''Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'ni meydana getiren anlaşmalar bir 'devlet' meydana getirmiştir. Bir 'millet' değil!'' ( Başpiskopos Makarios ) Kıbrıs Milli Davamızda teslimiyeti çözüm olarak görenler yukarıdaki cümleyi birkaç kez daha okuyarak yorumlasınlar! Ama en çok da ada da, ''Biz Kıbrıslıyız'' diyenler okusun ve yorumlasınlar! 1960 yılında 'Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin' kuruluşunu takip eden dönemde, ABD'nin Birleşmiş Milletlerde ki o zamanki devamlı temsilcisi Cabot Lodge 24 Ağustos 1960 Tarihinde Kıbrıs'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine kabulünü memnuniyetle karşılamış ve yeni bir Millet'in doğduğuna işaret etmişti! O zaman Kıbrıs'ta birçok Rum kuruluşu, bu temsilciye protesto telgrafları göndererek Kıbrıs'ın ''Yunan Karakterinden ayrılmayacağını ve 'Kıbrıs Milletinin' '' doğuşu fikrini büyük bir tepki ile reddetmişlerdi! Mr. Lodge'un bu beyanatına özellikle Kıbrıs Rum basını da oy birliği ile hücum etmişlerdi! Zaten Makarios da Kıbrıs'ı iki toplumun anlaşması, uzlaşması ile meydana gelmiş bir devlet olarak düşünseydi, devletin kuruluşundan kısa bir süre sonra tek taraflı olarak Kıbrıs Anayasasını fesh etmez, devletin kurucu ortağı 'Kıbrıs Türk Halkını' ortaklıktan atmaz, adanın sadece Rum'lara ait olduğu noktasından hareket ederek milli hedeflerinin '' Enosis '' olduğunu ilan etmezdi! Rum'un bu duruşu 55 yıldır hiç değişmeden devam etmektedir! Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunda Cumhurbaşkanı görevini alan Başpapaz Makarios ve ondan sonraki Rum liderler Kıbrıs adasında yaşayan 'Kıbrıs Türk Halkına' daima azınlık muamelesi yapmışlardır. Tarihin hiçbir döneminde Rum'a ait olmayan bu stratejik ada da kendilerini 307 yıl idare eden Osmanlı'nın hak ve adaletinden nasibini alamamış olan Rum toplumu, 1878 yılından beri kimi zaman İngiliz'le kol, kola ama çoğu kez tek başına, Kıbrıs Türk'ünü adadan yok edebilmek için insanlık tarihinde görülmemiş eziyetler, toplu katliamlar yapmışlar; ekonomik ve siyasi ambargolar uygulamışlardır. Özellikle günümüzde uygulamış oldukları ekonomik ve siyasi ambargo tüm ağırlığı ile devam etmektedir… Yukarıda sıraladığım tarihi gerçekleri unutarak tarih sayfalarından çıkartan, bütün bu aymazlıkları çözüme katkı olacak düşüncesi ile yaptığını sanan, Kıbrıslılık edebiyatı yaparak insanlarımızın aklını çelmeye çalışan kimi siyasiler, aynı aklın ortaklığını yapan köşe yazarları ile bunların destekçilerine unutmuş oldukları o tarih sayfalarını aralayarak yanıt vermek isterim… Ekim 1961; ( Kıbrıs Cumhuriyeti kurulalı neredeyse 1 yıl olmuş ) Kıbrıs radyosunda Rumca yayınlanan bir tiyatro oyunundan ( o günkü adıyla bir temsilden ) aşağıya aldığım şu pasaj Türk'lere karşı hissedilenlerin ve davranışların peşin hükümleri olarak tarihte yerini almıştır! Bu temsilin yayınlandığı radyo bir devlet kurumudur! Amme hizmeti vermek amacı ile kurulmuştur. Temsilin içeriği şöyledir: '' Ne vakit büyüyecek ve babanın intikamını alacaksın? Altı yaşında ki Aristo cevap verir: '' Büyüdüğüm zaman sana altı Türk'ün başını getireceğim!'' ''Bravo oğlum… Sen Yanni! Sen ne getireceksin? '' '' Ben size 100 baş getireceğim ve onları yakacağız '' '' Ya sen Theodoragi?'' '' Ben size Türklerin başlarını getirmeyeceğim, çünkü