26 Ocak, 2018 07:35 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+A-
Bu Yazıyı Paylaş
veya linki kopyala
MİLLETÇE YAŞADIĞIMIZ GERÇEKLER
BİRİNCİ BÖLÜM,VATAN, MİLLET, DEVLET BAYRAK: Ay Yıldızlı Al Bayrağımız altında yaşamaktan onur duyan, Büyük Türk Milletin ayrılmaz bir parçası olmanın gururunu taşıyan her yurttaş gibi; ‘vatan, millet, devlet, bayrak’ kavramları benim kutsalımdır, vazgeçilmezimdir. Kaldı ki, atalarımız ardımızda kalan o dört bin yıllık muhteşem tarihimizi, bu dört önemli kavram üzerine inşa etmişlerdir. Ben, devletimizin yüksek menfaatleri için 1974 yılında ata yadigârı Kıbrıs adasında savaşmış bir Muharip Gaziyim.Sekiz bölümlük bu yazı dizimde belirtmiş olduğum görüşlerim: Ülkemizin kuruluş felsefesi olan Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiş, Atatürk milliyetçiliğine inanan, ülkemizin aydınlık yarınlarını; modern ilmin çağdaş uygulamalarında gören bir yazarın değerlendirmelerini, analizlerimi içermektedir. Günümüz Türkiye’sinde; bizi birbirimize bağlayan bu dört önemli kavramın kimilerince görmezden gelindiği, kimilerince küresel dünya şartlarında artık ‘’dünya vatandaşlığı’’ kavramı geçerlidir algısının yaratılmaya çalışıldığı bir süreç yaşanırken; Bu önemli kavramlara değinmek, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu son vatan topraklarımızda kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, ancak onun göstermiş olduğu ilkeler doğrultusunda çağdaş yarınlara ulaşabileceğine dikkat çekmek benim için önemli bir vatan görevidir.Türk Milleti: Asırlar boyunca devlet kurduğu, yaşam sürdüğü her coğrafyada; ‘’Önce Vatan’’ kavramını canından da aziz bilmiş. Vatan tehlikeye düştüğünde; hiç tereddüt etmeden canını da, malını da bu uğurda feda etmiştir. Bilgi ve değerlendirmenize sunmuş olduğum her bölüm; tarihi niteliklerimizi unutanlara, unutturmaya çalışanlara cevap olması için kaleme alınmıştır. ‘Milenyumlu yılların’ başlamasıyla birlikte, ülkemiz üzerindeki emellerinden hiçbir zaman vazgeçmeyen emperyalizmin acımasız yüzü bu defa bir toz bulutu gibi çökmüştür. Bu süreç ne yazık ki, bizi biz yapan ‘vatan, millet, devlet, bayrak’ kavramları üzerinde onların amaçlarına uygun birtakım aşınmalar yaratmış, yaratmaya devam etmektedir. Özellikle AB’ye üyelik sürecinin başlamasıyla birlikte, bizler için çok hassas olan bu kavramlar; küreselleşen dünya standartlarıyla uyuşmuyor safsatasıyla, gelişen/modernleşen Türkiye söylemleriyle içi boşaltılmaya çalışılmıştır! Öyle bir an gelmiş ki, milliyetçilik ayaklar altına alınırken, okullarımızda her sabah okutulan ‘andımız’ kaldırılmış. Türk kelimesini kullanmak dahi yadırganır, cumhuriyet dönemine dayanan simge olmuş kurumlarımızın önündeki T.C. kısaltması dahi kullanılmaz olmuştur. En nihayetinde bu vatan; Onur ve gurur timsalimiz şanlı bayrağımızı gönderinden indirme-yakma cüretinde bulunabilecek kadar hain ama nüfus cüzdanında T.C vatandaşı kimlik numarası yazan kimi alçaklara da tanıklık etmiştir. Bu arada bizi millet yapan en önemli niteliğimiz olan ana dilimiz güzel Türkçemizin o zengin anlam derinlikleri olan kelimeler, cümleler yerini; Giderek yozlaşan, yabancı kelimelerin istilasına uğramış bir Türkçeye bırakmış olup. Günlük konuşma lisanımızda anlamını yitirmiş, devşirilmiş pek çok kelimelerin yer almasının yanı sıra; yazım lisanımızda da ne yazık ki, dil bilgimizin neredeyse yok olduğu benzer bir süreç yaşanmaktadır… Milliyetçilik, benim için yurtseverliktir. Ne Amerika, ne Rusya, ne de