Yüce kitabımız Kur'an da istişareyi, ortak aklı emreden ayet var. Şûra süresi, 38. Ayette bir cümlede mealen; "Onlar işlerini aralarında istişare ederek yürütürler" buyruluyor. İş dünyasında ve devlet kademelerinde; Yönetim Kurulu Toplantıları yapılır. Buna durum değerlendirmesi de diyebiliriz. Amaç, faaliyetlerin gözden geçirilmesi, ileriye dönük plan ve staretejilerin belirlenmesidir. Nihai kararlar, bu toplantılarda alınır. Herkes düşüncesini, fikrini söyler. Neticede, ortak bir noktada buluşulur. Devlet yönetiminde bunun Arapça bir ismi var. "Şûra", Şûra Toplantıları deniyor. Bakınız, iş yaşamında ortak akıl; ekip çalışması ile nasıl ortaya çıkıyor. Şirketler için, beyin fırtınası, ekip ruhu, takım çalışması neden çok önemli.Kısa bir anekdotla anlatmaya çalışayım. Özel sektörde, çalıştığım dönemde, ODTÜ Kampüsünde, Vişnelik tesislerinde, 1 hafta süren bir eğitime katılmıştım. Eğitimin ismi "Achtive Team Works" Aktif Ekip Çalışmaları idi. İlk gün bizi 7 şer kişilik 4 guruba ayırdılar. Uluslararası standartlarda, farklı bir eğitimdi. Koca koca adamlar, açık havada, bahçede oyunlar oynamış, çok keyif almıştık. Her ekibin başında, alanında uzman, akademisyen eğitimciler vardı. Oyunlar değiştiğinde onlarda değişiyordu. Önümüze, bir takım materyaller, küçük basit objeler koyarak bunlardan belirli bir süre içerisinde birşeyler yapmamız isteniyordu. İlk oyunda, önümüze boş kibrit kutuları, pipetler, makaralar, ipler, karton parçaları gibi birşeyler koydular. Eğitmenimiz "15 dakikanız var. Sizlerden, önünüzdeki bu malzemelerle köprü yapmanızı istiyoruz" demişti. Önce kısa bir panik havası yaşadık. Hızla organize olmamız gerekiyordu. Çünkü süre kısa idi. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Birinin öne çıkıp, kargaşaya son vermesi ve lider sorumluluğunu alması, iş bölümü yapması gerekiyordu. Öylede oldu. Lider önce herkesi dinledi, her fikri değerlendirdi. Üzerinde mutabık olunan yöntem hızla uygulamaya kondu. Neticede, süre bitmeden bizden istenen köprüleri yapmıştık. Her ekip farklı farklı köprüler yapmıştı. Bizi izleyen eğitimcilerimizin önlerindeki kağıtlara notlar almaları dikkatimi çekmişti. 28 kişi idik. Yine bir oyunda bizi 14 er kişilik 2 guruba böldüler. Gözlerimiz bağlandı. Konuşmak yasaktı. Kulaklarımıza diğerlerinin duymayacağı şekilde, 1 den 14 e kadar bir sayı söylediler. Hızla numara sırasına geçmemiz istendi. Ellerimiz serbestti. Bunu başarmanın tek yolu vardı. Yanımızdaki arkadaşımıza parmak hesabıyla kendi sıra numaramızı belletip, onunkini aynı yöntemle öğrenmeye çalışıyorduk.Kısa bir kargaşadan sonra sıraya geçtik. Gözlerimizi açmadan numaralarımızı söylememize istediler. Herkes numarasını söylediğinde 1 den 14 e kadar hatasız sıraladığımızı görmüştük. Bir parçası olduğumuz ekibe ne kadar güvendiğimizi yine bir oyunla, biz farkında olmadan ölçmüşlerdi. Bizleri bir varilin üzerine çıkardılar, arkamız dönük olarak aşağıdaki arkadaşlarımızın kollarına kendimizi bırakmamız isteniyordu. Karşılıklı olarak dizilmiş ekip arkadaşlarımız ellerini sıkıca kenetleyip, bizi tutacaktı. Çoğunluk rahatlıkla kendini bırakırken, bir kaç arkadaşımız; tutamazlar korkusuyla varile çıkmamıştı. 1 hafta boyunca bizlere oynatılan tüm oyunlarda; Oyun esnasındaki davranışlarımız eğitmenler tarafından gözlemlenmiş ve not alınmıştı. Daha sonra ögrendim ki, takıma uyum, takım arkadaşlarına güven, sorumluluk alma, heyecanımız, panik durumumuz, liderlik vasfımız, yaratıcı düşünce gibi bireysel olarak her davranışımız değerlendirilmiş. Neticede her katılımcı için hazırlanan dosya çalıştığımız firma yönetimine teslim edilmişti. Şirket yönetiminin, bizlere görev yetki ve sorumluluklar verirken dosyalarımızdaki değerlendirmeyi esas aldığını düşünüyorum. Uluslararası ölçekte büyük firmalar; her yıl bütçelerinden personelin kişisel gelişim eğitimlerine büyük kaynaklar ayırırlar. Bir çalışan, emeklilik dönemine kadar ortalama 20/25 farklı eğitime katılabilir. Bunlar kişisel gelişim ve alanı ile ilgili mesleki eğitimlerdir. Devlet aklı, ortak akıl, kuvvetler ayrılığı gibi kavramları son zamanlarda sıkça duyuyoruz. Her insanın farklı kişisel özellikleri vardır. Bunları ortaya çıkarmak, o insandan maksimum sevide yararlanmak gerekir. İnsanların yetenekleri, bilgi birikimi, deneyimleri farklıdır. Bunları farkedip, ortaya çıkaran, en iyi şekilde değerlendiren ve ekipler kuran kişiye de lider denir. Başarılı kadrolar, örgütler bu şekilde oluşturulur. MİT, MOSSAD, KGB, CIA da olduğu gibi her bir eleman özenle seçilir ve yetiştirilir. Liderler bir problemle karşılaştıklarında sık sık "Beyin Fırtınası Toplantıları"na da başvururlar. Bu toplantılarda, katılımcılar fikirlerini düşüncelerini özgürce ortaya koyar. Fikir, saçma dahi olsa dikkatle ve ciddiyetle dinlenir. Çünkü, daha isabetli ve çözüme yönelik bir başka fikrin, düşüncenin önünü açabilir. Yani beyin fırtınası toplantılarında atış serbesttir. Büyük başarılar, ekip ruhu ile, takım çalışması ile, ortak akılda buluşarak gelir. Tabii ki, birde nepotizmi değil liyakati esas alan yönetim anlayışını unutmamalıyız. Despotizm ve monarşide; istişare, ortak akıl, takım çalışması gibi kavramlara yer yoktur. Liyakatin de önemi yoktur. Lider kendini herkesten üstün görür. Her konudan anladığını iddia eder ve kararları kendisi verir. Lideri sorgulamak, eleştirmek kimsenin haddine değildir. Oysa ki, yüce kitabımız Kur'an istişareyi, ortak aklı emrederek insanlığa ne güzel yol göstermiştir. Ne yazık ki, dindar olduğunu iddia edenler, her fırsatta bunu gözümüze sokanlar dinimizin bu buyruğunu zaman zaman görmezden gelebiliyor. Ego ve kibir herşeyin önüne geçebiliyor. İşler arap saçına dönüp, içinden çıkılmaz bir hal aldığında, ancak o zaman Ego'dan ve kibirden taviz verilebiliyor. Ne dersiniz, bizde işler Şûra 38'e göre mi yürüyor ?!