blank
Fikret Gökçe tarafından
01 Kasım, 2022 12:38 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:12
A+ A-

TÜRK VE TÜRKÇE İNKÂRCILIĞINI BIRAKIN ARTIK..

Mahir ÜNAL’dan söz etmeyeceğim. Çünkü; iktidarın küçük ortağının başkanı Devlet BAHÇELİ gereken yanıtı verdi bu konuda.,   Ama AKP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yasin AKTAY’ın Bayburt’ta düzenlenen bir panelde “ TÜRK DİYE BİR IRK YOKTUR, TÜRKLÜK BİR SENTEZDİR” sözleri ile sarayın eski danışmanı, Sadat’ın kurucusu ve başkanı Adnan TANRIVERDİ’ nin “İSTANBUL BAŞKENT, ARAPÇA RESMİ DİL OLMALI” şeklindeki açıklaması ile ilgili düşüncelerimi paylaşacağım bugün sizlerle.   Rahmetli Uğur MUMCU 1987’de yayımlanan RABITA adlı kitabında Suudi Arabistan kökenli ve Suudi - Amerikan ortaklığı Aramco tarafından beslenen Rabıtat-al Alam Al-İslami (Dünya İslam Birliği) örgütünü anlatıyor ve bu örgütün amacının Müslüman ülkelerin İslamcı kurallara göre yönetilmesi olduğunu açıklıyordu.   RABITA kitabında bu örgütün 12 Eylül yönetimi sırasında Diyanet’in yurtdışına gönderdiği bir çok din görevlisinin maaşlarını ödediği belirtildikten sonra, Türkiye’nin de katıldığı 3-14 Mart 1976 tarihlerinde Pakistan’da toplanan Seerat (Siret) kongresinde alınan bazı kararlar aşağıda sıralanıyor. 1- Kongreye katılan taraflar, İslami öğretiyi ilkokuldan üniversite seviyesine kadar ders olarak okutmalıdır, 2- Arapça öğrenimi, bilhassa Arapçanın ana lisan olmadığı ülkelerde mecburi olmalıdır, 3- Kur’an-ı Kerim’in tamamının öğretilmesi orta öğretimde zorunlu olmalıdır. 4- İslam ülkelerindeki anayasal müesseseler İslami esaslara uydurulmalı ve Arapça halka indirilmelidir, 5- Bütün daire ve işyerlerinde anlaşma ve rüzamlar dua ile birlikte takdim edilmeli ve bu yerlerde bir imam bulunmalı ve mescit açılmalıdır, 6- İslam Birliği yeniden kurulmalı ve daha sonra da bütün Müslüman devletlerin birbirini izleyerek birer “İslam Devleti” olduklarını ilan etmeleri ve bir federasyon teşkil ederek halifelik ortaklaşa yürütülmelidir.   Bu kararlar bize Çinlilerin, Türk Devletlerini parçalamak amacıyla  kullandıkları taktikleri hatırlatıyor. Ünlü  General Sun- Tzu, 2500 yıl önce yazdığı "Savaş Sanatı" isimli kitapta kendi yöneticilerine şu önerilerde bulunmaktaydı: 1- Hasım ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşürün. 2- Hasım ülkelerin hakanlarının başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürün ve zamanı geldiğinde, kendi halkının onları hor görmesini sağlayın. 3- Adi ve aşağılık kişilerin işbirliğinden yararlanın. 4- Hasım halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalarını yayın. 5- Hasmınızın geleneklerini gülünç hale getirin.   Günümüzde yaşananlarla benzerliği bir yana, bu açıklamalarla bugün sıkça karşılaştığımız Arapça sevdasının, Türkçemize ve Türklüğe saldırının niçin ve nereden kaynaklandığı, bununla ne amaçlandığı kolayca anlaşılıyor. Bu talepler sadece içimizdeki “dedelerinin mezar taşlarını okuyamayanlardan” ve Türklüğü inkar edenlerden değil, emperyalist odaklardan da geliyor.   Oysa dünyanın en eski ve köklü dillerinden olan Türkçemiz hem dil bilimciler tarafından çok kolay öğrenilebilen ve hem de en zengin dillerden biri olarak tanımlanıyor. Bu konuda Alman dil bilimci Max Müller, “Türkçe bir grameri okumak gerçek bir zevktir” derken 50 dolayında dil bilen Prof. Dr. Johan Vandewalle “en çok sevdiğim ve hayran olduğum dil Türkçe’dir çünkü; yapısı en mantıklı olan ve matematiksel bulduğum dildir” diyordu.   Göktürklere ait Orhun yazıtlarında görülen Göktürk alfabesi Türkçe’nin tarih boyunca kullanıldığı ilk düzenli ve resmi yazı sistemidir. Buna karşın çeşitli alfabeler kullanan Türkler 10. yüzyıldan itibaren Arap dili ve alfabesinin etkisi altına girmişlerdir.   