Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

Müftüden Ramazan Bayramı Açıklaması

Gündem Yayın: 15.07.2015 14:55
Yazar:
Müftüden Ramazan Bayramı Açıklaması

Karabük İl Müftüsü Halil Bektaş, Ramazan bayramı nedeniyle yaptığı açıklamada, hem halkın Bayramını kutladı, hem de bazı uyarılarda bulundu.
Bektaş yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“0n bir ayın sultanı Ramazanı şerifi eda ederek bayram gününe ulaşmış bulunmaktayız. 17 Temmuz Cuma günü Ramazan Bayramının ilk gününü idrak edeceğiz. Yüce Allah oruçlarımızı, fitre ve zekâtlarımızı ve yaptığımız diğer ibadetlerimizi kabul etsin. Gelecek Ramazanlara ulaşmamızı nasip eylesin. Ne mutlu bu ayı güzelce geçirerek Peygamberimizin “Kim Ramazanın faziletine inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır” müjdesine ulaşanlara.
Ramazan Bayramı, Ramazan orucunu tutarak Allaha kulluk yapabilmiş olmanın sevincini yaşamak ve bu sevinci toplum olarak birlikte paylaşmaktır. Bayramlarda yapmamız gereken belli başlı görevlerimiz vardır;
Bayram sabahı erkenden kalkılmalı, bayram hazırlıkları yapılmalı ve bayram namazı için camilere gidilmelidir. Karabük’te bayram namazı saat 06.16’da kılınacaktır.
Ziyaretler Yapılmalı
Bayramlarda büyüklerimizi, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, komşularımızı, hastaları, mutlaka ziyaret etmeliyiz. Uzakta olan tanıdıkları telefonla da olsa arayıp hal hatır etmeli, bayramlarını tebrik etmeliyiz.
Çocuklar Sevindirilmeli
Bayramlarda sevinmeyi en çok hak eden şüphesiz çocuklardır. Bundan dolayı bayramlarda çocukları sevindirmeli, imkânlar ölçüsünde hediyeler alınmalı ve bayram coşkusunu doya doya yaşamalarını sağlanmalıdır.
Mezarlıklar ve Şehitlikler Ziyaret Edilmeli:
Arefe günü veya bayram günleri mezarlıkları ve şehitlikleri de ziyaret ederek Kuran okuyup dua etmeli ve Allahtan rahmet dilemeliyiz.
Dargınlıklar Sona Ermeli
Bayramlar dargınlıkların sona erdiği, küskünlerin barıştığı, sevgi ve kardeşlik duygularının zirveye çıktığı ve toplumsal olarak büyük bir heyecan ve sevincin yaşandığı çok müstesna günlerdir.
Olgun Müslüman diğer insanların kusur ve hatalarını bağışlayabilen insandır. Biz insanların hatalarını bağışlarsak Allah da bizim günahlarımızı bağışlar. İnsanlar arasında dargınlıklar, kırgınlıklar olmuşsa bayramlar bunların giderilmesi için çok güzel fırsatlardır.Bir Müslüman’ın üç günden fazla diğer Müslüman kardeşiyle dargın kalmasını dinimiz yasaklamıştır. Dargın oldukları sürece de Allah tarafından affedilmeyecekleri belirtilmiştir. Bayram günlerini vesile kılınarak ziyaretleşmeler yapılmalı ve dargınlıklara son verilmelidir. Dargın olan kişilerden kim barışmak için önce davranırsa daha fazla sevap kazanır. Buna karşılık veren kişi de büyük sevaba ulaşır. Biri barışmak ister de karşısındaki kişi bunu kabul etmezse günahı ona ait olur, barışmak isteyen günahtan kurtulmuş olur.
Dargınların barışmasına vesile olmak yani onları barıştırmak da büyük sevaptır. Bu konuda sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur. “Kim İnsanların arasını düzeltirse Allah da onun işini düzeltir. Bu konuda konuştuğu her kelimeye bir köle azad etmiş sevabı verir ve o kimse günahları bağışlanmış halde döner.”
Verilmemiş Fitreler
Asıl olan fitrelerin Bayram gününe kadar verilmesidir. Ancak verilmesi gerektiği halde fitreler çeşitli mazeretlerle verilemeyip bayramdan sonraya kalacak olsa da mutlaka verilmeli, Bayramdan sonraya kaldı diye terk edilmemelidir.
Şevval Orucu
Kameri aylardan Ramazan ayını takip eden aya Şevval denir. Sağlık durumu uygun olanlar için Bayram günlerinden sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak sevaptır. Bu konuda Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur.”Ramazan orucunu tutup ta Şevvalden de altı gün oruç tutan kimse bütün sene oruç tutmuş gibidir.”
Şevval ayında tutulacak orucun peş peşe tutulması şart değildir. Birkaç gün arayla da tutulabilir, peş peşe de tutulabilir. Veya Pazartesi ve Perşembe günleri olarak tutulabilir. Kişiye nasıl daha kolay geliyorsa öyle tutabilir.
Tutulamamış Oruçlar Kaza Edilmeli
Ayrıca Ramazanda oruç tutması gerektiği halde yolculuk, hastalık gibi mazereti sebebiyle orucu kazaya kalmış olanların Bayram günlerinden sonra bir an önce oruçlarını kaza edip sorumluluktan kurtulmaları gerekir.
Kazandığımız Güzel Hasletler Devam Ettirilmeli
Ramazan ayında yakaladığımız maddi manevi güzellikleri ve ibadet ortamını bayram sonrasında da devam ettirmeliyiz. Camilere devam etmek, hayır hasenat yapmak, muhtaçlara yardımcı olmak, güvenilir, sabırlı ve güzel ahlak sahibi olmak gibi özellikler Müslümanlarda her zaman bulunması gereken özelliklerdir. Esasen Ramazandan sonra da bu güzel şeyleri yapmaya devam ediyorsak Ramazan bizlere bir şeyler kazandırmış demektir.
Bu duygularla Ramazan Bayramınızı tebrik eder, bizlere, ülkemize, gönül coğrafyamıza ve bütün İslam âlemine huzur, barış ve güzellikler getirmesini niyaz ederim.”

