‘’Unutanlar ne kadar çok yanıldıklarını kısa sürede anlarlar…’Tarih’ ise; unutturanları asla affetmez!’’ Türk Milletinin, Kıbrıs Türk Halkının en haklı, en güçlü olduğu Kıbrıs konusunda son dönemde gelişen olaylar; ‘Verelim kurtulalım!’,’Rumlardan bir adım önde olacağız!’ denerek uygulanan politikalar sonucunda! Ada da adeta ‘sessiz bir teslimiyete’ giden yolun yapı taşları dizilmektedir! Bu yapı taşlarının dizilmesi, rahmetli Denktaş’ın K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı görevini, kendisinden sonra ki zat’a teslim etmesi sonrasında başlamış! Bu süreç, K.K.T.C’nin yeni Cumhurbaşkanı, Sn. Akıncı tarafından da aynen devam ettirilmektedir! Böylece uluslararası zeminde bu konuyla ilgili elde etmiş olduğumuz hukuki, tarihi kazanımlarımızın pek çoğunun müzakere masasına getirilmesinin, Rumlarla pazarlığının önü/yolu açılmıştır..! Nedir bu yapı taşları? - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin egemenliğinin ısrarından vazgeçilmesi! - Rum idaresinin meşru hükümet olarak tanınmadığının, tanımadığımızın kanıtı olarak, Annan Planına ‘Hayır’ diyemeyişimiz! - Adada yaşayan iki halktan birisiyiz self determinasyon hakkımız var diye haykıramayışımız; Kısacası, 33 yıldır yaşayan K.K.T.C’ye sahip çıkmayarak, sanki devlet olma olgusundan vazgeçmiş görüntüsü verişimizdir… Kıbrıs’taki varlığımızı perçinleyen bu önemli hususların feda edilme noktasına gelişimizin en önemli nedeni; AB’ye giriş masalı ile anlatılan yalanlar dizisidir! İşte tam bu noktada; adadaki bu kazanımlarımızı kaybetme sınırının üzerinden, 2008 yılından beri süregelen taraflar arası müzakerelere baktığımızda: ‘Neyin kazanılıp, neyin kaybedileceği hala belli değildir? Bugüne değin ‘sesiz teslimiyete giden bu yolda!’ Kıbrıs Türk Halkına verilen sözlerin hiçbirisi tutulmuş değildir! Gerekçe olarak da; adanın sözde hükümeti, AB üyesi Rumların 50’li yıllardan buyana gelen ambargolarının, engellemelerinin aşılamadığı bahanesidir! 2005 yılı sonrasında K.K.T.C’de iktidara gelenler; ulusalcı güçlerin lideri Sn. Denktaş’ı, bu düşünceye sahip siyasetçileri, taraftarlarını ‘Uzlaşma istemiyorlar’,’Halkı düşünmüyorlar’,’Biz bu meseleyi üç ayda çözeriz’ açıklamalarıyla Kıbrıs Türk’ünü; Rum tarafının bu söylemlerine, iş birlikteliğine inandırmış! Rum, liderlerin yapmış olduğu:‘Türk askeri adadan ayrılsa, Türkiye’nin garantörlüğü olmasa, kimse bize karışmasa, bal gibi bir arada yaşarız!’ açıklamalarına takılarak, Kıbrıs Türk Halkını bu hayallerin ardında sürükleyip durmuşlardır! Günümüzde de, her sıkıştıklarında: ‘’Kaybedilmiş bir davayı kurtarmaya çalışıyoruz’’ savunmasını yaparak, kan ve can bedeli ödenerek kazanılmış olan ‘’Devlet olgusu, kaybedilen dava’’olarak gösterilmeye çalışılmaktadır! Adada yarım asırdan fazla bir zamandan beri Kıbrıs Türk Halkının karşı, karşıya kaldığı bu tabloda; Türkiye’de bu uzun süreçte göreve gelmiş bütün hükümetlerin de payı olup, sorumluluğu vardır… Ama son dönemde: Türkiye’nin AB’ye girişi uğruna pazarlık konusu edilen Kıbrıs’taki kazanımlarımız, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e açılan tek penceresi konumunda olan ada ki varlığımız, Akdeniz’deki Türk-Yunan dengesi sayılan Kıbrıs davamız, giderek elimizden kaymakta; AB’ye giriş sürecindeymişiz gibi; bu nedenle tavizler verebiliriz gerekçesine dayanılarak, türlü renklerle cazip hale getirilmeye çalışılmaktadır! Cazip renklerle yeniden canlandırılarak, Kıbrıs Türklerine yutturulmaya çalışılan bu ‘ver kurtul tablosunun’ üzerindeki boyalar, kısa bir süre sonra yeniden akıp, solacak; sonuçta geriye yine pek çok kazanımızın ortadan kalması kalacaktır! Tıpkı ‘Annan Planı’ sonrasında yaşandığı gibi… Aslında Kıbrıs konusunun yegâne çözüm yeri; Türk Milletinin, Kıbrıs Türk Halkının irade tercihidir. Hiç kimse bu mesele; Türkiye’nin, Türk Milletinin davası değildir de diyemez! 42 yıl önce Türk Milleti, ata yadigârımız Kıbrıs adası için Yunanistan’la savaşı göze almamış mıdır? Dünyaya meydan okumamış mıdır? Bu uğurda Anadolu’nun yiğit evlatları hayatlarını seve, seve feda etmemiş midir? Bu tarihi gerçeği, ne Türkiye hükümeti, ne de K.K.T.C hükümeti göz ardı etmemelidir… Tabii ki, adada çözüm olmalı, Kıbrıs Türk Halkı uluslararası camiada hak ettiği yeri almalı, Rum tarafının yıllardan beri acımasızca uyguladığı ambargolar kalkmalı, Türkiye’nin dış ilişkilerinde her defasında karşısına çıkan; ‘çözde gel’ dayatması artık son bulmalıdır. Ama adada varılacak, öngörülen çözüm; Kıbrıs Türk Halkının Kıbrıs adasının birinci sınıf vatandaşı olmasını, Türkiye’nin ada üzerindeki güvenlik ve işbirliğini, garantörlük hakkını da içermelidir. Unutulmasın ki! AB çatısı altına gireceğiz, tam üye olacağız, pembe hayallerine inanılarak varılacak bir antlaşma: Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki garantörlük hakkından vazgeçilmesini, Türkiye’nin K.K.T.C ile yapmış olduğu güvenlik ve işbirliği antlaşmalarının sonunu, tüm ilişkilerin yasal hükümet olarak tanınan Rum tarafına ve AB’ye teslimini de birlikte getirecektir! Ya Kıbrıs Türk tarafı, Türkiye böylesi bir sonda ne elde edeceklerdir? Kıbrıs’ta devam eden müzakerelerde istenen, emperyalist güçlerin, ’Vahşi Kazların’ attığı çığlıklar da; böylesi bir teslimiyeti ön görmekte, istenen son da, bu yapı taşlarıyla bezelidir! Ancak böylesi bir son; adada yaşayan Kıbrıs Türkünün, yıllar sonra adada asimile edilmesini de beraberinde getirecektir! Sonrasında ise: ‘’Elveda Kıbrıs!’’ Böylesi bir sona hazır mısınız? Atilla Çilingir www.atillacilingir.com 28 Ocak 2016