25 Mayıs 1973’te 25 yaşındaki Kahramanmaraş doğumlu, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi son sınıf öğrencisi ülkücü Ali BALSEVEN o gün akşam üstü Ankara Kurtuluş Parkı’nda ülkücü arkadaşları tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. 8 Şubat 1969’da yapılan Adana Kongresi’nde meydana gelen olaylar sonrası yaşanan ayrışma nedeniyle Başbuğ TÜRKEŞ’in “davadan ayrılanı vurun” dediği için mi öldürülmüştü Ali ? Birisini mi ihbar etmişti, bir ülkücüye kötülük mü yapmıştı ? Bunların hiçbiri Ali’nin öldürülmesinin nedeni değildi., 30 Aralık 2022’de Ankara’da Sinan ATEŞ’e yapılan suikast ve atılan kurşunlar beni de yaraladı ve derin üzüntü yarattı. Çünkü; O bir Türk milliyetçisi ve Atatürkçüydü. Siyasi bakış açımız farklı olsa da O’nun Atatürk devrimleri ve ilkelerine bağlı olması bende büyük bir saygı oluşturmuştu. Balıkesir’in bir köyünde doğmuş olmasına karşın, hiç ilgisi yokken, “Harf İnkilabı ve Millet Mektepleri 1928-1935 Zonguldak Örneği” ve “Türkçü Neşriyatın Etkili Bir Örneği DOĞU DERGİSİ” kitaplarını yayınlamış olması bu saygıyı artıran nedenler arasındaydı. Milli Mücadele sırasında çevresindeki bütün yörelerde saltanata ve İstanbul’a bağlı isyanlar çıkmışken Kuvay-ı Milliye’nin önemli merkezlerinden biri olan memleketim Zonguldak’a ve Ankara’ya, Atatürk’e bağlı bu hareketin önderlerinden Tahir KARAUĞUZ’u konu alan araştırmalar yapması bu saygımı daha da pekiştirmişti. 2006 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünden mezun olan Sinan ATEŞ, 2009 yılında yüksek lisansını tamamladı. Doktor ünvanını ise 2018 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde “Cumhuriyet Dönemi’nde Din Politikaları ve Din-Siyaset İlişkisi 1946-1960“ başlıklı teziyle aldı. Ülkü Ocakları Genel Başkanı iken çocuklar için Dede Korkut, Kutadgu Bilig, Nutuk, Kür Şad Destanı gibi kitaplar yayınladı ve Bilge Türk ile Dönence isimli dergiler çıkardı. Geri dönüşüm, ağaçlandırma, sokak hayvanları ve nesli tükenen canlılar konusunda çalışmalar yaptı ve “Çevreci Bozkurtlar” isimli bir grup kurdu. 29 Mart 2020’de Atatürk karşıtlığıyla bilinen, TRT’de yayınlanan “Ya İstiklal, Ya Ölüm” dizisini eleştiren Yavuz BAHADIROĞLU’na tepki gösterdi. Bu kişi ve "keşke Yunan kazansaydı" diyen fesli Kadir MISIROĞLU için “Bu cemiyet mikropları Türk çocukları için coronavirüs’ten daha tehlikelidir” diyordu. Sinan ATEŞ’in DOĞU Dergisi’ni konu alan kitabının önsözünde; “ Türkler İslam Dini’ni benimsedikten sonra ‘Türkçülük’ düşüncesinin arka planda kaldığı görülmektedir. İslamiyetin kabulunden sonra kurulan devletlerde hanedan ve halkın Türk ağırlıklı olmasına rağmen İslam Dini’nin etkisiyle ÜMMETÇİLİK anlayışı hakim kılınmıştır” deniliyordu. Türkçülük ilk kez Hüseyinzade Ali tarafından Turancılık olarak ifade edildi ve Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılığın nasıl uzlaştırılabileceği konusunda yazılar yazdı. 1908 yılında Ahmet Mithat Efendi, Yusuf AKÇURA, Mehmet Emin YURDAKUL, Gaspıralı İsmail Bey Türk Derneğini kurdular ve Türk Yurdu Dergisi’ni çıkardılar. 