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

KIBRIS KONUSUNDA UNUTULANLAR… ‘’Vicdan hatırlatır, tarih unutmaz…’’

Manşet Yayın: 06.05.2024 09:00 |Güncelleme:05.05.2024 13:40
Yazar:
KIBRIS KONUSUNDA UNUTULANLAR… ‘’Vicdan hatırlatır, tarih unutmaz…’’

Ne de çabuk geçiyor yıllar…

Kıbrıs konusu Türkiye’nin gündemine gireli 75 yıl, Türk ordusu Kıbrıs’a gireli 50 yıl olmuş. Yıllar geçti ama hiç değişmedi Kıbrıs… Adanın her yanı tarihi gerçekleriyle yaşıyor.

Her şey aynı…

Adada yaşayanlar, adanın sahilleri, adanın sıcaklığı, doğasının güzellikleri, insanlarının adalı halleri hep aynı. Ama değişmeyen tek şey; orada yaşayan insanların geleceğini değiştirme gayretleri…

Aslında bu gayretler 50’li yıllardan beri var. Bu gayretlerin başrol oyuncuları da Rum-Yunan ikilisi…

Sanki o küçücük adada sadece kendileri yaşıyorcasına hiç vazgeçmediler! Ada bizimdir dediler, adanın asıl sahibi Kıbrıs Türk Halkına adayı dar ettiler.

Tarih, özellikle Rumların adalı Türklere uyguladıkları nice mezalimlerle doludur…  Günümüzde hala Kıbrıs Türk Halkına uygulanan yaşam ambargoları bunun en çarpıcı örneğidir.

Rum-Yunan ikilisinin adayı ele geçirme oyunu 20 Temmuz 1974’te Türkiye tarafından bozulunca; işte o tarihten sonra bu oyunu dünyanın neredeyse her yerinde oynamaya başladılar. BM, AB, ABD, İngiltere ve aklınıza gelebilecek her platform onlar için Kıbrıs’ı ele geçirme sahnesi oldu. Hala olmaya devam ediyor.

