blank
Fikret Gökçe tarafından
21 Aralık, 2020 13:38 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:12
A+ A-

NE KAYAYMIŞ BU YERLİKAYA ? 

Ali YÜCEL’ i çoğunuz hatırlamazsınız. O’nu tanıdığımda 7 yaşımdaydım. Üzüntülü bir yüz ifadesiyle eve gelen Zabıta Komiseri olan Babamın getirdiği Hürriyet Gazetesi’ndeki haberi okuyunca Annem de ağlamaya başladı. 52 kilo hem serbest hem de greko romen stillerde Avrupa ve Dünya Şampiyonu Milli Güreşçimiz Ali YÜCEL, 1952 yılında uluslararası bir turnuva için gittiği İsveç’te bir mağazadan saat çalmakla suçlanıyordu. Millet olarak çok utanmıştık. Çünkü; o yıllarda ahlak, onur, sorumluluk duygusu gibi kavramlar çok önemliydi. Belki de her sabah okullarımızda hep birlikte içtiğimiz “AND” ın bu ortak özelliklere sahip olmamızda çok büyük etkisi vardı. Bu olaydan sonra ebedi boykot cezası verilerek minderden uzaklaştırılan Ali YÜCEL bir daha toplum içine çıkamadı. 1948 Londra Olimpiyatlarında tüm sıkletlerde şampiyon olan, Avrupa ve Dünya şampiyonalarında bayrağımızı defalarca göndere çıkaran Yaşar DOĞU, Celal ATİK, Hamit KAPLAN, Nasuh AKAR, Gazanfer BİLGE gibi minderlerde destan yazan milli güreşçilerimiz takım arkadaşlarının neden olduğu bu utanç veren olayın kederini uzun yıllar unutamadılar.   Ülkemize çeşitli şampiyonluklar kazandıran, 1954 yılında evlenen Ali YÜCEL’in üç çocuğu oldu ve 1981 yılında yaşama veda etti. Eşi Gönül Hanım ölene kadar yoksulluk ve terkedilmişlik içinde, Balat’ın ara sokaklarında metruk ve harap bir evde  büyük mağduriyetlerle boğuştu.   Lise yıllarımda ben de güreş yaptım. Çelikel Lisesi takımı ile Stad Atletik Spor Kulübü’nün 78 kilo güreşçisiydim. O yıllarda Zonguldak’ta bölge şampiyonaları düzenlenir, bir çok milli güreşçi de bu müsabakalara katılırdı. Mahmut ATALAY, Tevfik KIŞ, Seyit Ahmet AĞRALI gibi ünlüleri o minderlerde tanıdım. Hele bir güreş var ki seyrettiğim, hiç unutamam . Fransızlar zamanından kalma bir kilise olan Kömürspor’un güreş salonunda Karabük DÇ. güreşçileri olan Ünal ÖZEN’le Hamdi Ağabey 57 kiloda finale kalmışlardı. Güreşten önce tartıya çıkıyorlar kilolarını toleransına kadar düşürebilmek için sık sık yandaki hamama girip ter atıyor sonra gelip tekrar tartılıyorlardı. İki Karabüklünün final maçı kıran kırana oldu. Kafalarının çarpışmasının çıkardığı tokurtu dehşet vericiydi. Kazanana sadece bir kupa veriliyordu, bir de elde ettikleri ünvan ödülleri oluyordu. Bir zamanlar Yaşar DOĞU’nun da hoca olarak görev yaptığı Karabük Demir Çelik Kulübü’nde çok iyi güreşçiler vardı. Hasan BULUT, Hüsnü Ağabey, Kapullulu Niyazi sonraları Ali ŞAHİN ve Hayri POLAT gibi., Hepsi de DÇ Fabrikaları’nın değişik ünitelerinde çalışıyor, ekmeklerini emekleriyle kazanıyorlardı.. Bir de Çorumlu Hıdır pehlivan vardı. Kırkpınar’da baş güreşlerine katılmış, dönüşünde Karabük’e gelmiş ve DÇ’de işe girmişti. Yazıköy’den evlenmiş, Dereevler’de eniştemlerin bitişiğinde oturuyorlardı. Babayiğit, dev gibi bir adamdı. O’nu elindeki kısaçla 16”lık haddeden çıkan kıpkızıl demirleri künde atar gibi başının üzerinden 360 derece çevirerek tekrar haddeye verişini görmeliydiniz. Kalite Kontrol’da çalışan oğlu Erol YILMAZ arkadaşımdı. 1962 yılında Karabük’e geldiğimde tanıdığım bu güreşçiler, “Yenişehir’de DÇ Spor Kulübünde haftada iki gün antrenman yapıyoruz, sen de gel” dediler. Gitmeye başladım. Bir gün bir ustayla minderde çalışıyorduk. Herhalde boş bulundu, aniden bir kafakol çekerek mindere yapıştırdım. Sen misin bunu yapan. Aldı beni altına, zımpara gibi olan mindere alnımı, burnumu sürte sürte bana tövbe ettirdi. Bir daha da gitmedim.   “Eski Türkiye’nin” bu temiz ve ahlaklı sporcularının hiçbiri makam, mevki ve para peşinde değillerdi. Sporu spor için yaparlardı.   ATATÜRK ne diyordu ?  “Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz, idrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka ve kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. BEN SPORCUNUN, ZEKİ, ÇEVİK VE AYNI ZAMANDA AHLAKLISINI SEVERİM.”   “Yeni Türkiye” ise yeni bir sporcu türü üretti. Artık başarılı olmak, ünlü olmak yetmiyor. Sporun her branşında Metin OKTAY, Lefter, Şenol, Birol, İsmail AKÇAY, Cemal KAMACI gibi mütevazi sporcular, Süleyman SEBA gibi örnek ve centilmen spor adamları kalmadı.  Varsa yoksa para, makam ve mevki., Bunların arasında fetöcü olan, taraftarıyla küfürleşen, kavga eden, skandallara karışan, siyasi liderlere yalakalık yapan, Lamborghini otomobiliyle meclise gelen motorcular da var.   Son yıllarda spor ahlakından uzaklaşmış, sahtekarlık yaptıkları için sadece kendileri değil, ülkemizin de cezalandırıldığı, hepimize utanç veren olaylarda çok önemli artışlar gözleniyor. Bunda başarılı sporculara Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ödül yönetmeliğinin etkili olduğunu düşünüyorum. Altın, ev, iş ve para ile ödüllendirilen, yaptıkları sonradan ortaya çıkan bu sporcuların madalya ve ünvanları dahil her şey geri alınıyor. Onların spor hayatları bitiyor ama, bu olayların utancı bize kalıyor. Atletizmde 2002 Avrupa şampiyonu, 2004 dünya ikincisi Süreyya Ayhan KOP, 2012 Avrupa şampiyonu Nevin YANIT, 2012 olimpiyat şampiyonu Aslı Çakır ALPTEKİN, Elvan ABEYLEGESSE, halterde 5 olimpiyat, 5 dünya, 10 Avrupa şampiyonu Halil MUTLU, 2004 olimpiyat şampiyonu Nurcan TAYLAN bunlardan sadece birkaçı.,   Şimdi ortaya çok meziyetleri (!) olan bir başka sporcumuz daha çıktı, bir koltuğa dört karpuz sığdıran Hamza YERLİKAYA., Sahte diplomayla lise, üniversite bitiren, yüksek lisans yapan, milletvekilliği, bakan yardımcılığı ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı ile en son Vakıflar Bankası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’na getirilen YERLİKAYA, sahip olduğu yüksek bilgi, birikim ve donanım nedeniyle bana göre Nobel’e aday gösterilmeli. Çünkü; bu özellikleriyle Prof. Dr. Aziz SANCAR’a, Prof. Dr. Uğur ŞAHİN ve Dr. Özlem TÜRECİ’ye fark atıyor.   Bak, Sayın YERLİKAYA, biz senin dünya minderlerindeki başarılarınla çok gurur duyduk, şampiyonlukların bizim de madalyalarımız oldu, güreşini seyrederken sevinç ve mutluluktan çok da ağladık. Gücüyle, yüreğiyle zirveye çıkmış, temiz, saf bir Anadolu çocuğundan bekleneni yap. Milletinden özür dile, hakkın olmayan bu görevleri hemen bırak, ithamların, polemiklerin hedefi olma. Milletin gönlündeki yerine yeniden yerleş. Yarın bu devran dönebilir. Ali YÜCEL gibi dışlanmış, toplum içine çıkamayan bir kişi olmanı hiç istemem.   Sahte diploma, görevi kötüye kullanma kamuyu ve kamu görevlilerini aldatmak gibi eylemlerin benim işim değil. Onlar hukuk ve adalet kurumlarının işi. Ben sadece senin aklanmanı ve bir şampiyon olarak tekrar gururla bu halkın içine karışmanı dilerim.   Fikret GÖKÇE Kıbrıs Gazisi-Mak.Müh.