1914 yılında Türk Ocakları Derneği kuruldu. Ziya GÖKALP’te İslamcılık, Türkçülük ve Osmanlıcılık akımlarının uzlaşmasına çalıştı. Yusuf AKÇURA yaptığı çalışmalarla Türklük akımını baskın kılmaya uğraştı. Oğuz-Türkmen soyundan bir ailenin çocuğu olan KARAUĞUZ’da Türkçülük konusunda çalışmalar yapan önemli isimlerden biriydi. Zonguldak’ın Müteferrikası denilen KARAUĞUZ Cumhuriyetin ilanından yedi ay önce, Şubat 1923’te ilk matbaasını kurdu ve Zonguldak Gazetesi’ni çıkarmaya başladı. 1898 Safranbolu doğumlu olan ve daha lise öğrencisiyken yazdığı şiirleri önemli dergilerde yayınlanan Tahir KARAUĞUZ Kastamonu’da arkadaşlarıyla çıkardığı Açıksöz Gazetesiyle Milli Mücadeleye destek vermeye başlamıştı. Karaelmas adının isim babası olan KARAUĞUZ 13 Nisan 1938’de Karaelmas Dergisi’ni çıkarmakla kalmadı daha bir çok gazetenin de yayın hayatına girmesini sağladı. Zonguldaklı vatansever gençleri bir araya getirerek Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Zonguldak Şubesini kurdu. Bu çalışmalarıyla Ankara’nın güvenini kazanan KARAUĞUZ büyük zaferle İstiklal Savaşı’nın kazanılmasından sonra teğmen rütbesiyle Kozlu ve Zonguldak bölgeleri askeri polis müdürlüğüne atandıktan bir süre sonra da Akçakoca İskele ve Limanlar Kumandanlığı’na getirildi. Ayrıca Halide Edip ADIVAR, Yusuf AKÇURA ve Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU ile birlikte Anadolu’da Yunan zulmünü tespit ve belgelemekle görevlendirildi. 1941-1951 yılları arasında Türk tarihi ve edebiyatı ile vatanseverlik konularını ele alan DOĞU Dergisini çıkardı. Bu dergide Behçet Kemal ÇAĞLAR, Yahya Kemal BEYATLI, Ziya GÖKALP, Ahmet HAŞİM, Yakup Kadri, Rüştü ONUR, Muzaffer Tayyip USLU, Mehmet Emin YURDAKUL, Ümit YAŞAR ve Aşık VEYSEL gibi dönemin en güçlü yazar ve şairlerinin eserleri yayınlandı. Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere ülkenin her yerinde aranan ve okunan bu dergi, DP iktidarının ilk yılında yayınına son verdi. DOĞU Dergisini 1974 yılında tekrar çıkarmaya başlayan KARAUĞUZ, 4 Haziran 1982’de İstanbul’da vefat etti. Değerli Ağabeyim, Yüksek Petrol Mühendisi olan oğlu Doğu Ankara’da yaşıyor ve babasından devir aldığı yazarlık ve edebiyat aşkını devam ettiriyor. Lise öğrenciliğim sırasında Nihal ATSIZ’ın Bozkurtlar Diriliyor ve Bozkurtların Ölümü isimli kitaplarını okumuştum. Nihal ATSIZ, “Milletleri millet yapan, uğrunda ölecekleri yüksek ülkülere bağlanmış olmalarıdır” derdi. Bu yazımda konu aldığım iki değerli insan, Sinan ATEŞ ve Tahir KARAUĞUZ bu yüksek ülkülerini varlık ve yaşam nedeni saymış kişilerdi. Alpaslan TÜRKEŞ, Nihal ATSIZ’ı daha Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenci iken tanımış, O’na çok saygı duymuştu. 