Aslında bu oyun sahnesinde sergilenen ne varsa hepsinin başında ‘Kıbrıs Müzakeresi’ başlığı var! Ama bu başlığın içinde de talepler hep aynı:

  • Türkiye’nin ada üzerindeki garantörlüğü kabul edilemez,
  • Türk askeri adayı derhal terk etmelidir.
  • 1974’te Güneye göç eden Rumlara terk ettikleri ev, arazi ve malları verilmelidir,
  • Türklerin elinde bulunan toprakların önemli bir bölümü Rum tarafına verilmelidir,
  • Güneye göçen Rumlardan 200 bin kadarı yeniden kuzeye yerleşmelidir,
  • Adaya yerleşen Türkiyeli göçmenler adayı terk etmelidir.
  • Kıbrıs Türklerine azınlık haklarından bir fazlası dahi verilemez,
  • Adanın Yönetim şekli ‘’Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’’ olmalıdır,
  • Adada tek egemenlik, tek halk, tek kimlik geçerli olmalıdır…

İşte Rum-Yunan ikilisinin hiç değişmeyen talepleri özet olarak budur. Rum kesiminde hangi politikacı yönetime gelirse gelsin. Yukarıda sıraladığım bu taleplerden asla vazgeçemez. Çünkü bu talepler, Rum kilisesinin, Rum Ulusal Konseyinin değişmez kırmızıçizgileridir.

Pekiyi, Rum-Yunan ikilisinin bu talepleri karşısında Türk tarafı ne yapmıştır? Buna bir bakalım:

1968 yılından beri süregelen müzakerelerde hep iyi çocuk biz olalım da bu konu bir an önce çözülsün politikası yıllarca uygulanmış. Hatta bir ara Annan denen bir tuzak planla neredeyse adadaki tüm kazanımlarımızı kaybedeceğimiz sırada; yine Rumların bu plana hayır demesiyle ada elimizden kayıp gitmemiştir.

Sonraki yıllarda KKTC’yi yöneten Talat ve Akıncı dönemlerindeki verelim kurtulalım, Rumlarla iç içe yaşayalım gayretlerine rağmen; gerek Kıbrıs Türk Halkı, gerekse özellikle Türkiye hem müzakerelerde, hem de uluslararası platformlardaki tüm dayatmalara direnerek adayı bu ikiliye teslim etmemişlerdir.

Günümüze gelindiğinde artık ne Türkiye, ne de adada kurulan son Türk devleti KKTC’nin yönetimi; iki ayrı devlet, iki ayrı egemenlik, iki ayrı yönetim, iki ayrı halk gerçeği kabul edilmeden müzakere masasına gelmeyeceklerini net bir şekilde açıklamışlardır.

Son birkaç aydan beri BM gözetiminde Kıbrıs konusunda yeniden müzakerelerin başlaması için türlü gayretler sarf edilmektedir. Ama gelin görün ki, her defasında Türkiye’nin AB müzakerelerinin başlaması için konuyla hiç alakası olmayan Kıbrıs konusunu çözün dayatması ülkemizin önüne koyulmaktadır. Böylesi bir iki yüz yüzlülük görülmüş müdür?

Yazımın girişinde de belirttiğim gibi adada aslında değişen hiçbir şey yoktur. Değişen sadece zaman, o zamana sığan gerçeklerdir.

Adanın güneyinde Rumlar, kuzeyinde Türkler yaşamakta. Bu insanlar yaşam mücadelesi için her gün işlerine gidip gelmektedirler.

Rumların en büyük avantajı; haksız, hukuksuz kabul edildikleri AB üyeliği ile tüm dünyanın adanın yasal hükümeti olarak GKR yönetimini tanımış olmalarıdır.

Türklerin ise en büyük dezavantajı; yaşadıkları devleti Türkiye’den başka hiçbir devletin tanımamış olması, taşıdıkları kimliğin Türkiye hariç hiçbir ülke tarafından kabul görmemesidir.

Bundan önce kaleme almış olduğum, ‘’Kıbrıs Konusu Kabuk Bağladı’’ başlıklı yazımda bahsettiğim gerçekler hiç değişmemiş, hala geçerlidir. Bu yazımda belirtmiş olduğum hususlar ise Kıbrıs konusunda unutulanları yeniden hatırlatmak içindir.

Unutulmasın ki:

‘’Vicdan unutmaz, tarih hatırlatır…’’

 

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

06 Mayıs 2024

 

 

 

 

Paylaş: