Yanmış, yakılmış koskocaman bir imparatorluktan geride kalan Anadolu ve Rumeli'nin de dört bir yanı işgal edilmiş. İstanbul'a düşman gemileri yanaşmış, toplarını saraya çevirmiş. Açlık ve yoksulluk insanların belini büker olmuş. Yıllardır o savaştan o savaşa koşan asker yorgun düşmüş. Hasta Adam denilen Osmanlı'dan umut kesilmiş. Adam olmaz artık bu Osmanlı denilip Güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına pay edilmiş. Leş kargası gibi üşüşmüşler topraklarımıza. Bir yiğit çıkmış. "Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini/ Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini" diyen Namık Kemal'e " Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/ Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini" diyerek yanıt vermiş. En umarsız bir zamanda bile umudunu yitirmeden, resmi elbisesini atıp sivilleri çekerek yolu olmayan izi olmayan yurdu dolaşmaya başlamış. Ve, dünyanın ilk kurtuluş savaşını yorgun, bezgin ama inançlı insanlarımıza güvenerek başlatmış. Ve, utkunun hazzını yaşatmış, ninelere, dedelere, analyara, babalara, kızlara, kızanlara, bebelere... Askeri savaşı kazanmış yanındaki kahramanlarla birlikte. Ardından iş ekonomik savaşa gelmiş. Ve, büyük bir mucize ile bu savaşı da kazanmış. Cumhuriyet ilan edilmiş. Demokrasi yolunda hamleler yapılmış. Bunlar yapılırken, bugün demokrasi havarisi kesilen Avrupa ülkelerinin neredeyse tümünde faşizm hüküm sürmekteymiş. Atatürk ve arkadaşlarının büyüklüğünü anlayabilmek için Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kalan mirası iyi irdelemek gerekir. Bugün Cumhuriyet'in sağladığı nimetlerle en üst tepelere gelen ve her ağızlarını açışta kin kusanlara inat Atatürk'ü ve arkadaşlarını anlamak ve anlatmak zorundayız. Şöyle bir bakalım, ne durumdaymış memleket... Mevcut nüfusun %80'i kırsal bölgede yaşıyor. 40.000 köyden 37.000'ninde okul, yol, posta, dükkân yok. Bu köylerde yaşayan 11 milyon nüfusun %2'si okur yazar. Kurtuluş Savaşı sırasında 830 köy tümüyle, 930 köy kısmen düşman tarafından yakılmış. 114.408 bina hasar görmüş 11.404 köy tamamen yakılmış. 1950 köyü sığır vebası sarmış. Dört mevsim kullanılabilen karayolu yok. Karayollarının toplam uzunluğu ancak 2500 kilometre. 3756 kilometre demiryolunun ise bir metresi bile bize ait değil. Denizcilik acınacak halde. Donanma 2. Abdülhamit döneminde Haliç'te çürütülmüş. Vatan topraklarında sadece 337 doktor var. Doktor başına 30 bin hasta düşüyor. Hastane yok denecek kadar az. Sağlık memuru sayımız ise 450 civarında. Eczacı sayımız 60 gibi gülünç bir rakamla sınırlı. Trahom, sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Öyle ki, 3 milyon insan trahomlu. Nüfusun %14 sıtmalı, %9'u frengili, %72 tifüse yakalanmanın eşiğinde. Evlerin %97'sinde tuvalet yok. Bebeklerde ölüm oranı %60'i aşmış, diplomalı ebe sayısı 136. Telefon, makine, motor, radyo, sinema yok. Sanayi ise hak getire. Ülkedeki toplam sanayi kuruluşu sayısı 282. Bunların ancak %9'u devlete ait. Türklerin sermayede payı %15'ler düzeyinde. Madenler, limanlar, demiryolları, fabrikalar yabancıların elinde. Mühendis yok, ara eleman yok, iktisatçı yok, banka yok. Kısacası yok oğlu yok. Elektrik yalnızca İstanbul ve İzmir'de var. Okuma çağındaki çocuklarımızın ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Erkeklerin %93'ü, kadınların %96'sı okuma yazma bilmiyor. İlkokul sayımız 4 bin 800 civarında. 72 ortaokulumuz, 23 lisemiz, bulunuyor. Öğretmenlerimizin üçte biri eğitmenlerden oluşuyor. İşte bu yokluklar içerisinde Türkiye, bir Cumhuriyet Mucizesi doğuruyor, dosta düşmana karşı. Duyunu Umumiye karşı büyük bir ekonomik savaş veriliyor. Birbiri ardına ülkenin dört bir yanına fabrikalar kuruluyor. Madenler, demiryolları, tersaneler, limanlar, fabrikalar devletleştiriliyor. Yerli malı kavramı bilinci ortaya çıkarılıyor. Üretim ve emek yaşamın bir parçası haline getiriliyor. Büyük bir eğitim seferberliği başlatılıyor. Faşist Almanya'nın kovduğu bilim adamları yurda getiriliyor. Üniversiteler kuruluyor. Türk'ün onuru geriye döndürülüyor. Cumhuriyet ilan ediliyor. Demokrasi yolunda hamleler yapılıyor. Kadına seçme ve seçilme hakkı veriliyor. Çağdaşlaşma yolunda önemli adımlar atılıyor. VE, modern Türkiye doğuyor. Bunu elbette Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıyla birlikte şehit ve gazilerimiz başarıyorlar. Şimdi O yüce insanlara "iki ayyaş" diyen ruh hastalarının çırakları da "Yezid" diyebilme cesaretini gösteriyorlar. Bizler, ne yazık ki, Atatürk ve arkadaşlarına yapılan bu çirkin saldırılar karşısında eli kolu bağlı duruyoruz. Birileri, Atatürk ismini silme konusunda her gün atak yaparlarken, Atatürkçüler laf cambazlığından öte gidemiyorlar. 85 yıldır sağdan soldan, karşıdan yandan yapılan saldırılara karşın Atatürk dimdik ayaktadır. Ayakta kalmaya devam edecektir. Atatürk düşmanları ve sahte Atatürkçülerin gücü O'nun adını silmeye yetmeyecektir. Çünkü; Atatürk bir ulus yaratmayı başarabilen ender insanlardan birisidir. O, yüzyılın önderidir. Mesele, Atatürk'ü sevmekte değil, Atatürk'ü anlamakta ve anlatmadadır. Not : Rakamsal veriler Sayın Sinan Meydan'ın yapıtından alınmıştır.