27 Mayıs 1960 askeri darbesine katılan dokuz subay 22 Şubat 1964’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katıldı ve kısa süre sonra partiye hakim oldu. CKMP Türkçü bir partiydi ama ülkenin ancak yarısında örgütlenebilmişti. Kısa sürede TÜRKEŞ ve arkadaşlarının yönetiminde 61 il ve 435 ilçede örgütlenme sağlandı ama yeterli halk desteğinden yoksundu. Halkın oy desteğini alabilmek için İslami motiflerden yararlanmak gerektiğini düşündüler. Bu konuda farklı bir düşünceye sahip olan Nihal ATSIZ’la bu noktada yolları ayrıldı. Adana kongresi öncesi bu ayrışma iki grup yarattı. İki gün süren kongrede büyük tartışmalar yaşandı. 16 Türk Devletinin sembolü bayrakları ellerinde olan ATSIZ ekibi salonda yerlerini aldıktan sonra, mavi gömlekler giyen TÜRKEŞ taraftarları disiplin içinde bir yürüyüş sonrası salona gelmişlerdi. İçeride yoğun bir gerginlik vardı. Divan başkanı Orhan KALELİ istifa etmek zorunda kaldı. Türkçülerin simgesi olan “TANRI DAĞI KADAR TÜRK” ifadesinin yanına “HIRA DAĞI KADAR MÜSLÜMAN” ifadesi eklenerek yeni bir slogan üretildi. Seçimi kaybeden ATSIZ ekibi parti kimliklerini divana fırlatarak salonu terk etti. Bu grubun ayrılmasından sonra verilen önergeler tek tek oylandı ve kabul edildi. Önce partinin adı MHP olarak değiştirildi. Bozkurt sembolünün yerini “Üç Hilal” aldı. Bozkurtlar adı Ülkücülere dönüştürüldü. Türkçüler Derneği lağvedildi, yerine Milliyetçiler Derneği kuruldu. Böylece yeni bir yola giren MHP şamanistlerden kurtulmuştu. Türk-İslam Sentezi ve 9 Işık felsefesi partinin yeni yol haritası olarak benimsendi. Kongreden kısa bir süre sonra TÜRKEŞ Kabe’ye giderek hacı oldu. Kurtuluş parkında bıçaklanarak öldürülen Ali BALSEVEN’in cenazesinde sadece Türkçüler vardı. MHP’den kimse katılmadı. Türk Bayrağı ve bozkurt flaması sarılı tabutu kalpaklı yoldaşları tarafından Kahramanmaraş’a kadar taşındı. Acaba Ali BALSEVEN'in öldürülmesinin nedeni Alevi bir yurttaşımız olması mıydı ? Son yıllarda toplum bilinçli olarak ayrıştırılıyor ve ötekileştiriliyor. Birileri "Türk diye bir ırk yoktur" derken, başka biri, "Türklük'te alt kimliklerden biridir" diyebiliyor, bunlardan cesaret alan diğer biri de "Arapça resmi dil, İstanbul başkent olmalı" sözleriyle değişim istiyordu. Osmanlı Araplara "Kavm-i Necip" , Ermenilere "Millet-i Sadıka" derken bu vatanın öz evladı Türkler için "Etrak-ı Biidrak" diyordu. Koskoca İmparatorluk toprakları parça parça elden çıkar, devlet yok olurken vatanı kurtaran yine o hor gördüğü, her savaşta cepheden cepheye sürdüğü öz evlat Türkler oluyordu. İşte Sinan ATEŞ, ayrışmanın yaratacağı bu tehlikeyi gören, her türlü siyasi ve sosyal farklılıklarımıza saygılı kalarak, bunun ancak ülküde ve vatan, bayrak ve Türklük gibi kutsallarımızla, birlik olmamızla ancak giderileceğine inanan bir bir bilim insanıydı. Tam bir aydır olayın tetikçisi hala yakalanamayan, neden ve niçin katledildiği bilinemeyen Sinan ATEŞ’i rahmet ve saygı ile anarken, mütevazi evlerinde babalarını bekleyen iki güzel kızının ve eşinin acılarını paylaşıyor ve bu alçak cinayetin bir an önce aydınlanmasını diliyorum. Fikret GÖKÇE Kıbrıs Gazisi - Mak. Müh. Kaynakça : 1- 24 Şubat 2008, Soner YALÇIN, Hürriyet Gazetesi 2- Türkçü Neşriyatın Etkili Bir Örneği Doğu Dergisi, Sinan ATEŞ, 2021, Ankara İksad Yayınevi 3- Diğer açık kaynaklar