Avrupa Birliği derim. Hepsinden, her şeyden önce benim için canımdan da çok sevdiğim ülkem Türkiye’m, bu aziz vatanın milli ve ulvi değerleri gelir. Devletimizin kurucusu Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirleri, devrimleri ve Türk Milletinin yapısal özelliği ile ilgili tarihe not düştüğü gerçekler, çağdaş yarınlarımızın yol göstereni olmalıdır. Bu yazıyı kaleme almamın en önemli nedeni: Özellikle böylesine kritik bir sürecin yaşandığı ülkemizde, yaşam coğrafyamızda, bir ve beraber olabilmemizin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmek; Toplumdan ümmete, ümmetten millet olmaya giden bu kutlu yolda aşındırılmaya, unutturulmaya çalışılan o özel niteliklerimizin önemini Türk Milletine hatırlatmaktır. İKİNCİ BÖLÜM, BÜYÜK TÜRK ULUSU; Türk Milletiçok uzun tarih macerası içerisinde, yaşamını sürdürebilen iki ya da üç halktan birisidir. Yazdığım kitabıma da isim olarak verdiğim ‘’ÖNCE VATAN’’ tanımlaması; Türk Milletinin yaşam mücadelesi boyunca hiç vazgeçmediği, her zeminde, her şartta öne çıkardığı kavramların en önemlisidir. Bulunduğumuz coğrafyada, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının liderliğinde kurulan bu devlet bizim son vatanımızdır. Böylesine büyük bir milletin çocuklarının, torunlarının bugününe baktığımızda bizi büyük bir ulus yapan, bizi birbirimize bağlayan, birlik ve beraberliğimizi pekiştiren o dört önemli kavramın; (vatan, millet, devlet, bayrak) manası aşındırılmış, içi boş, toplumu sürü haline getirmeye çalışan akıl almaz senaryolarla yok edilmesi hedeflenmiştir. Bu milletimize kurulmuş en büyük tuzaktır. Çünkü bu tuzağın en çarpıcı yanı; ‘’önce ben, önce param’’ diyenlerin çoğaltılmasıdır. Böylesi bir tercih, Türk milletinin yapısal niteliklerine de asla uygun değildir, olamaz da. Türklerin binlerce yıl önce tarih sahnesine çıkmasıyla başlayan, ardımızda kalan ‘o muhteşem tarihimizin’ harcında: ‘Millet sevgisi, devletimize sadakat, bayrağımıza olan düşkünlüğümüz ama en önemlisi vatan sevdamız vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temeli de, bu niteliklerimiz üzerine atılmıştır. Ata yadigârı gelenek ve göreneklerimiz, bize has insani özelliklerimiz; bu yaşlı dünyaya hediye ettiğimiz, pek çok millete örnek olacak niteliklerimizin öne çıkanlarından sadece birkaçıdır. Bu önemli değerlerimizin yanı sıra; Gerektiğinde vatan uğruna seve seve ölüme gitmek, şehit ya da gazi olmak milletçe tarih sayfalarına kanlarımızla yazdığımız en önemli gerçeğimizdir. 15 Temmuz 2016’da, o salya sümüklü meczubun yönettiği FETÖ hainlerinin milletimizi sırtından hançerleyerek, ülkemizi ele geçirmek adına kalkıştıkları darbe teşebbüsüne ‘Şehitlik, Gazilik’ mertebesine erişen binlerce yurttaşımız; ‘’Önce Vatan’’ diyerek dur demiştir. Bu son vatan parçamız; sevginin, saygının, yardımlaşmanın/paylaşmanın, arkadaşlığın, dostluğun, hoşgörünün milletimizin tüm katmanlarına yaygınlaşmasıyla sonsuza değin yaşayacaktır. Kavramsal olarak ‘vatan’ kelimesinin çok çarpıcı, çok özel, çok güzel tarifleri yapılmıştır. Ben bu kavramsal anlatımlara; yaşadığımız gerçekleri de dikkate alarak, benim yorumumla bir yenisini eklemek istiyorum: Vatan; Türk Milletinin yaşam hamurudur. Bu hamur Türk Milletinin namusudur, şerefidir, onurudur. Türk Milletine atalarından emanet, burçlarında ay yıldızlı bayrakların dalgalandığı gururudur. Gelecek nesillerimizin istikbali, yaşam geleceklerinin ele geçirilemeyen, geçirilemeyecek son kalesidir. Türk Milleti için vatan