kokarlar. Ben, babamın vasiyetini yerine getireceğim! Türkleri Kıbrıs'tan süreceğim!'' Şimdi bu yazıyı okuyanlar tarihin derinliklerinde kalan bu nefret duygularını artık o yıllarda bırakalım, şimdi biz Rum dostlarımızla iç, içe yaşamak ve Avrupa vatandaşı olmak istiyoruz, iki de bir bu kin ve nefret tohumlarını neden yeşertiyorsunuz diyebilirler! Haklıdırlar da… Ancak onlara vereceğim yanıt şudur: Türk milletinin gerek Anadolu'da yarattığı milli mücadele destanımızda ve gerekse Kıbrıs'ta, Kıbrıs Türk halkının ada da ki varoluş mücadelesinde; Rum'un ve Yunan'ın halkımıza yapmış olduğu mezalimler ve müdafaasız insanlarımızın uğradığı toplu katliamlar bir utanç belgesi olarak insanlık tarihinde yerini almamış mıdır? Bu tarihi gerçekleri hiç kimse yok sayamaz… 1961 yılında bu duygularla yetişen / yetiştirilen Rum'ların güneyde yaşayanları, bugün 50'li' yaşları bitirmek üzeredirler. O acılı dönemin muhatabı olan aynı yaş grubundaki Kıbrıs Türk'leri de; adanın kuzeyinde yaşamaktadırlar. Umarım bu insanlık dışı düşünceler, tarihin derinliklerine gömülmüş, unutulup gitmiştir! Ancak bugüne değin Rum yönetimini bir kenara bırakın, ne bu yaş grubundaki Rum'lardan, ne sivil toplum kuruluşlarından, ne de Rum basınının ılımlı kalemlerinden bu konuda bir özür cümlesi dahi işitilmemiştir! 2000'li yılların ilk çeyreğinin bitmesinde az bir süre kala tabiî ki, bu insanlık dışı eylemleri kaşımak, gündeme taşımak doğru bir yöntem değildir. Ama unutulmasın ki! Rum tarafı, bu tarihi ayıbını, 1974 öncesini, hiç yaşanmamış gibi kabul etmektedir! Güney Kıbrıs'ta; Kıbrıs Türk Halkına ve Osmanlı Medeniyetine ait pek çok tarihi kültür mirasımız yok olmak üzeredir! Adanın güneyinde neredeyse Türk'e ait ne varsa yok edilmiştir! Şehitliklerimiz, camilerimiz, hanlarımız, hamamlarımız, tarihi çeşmelerimiz artık resimlerde kalmıştır. Sınırlarında hala en iyi Türk, ''Ölü Türk'tür!'' Yazıları olan ve bu zihniyet ile yetişen/yetiştirilen Kıbrıs Rum toplumunun bu günkü düşünce tarzı, gerçekten değişmiş midir? 23 Nisan 2003 tarihinden beri her iki tarafa da geçişlerin serbest bırakıldığı, o tarihten bu yana Kıbrıs Türk halkının Güney Rum kesiminde görmüş olduğu kötü muamele ve yaşanan olayları, herkesçe bilinen bu ayıpları, burada yazmaya kalksam sayfalar yetmez! Aslında Rum'un, Türk'e olan 'kinle beslenen tarihsel bakışı' değişmemiş, sadece şekil değiştirmiştir! Bu değişmeyen bakışın bir önceki temsilcisi, Rum lideri Hristofyas, Makarios'tan beri devam eden Rum misyonunu; görevli olduğu süreçte aşağıdaki cümle ile açıklamıştı! '' Kıbrıs Türk'ünün Latin'den, Arap'tan ve Maronit'ten bir farkı olamaz! '' Bu günkü Rum lideri Anastasiadis'in açıklamaları da bu cümlenin içeriği ile örtüşmektedir… Yani Kıbrıs Türk halkı, ata yadigârı kendi topraklarında sadece azınlık hakları ile yaşayabilir! Böyle bir adaletsizlik ve haksızlık olabilir mi? Bu yaşam biçimini Kıbrıs Türk'ü kabul eder mi? Biz ''Kıbrıslıyız!'' diyerek, Rum'a teslimiyetin bir parçası olarak hareket edenler için şu anda yaşamış oldukları K.K.T.C devleti bir şey ifade etmeyebilir! Onlar Rum dostları ile birlikte iç, içe yaşamanın hayalini de kuruyor olabilirler! Ama Makarios'un: ''Biz bir 'devlet' meydana getirdik bir 'millet' değil!'' Söylemi asla unutulmamalıdır! Son dönemde, 'Kıbrıs