Rus arkeolog Yadrintsev tarafından 1889 yılında Moğolistan’da Orhon ırmağının eski yatağı yakınlarında, Koço Çaydam gölü civarında bulunan 731-732 yıllarında dikilen Kül Tigin ve Bilge Kağan anıtlarında yazılanlar hem Türklüğün hem de Türkçe’nin  varlığı  ve geçmişi açısından çok önemli kanıtlardır. Bilge Kağan anıtında yazılı metinlerden biri olan; “ Annem hatunu yücelten Tanrı Türk halkının adı sanı yok olmasın diye beni hakan olarak tahta oturttu. Kardeşim Kül Tigin ile konuşup anlaştık” ifadesi de bu kanıtın yeterli açıklamasıdır. (Bilge Kağan yazıtı BK D21)   Ayrıca ilk Türkçe sözlük olan, Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072 - 1074 yılları arasında yazılan Divanu Lügat’tit Türk, batı Asya yazı Türkçesiyle en kapsamlı dil yapıtıdır. Bu büyük eser Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçe’nin yaratıcılığını göstermek amacıyla yazılmıştır.   Günümüzden 745 yıl önce 13 Mayıs 1277’de Arapça ve Farsça’yı kullanan Selçuklulara  Türkçe’den başka dil kullanmayı yasaklayan Karamanoğlu Mehmet Bey’in yayınladığı, “ Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda, mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri söz söylemeye” ifadesiyle yayınladığı ferman, Türkçe’ye verilen önemi göstermesi bakımından dikkat çeken tarihsel bir gerçektir.   Yaptığımız bu açıklamaların Arapça sevdalılarına yeterli olacağını sanıyorum. Yeterlidir çünkü; yabancı dillerin tutsağı olmuş, Arapça ve Farsça karışımı Osmanlıca’ nın çağın gereklerine uyarlanması çalışmalarının  Tanzimat döneminde, 1800’li yıllarda başladığından, Cumhuriyet öncesi okur-yazar oranlarından, 35 bin köyde okul olmadığı için halkın cahil bırakıldığından, Atatürk’ün başlattığı dil ve Alfabe devriminden, Millet Mektepleri ve Halk Evlerinden, saraya rağmen Türkçe aşıkları Anadolu ozanları Yunus Emre’den, Karacaoğlan’dan, Dadaloğlu ve Köroğlu’ndan söz etmiyorum bile…   Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’nın ifadesiyle Türkçe bizim ses bayrağımızdır. Nasıl şanlı bayrağımız bizim için kutsalsa; Türkçemiz de kutsallarımızdandır. İsteyen Arapçanın konuşulduğu ülkelere gider, Filistin’de, Yemen’de İngiliz desteğiyle bizi arkamızdan hançerleyen Arabın bayrağı ve egemenliği altına girer. Arapça'da konuşur.,   Şimdi gelelim Türk var mıydı, yok muydu meselesine., Bilindiği gibi, Türk ırkı yoktur diyen Prof. Dr. Yasin AKTAY, gazeteci Cemal KAŞIKÇI Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda boğazlanıp bıçak ve baltalarla doğrandıktan ve asitle yok edildikten sonra kapı önünde bekleyen KAŞIKÇI’nın Türk nişanlısı Hatice CENGİZ tarafından aranmış ve yardımı istenmişti. Bayan CENGİZ gazetecilere Sayın AKTAY’ın yakın dostları olduğunu söylüyordu.   Gerçi Sayın AKTAY dikkat ederse, Orhon yazıtları ile ilgili yukarıda yazdıklarımızda Bilge Kağan’ın “Türk Halkından” söz ettiğini görebilecektir ama biz yine de bu büyük milletin geçmişine isterseniz birlikte bir göz atalım.   M.Ö. 3000 yıllarına ait Babil, Mısır Tel-Amama ve bizim Boğazköy’de (Hattuşa) bulunan tabletlerde Türklerden söz ediliyor. M.Ö. 2291-2255 yılları arasında hüküm süren Sami kökenli Akad Krallığı hükümdarı Naraum-Sin döneminde gerçekleşen olayların anlatıldığı bu tabletlerde maddeler halindeki metnin 15. maddesinde Naraum-Sin’in Anadolu’daki şehir devletlerinden Türki Kralı İlsu – Nail dahil 17 kralla savaş yaptığı belirtiliyor. Bunun gibi yapılan kazı ve araştırmalar Türklerin 5 bin yıl önce Anadolu’daki varlığını ortaya çıkarıyor.   Hani hep derler ya Türkler Anadolu’ya 26 Ağustos 1071’de kazanılan Malazgirt Savaşından sonra girdi diye., Yukarıda sözünü ettiğimiz tabletler de Türklerin binlerce yıl önce Anadolu’ya gelip yerleştiğini gösteriyor bize…   Yazımı sonlandırırken Sayın AKTAY’ a bir önerim olacak. ABD’li araştırmacı yazar Gene D. MATLOCK’un “EY İNSANLAR HEPİNİZ TÜRKSÜNÜZ” adlı kitabını okumasını tavsiye ediyorum. Ocak 2010’da ülkemize gelerek bir konferans veren MATLOCK bu kitabında kanıtlarıyla insanlığın Türklerle başladığını ve ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu anlatıyor. Benden söylemesi…   Fikret GÖKÇE Kıbrıs Gazisi-Mak. Müh.   Kaynakça : * Rabıta’nın Zabıtası, Işık KANSU, Fotoğrafhane Yayınları, Eylül 2019 * Dün Osmanlı’ya, Bugün Türkiye’ye, Prof. Dr. Nurullah AYDIN, 3 Mayıs 2012, Ankara * Orhon Yazıtları, Talat TEKİN, Türk Dil Kurumu,  2020 Ankara BK D 21 * Büyük Osmanlı Tarihi, Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Türk Tarih Kurumu