söz konusu olduğunda; ona olan bağlılık her şeyden önde gelir. O nedenledir ki, Vatan; Kimi zaman canımıza can katan, Kimi zamansa uğruna can verdiğimiz topraktır. Yaşadığımız bu son vatan topraklarımız; ülkemizin stratejik konumu nedeniyle tarihin her döneminde tehdit altında olmuş, türlü tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Tarih sayfalarımız, bu tehditlerin, bu tehlikelerin örnekleriyle doludur. ABD’nin son dönemde bölgemizde GBOP (Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi) kapsamında Ortadoğu’da başlattığı: Bölgenin enerji kaynaklarını kullanmaya, kendi stratejik menfaatlerini savunması için yeni bir uydu devlet kurulmasına (sözde Kürt devleti) yönelik, 2010 yılında Tunus’tan başlayan/başlatılan ‘Arap Baharıyla’ devşirilen, emperyalizme biat eden yönetimlerin iş başına gelmesiyle, bu tehdit daha da belirgin bir hale gelmiştir. Ülkemizin son on beş yılında içeride ve dış ilişkilerinde yaşananlara bakıldığında; PKK, PYD, YPG, DEAŞ ve FETÖ terör örgütlerinin vatanımıza vermiş olduğu zarar, bu örgütlerin iç ve dış destekçilerinin yaptıkları, dış ilişkilerimizde özellikle ekonomik yönden AB ile Ortadoğu’nun yeniden yapılandırıldığı bu önemli süreçte, ABD ile yaşadığımız güncel olumsuzluklar değerlendirildiğinde; ‘’Stratejik derinlikten’’, ‘derin bir yalnızlığın’ yaşandığı bir süreçle karşı, karşıya olduğumuz görülecektir! Özellikle böylesine özel bir coğrafyada yaşayan devletimizin milli menfaatlerini bir başımıza çözmemiz de, günümüz dünyasının gelişmeleri dikkate alındığında pek mümkün görülmemektedir. Bunun için de düşman değil dost biriktirmemiz, dünya ülkeleriyle dostane ilişkiler geliştirmemiz önemlidir. O nedenledir ki; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ söylemiyle hayata geçirmiş olduğu bölgesel uygulamaları, bugünlere değin özellikle dış ilişkilerimizde ülkemizin barışa odaklı tercihini gösteren en önemli niteliğimiz olmuştur. Pek tabiidir ki, ülkemizin toprak bütünlüğünü, milletimizin milli menfaatlerini tehdit söz konusu olduğunda; devletimiz bu sürece müdahale etmelidir. Günümüz olayları değerlendirildiğinde; devletimizin tüm tehdit ve tehlikeleri defedecek güçte ve kararlılıkta olduğu da görülecektir. Yakın tarihimize bakıldığında; 1974 yılında Kıbrıs konusunda tarih sayfalarına şanla, zaferle yazılan süreç milletimizin, devletimizin milli davası söz konusu olduğunda nasıl davrandığını/davranacağını gösteren tarihsel bir gerçektir. Halen güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan ‘’Kürt koridorunun’’ yaratmış olduğu bu kritik süreç; hiçbir yasallığı bulunmayan Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimin yapmış olduğu bağımsızlık referandumuyla Barzani yönetiminin tırmandırdığı bu krizin önlenebilmesi: Milletçe bir ve beraber, devletimize sadakatle bağlı olmaktan, millet, bayrak sevgisinden; bu değerler manzumesine yeterince önem vermekten geçmektedir. ‘’Önce Vatan’’ bu değerler manzumesini sarıp, sarmalayan en önemli kavramdır. Unutmamız gereken önemli bir diğer husus ise; nasıl ki, ‘’dünya beşten büyüktür’’ deniyor ise; dünyanın bu en önemli bölgesindeki sorunları bir başına çözmemiz de mümkün değildir. Tutarlı politikalarla, dost ülkelerle koordineli ama milli menfaatlerimizi gözeten dış politikaların uygulanabilmesi, ülkemiz açısından hayati öneme haizdir.ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:SEVR’DE MİLLETİMİZİ ESİR ALAMAYAN, BU GAZİ TOPRAKLARI ELE GEÇİREMEYENLER; Yaklaşık bir asırdan bu yana, türlü yöntemlerle hala vatanımızı ele geçirebilmenin çeşitli uygulamalarını yapmanın peşindeler! Bu uygulamalar illa ki savaşarak ülkemizin ele geçirilmesi anlamına gelmemelidir! Dünyayı tehdit eden terör belası, günümüzün en önemli silahıdır. Bu silah 1984 yılından beri ülkemize çevrilmiş, canımıza da, malımıza da kast etmiştir. Pek çok yiğidimiz, bu alçaklıkları önlemek uğruna hayatlarını severek feda etmiş şehit, gazi olmuştur. Ülkemizin ekonomisi, büyük bir enerjisi, bu belayı savuşturmak, önlemek adına kullanılmış, kullanılmaya devam etmektedir. 15 Temmuz 2016 yılında ülkemizi ele geçirmek amacıyla, yüzünü tüm alçaklığıyla gösteren FETÖ darbe teşebbüsü, bu hainliğin en çarpıcı uygulamasıdır. Ülkemizin son beş yılında AB ülkeleriyle, ABD ile Ortadoğu’da gelişen olaylar nedeniyle yaşadığımız sorunlara, Suriye’de gelişen süreç nedeniyle ülkemize sığınan milyonlarca göçmenin yurdumuzda yaratmış olduğu sıkıntılara, Yine Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle doğu komşumuz Rusya ile turizm ve dış ticaret, sosyal ve kültürel ilişkiler v.b hususlarda yaşanan olumsuzluklara bakıldığında: Ülkemizin aydınlık, çağdaş yarınlarını gösteren yapısı böylesi bir görüntüyü hiç de hak etmemektedir.Gelişen bu olaylar analiz edildiğinde, işte tam da bu noktada: Milletimizin ‘’manevi ve milli moral gücü’’ tehdit altında olduğu görülecektir. Bu gücümüzün ne anlama geldiğini daha iyi bilen, anlayan emperyalist güçler ve onlarla bağlantılı hainler; aşağı yukarı yüz elli yıldır bu gücümüzü törpülemekte, aşındırmakta, yıpratmakta, yok edecek kıvama getirmenin peşindedirler. Bana göre en büyük tehdit ve tehlike de budur. Ortadoğu’da bugün yaşananlar, geleceğimize tehdit eden önemli gelişmeleri ihtiva etmektedir. Ülkemizin güneyinde terör silahının kullanılması, desteklenmesiyle kurulmaya çalışılan adı konmamış ama hedefi belli yönetim/lerin oluşturulmasının, Ülkemizin güneyinde açılmaya çalışılan Kürt koridorunun, Ortadoğu’nun parçalanarak paylaşılması hedeflerinin yanı sıra; Bu süreç: Ülkemiz üzerinde Sevr hayallerinden vazgeçmeyen kimi ülkelerin iştahını kabartmış durumdadır! Ancak büyük Türk Milleti coğrafyamız, tarihi ve kültürel zenginliğimiz, milletimize has özel niteliklerimizle büyük bir ulusun temsilcileri olarak yaşadığımız coğrafyanın hala en güçlü ülkesiyiz. Bu ‘gazi topraklar’ adeta bir kan çanağı içinde bize vatan olmuştur. Bu son vatan parçamız, istiklalimiz uğruna nesillerce evladını seve seve feda eden atalarımızın emanetidir. Büyük Türk ulusu, dünya coğrafyasının neresinde yaşarsa yaşasın bunun bilincinde, anayurdumuz Türkiye’mizin ebediyete kadar yaşaması için elinden gelebilecek her şeyi yapmanın kararlılığındadır. Bir zamanlar ‘milliyetçiliği ayaklar altına alanlar da’’ yaşadığımız coğrafyada bir ve beraber olabilmemizin yurdumuz üzerinde esen tehlike rüzgârlarını, türlü tehditleri bertaraf edecek en önemli gücümüz olduğunu anlamışlardır. Ancak bu güç sözle, hamasetle değil, çok çalışarak, milli varlıklarımızı har vurup savurmadan, kendi öz kaynaklarımızla üreterek ama her şeyden de önemlisi ilmin ve aklın ön planda olduğu, çağdaş eğitimle donanmış nesiller yetiştirerek olacaktır.Büyük Atatürk’ün: ‘’Hayatta en hakiki mürşit (doğru yolu gösteren, kılavuz) ilimdir’’ sözü geleceğimizin teminatıdır. Milli ve ulvi değerlerimiz, birlik ve beraberliğimiz ise ülkemize yönelik tüm tehditleri bertaraf edecek en önemli güç kaynağımızdır.Atilla ÇilingirE.Sb.&Kıbrıs Gazisi&Yazar