Milli Davamızda' yaşanan bilinen aymazlıklara, teslimiyet tuzaklarına, türlü senaryolara rağmen; Rum'lar ve arkalarındaki dünya devleri hala istediklerine ulaşabilmiş değillerdir! Türkiye'nin ön cephesi olan Kıbrıs'ta; her şeye rağmen, kahraman Kıbrıs Türk Halkı ve Türk Milleti direnmeye devam etmektedir. Çünkü Kıbrıs adasını elimizden çeke, çeke almanın hesabını yapan Sevr dayatmacıları; Türk Milleti'nin milli davalarına olan bakışını, tutkusunu çözememişler, Kıbrıs Türk'ünü dize getirememişlerdir. 8 Eylül 2008 tarihinden beri Kıbrıs'ta süregelen taraflar arası müzakerelerde, o tarihten beri her yılsonunu anlaşma tarihi ilan edenlerin unutmamaları gereken çok önemli üç husus vardır: Birincisi: 15 Kasım 1983'ten buyana K.K.T.C ayrı bir devlettir. Kıbrıs Türk Halkının seçmiş olduğu parlamentosu tarafından yönetilmektedir. Bu devletin bağımsızlığı; kayıtsız ve şartsız Kıbrıs Türk Halkına aittir. İkincisi: Uluslararası anlaşmalar gereğince Kıbrıs Türk Halkının güvenliği ve garantörlük hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Devletine aittir… Üçüncüsü ve en önemlisi: '' Vatan bellenen o topraklarda'' barışın en büyük teminatı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri bulunmaktadır. Kim ne derse desin! ''Mehmetçiğin o muzaffer süngüsü vatanın hudutlarında bir güneş gibi parlamaktadır.'' İşte Rum tarafının ve o toprakları kendi menfaatleri doğrultusunda yeniden şekillendirmek isteyen emperyalist güçlerin en korktukları şey; bu güneşin, Kıbrıs topraklarında sonsuza kadar parlamaya devam edeceğidir… Hükümetler, siyasiler gelip geçicidir! Önemli olan milletin benimsediği ve devlet politikası denen çizgilerdir. Kıbrıs Milli politikamızı anlatan bu çizgiler, vatan evlatlarının kan ve can bedeli ödenerek belirlenmiştir. Bu politikaların çevrelediği çizgilerin içerisinde kalan topraklara '' Vatan '' denmiş, üzerine de 'Şehitlerimizin' kan rengini taşıyan 'Şanlı Bayraklarımız' dikilmiştir… Kahraman Kıbrıs Türk Halkına anasının ak sütü gibi hak olan K.K.T.C Devletinin çevrelediği bu vatan topraklarından vazgeçilebileceği, 33 yıldır yaşayan devlet olgusunun feda edilebileceği yetkisi; hiçbir makama ve temsilcisine verilmemiştir..! Kimi siyasilere ve makam sahiplerine göre Kıbrıs Milli Davamızda yolun sonuna gelinmiştir! Ancak hedefleri 'Birleşik Kıbrıs' olanların, göz ardı etmemeleri gereken çok önemli bir husus vardır: O da; bu yolun ne zaman, nasıl ve nerede biteceğine Türk Milleti ve onun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkı karar verecektir. Bu karar verilmeden önce unutulmaması gereken ise: Kıbrıs Türk Halkının; 41 yıldır özgürce, egemen, barış ve huzur içinde yaşadığı 'Vatan Topraklarıdır.' Sadece Türkiye tanımış olsa dahi bu vatan'ın adı: K.K.T.C'dir. Bu tarihi olgu; Kıbrıs Türk'ünün, tüm dünyanın, göz ardı edemeyeceği tek gerçektir. Sevgili Kıbrıs Türk Genci: Türk Milletinin milli davaları söz konusu olduğunda: ''Sabrın bittiği yerde, Türk'ün sabrı yeniden başlamıştır.''(İsmet İnönü) Bu sabır, uluslararası camiada sana tanınmayı da sağlayacaktır. Unutulmaması gereken en önemli şey ise: ''Vatan'ın Yoksa!'', ''Senin de Kıbrıs adasında kendi öz kimliğinle'' bir daha asla olamayacağındır… '' Korkma Sönmez Bu Şafaklarda Yüzen Al Sancak '' Atilla ÇİLİNGİR www.atillacilingir.com