlerinden çok, vicdan terazilerinde tartılıyor artık.
Ne dedi Sayın Vergili?
Belediye başkan yardımcısı çantayla para dağıtıyormuş. Koridorlara insanlar dizilip, içeri tek tek alınıp ellerine binlerle ifade edilen paralar tutuşturuluyormuş.
Belediye açıktan gazetecilere ödeme yapıyor muş. Spor kulüplerine elden ve nakit bağışlar veriliyor muş.
“Usulsüzlük, yolsuzluk, kayıt dışılık…” kelimeleri peş peşe sıralandı.
Kelimeler cümle oldu, cümleler suç duyurusu gibi savruldu.
Şimdi sorulmalı;
Rafet Vergili’nin dilinden dökülen bu laflar, bir eski başkanın memleket sevdasından mı doğdu, yoksa koltuğunu devrettiği isme karşı yılların birikmiş hırsından mı?
Evet, siyaset hesap sorma sanatıdır ama dedikodu zemini değil, hakikat kürsüsüdür.
Eğer bu iddialar doğruysa ve ellerde belgeler, görüntüler, kayıtlar varsa, savcılığın kapısı ardına kadar açıktır.
Neden kamuoyu önünde böylesi bir infial yaratılıyor da hukukun önü açılmıyor?
15 yıl bir şehri yöneten bir ismin, cümlelerinin terazisi ağır olmalıdır.
Her kelimesi, belgeli, bilgili, yerli yerinde olmalıdır.
Çünkü;
O artık yalnızca bir siyasetçi değil, bu şehrin hafızasında yer tutmuş bir isimdir.
Bu hafıza ise çürük sözlerle değil, sağlam duruşlarla onarılır.
Siyaset, erdemle yücelir.
Ahlakı olmayan bir iddia, ne kadar yüksek sesle dile getirilirse getirilsin, bir zaman sonra çürür.
Söz, ya hakikatle yoğrulur ya da sokaklarda unutulmaya mahkûm olur.
Şimdi herkesin sorması gereken bir soru var;
Hakikat çantada mı taşınır, yoksa adaletin kapısına mı bırakılır?
Karabük, siyasetçilerin birbirini karalamaya çalıştığı bir arenaya değil, milletin parasını millet için harcayanlara;
konuşurken değil, çalışırken görünene ihtiyaç duyuyor.
Çantalar kapanır, iddialar geçer;
ama vicdan terazisinde ağır basan hep hakikat olur.