Ankara Melike Hatun Camii İmamı Halil Konakçı denilen zat 2022 yılında yaptığı hilafet çağrısını yinelemiş. 2022 yılında verdiği vaazda, "Dünyada iki ırk vardır; Müslüman ve kafir" demişti. Dediğiyle de kaldı. İnsanları bölen, ayrıştıran, bu söylemlere hiçbir işlem yapılmadığından cesaret alarak, tekrar aynı çağrıyı bu kez güçlü bir sesle yeniden yapmış. Büyük Atatürk, 3 Mart 1924 tarihinde hilafeti bir başka deyişle halifeliği kaldırmıştı. Ne işe yarıyordu halifelik? Peygamberimizden sonra devlet başkanlığı ve devleti yönetme kurumu, yani 1292 yıllık işlevini yitirmiş bir makam. Yozlaşmış, çürümüş, köhnemiş ve toplumu içten içe kemiren, uyutan bir düzen. İşte, Atatürk, bu düzeni yıkarak, çağdaş Cumhuriyet kurumlarını oluşturdu. Neyse; Lafı hiç evirip çevirmeye gerek yok. Mesele, Atatürk'tür, Cumhuriyet'tir... Siz, bakmayın "Türkiye'nin rejimi 1923'de belirlendi" laflarına... Onların, gizli ajandalarındaki ana konu ATATÜRK'TÜR... CUMHURİYET'TİR... Bir zamanlar da bir Başdanışmanlarından birisinin de "halk yeni bir devlet kuruyor" demesi boşu boşuna söylenmiş bir laf değildi. Bunlar O, gizli ajandanın bir yerlerine çok öncelerden yazılmıştır. Eyaletlerden, özerk bölgelerden, federasyonlardan sıkça bahsetmeler bugünün değil, dünün planlarıdır. Ta başından beri dediğimiz gibi, yaşadığımız anayasa dayatmalarının ardında rejim değişikliği yatmaktadır. Öyle, olmasa dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen ucube bir taslak halkın oyuna sunulmazdı. Millet, 12 Eylül'den sonra deneme-sınama yöntemiyle bazı partileri işbaşına getirdi. Amerikan destekli olanlar belli bir süre işi kesintisiz götürdüler. Sonra, kayaya tosladılar. Koalisyonlar döneminin başlaması toplumun büyük bölümünü temsil şansı ve yapılan yanlışın giderilmesi anlamında önemliydi. Ama, bunlara da egemen güçler izin vermediler. Yönetimlerde el altından kırılganlıklar yaratıldı ve sonuçta yeni bir seçimin önü açıldı. Hesap, kitap öylesine yapılmıştı ki, iki partinin dışında tüm partiler sandığa çakıldılar. O gün gelmişti. Artık, projeler uygulamaya konulabilirdi. Örneğin;" Kemalizm ölmüştür", "resmî kurumlarda Atatürk fotoğrafları kaldırılmalıdır"," “çare ılımlı İslam’dadır " vb. gibi düşünceler birbiri ardına toplumun önüne sunuluyordu. Büyük Ortadoğu Projesi gibi projeler bir kurtarıcı imiş gibi ballandırılarak anlatılıyordu. BOP ‘un eş başkanı olmakla övünür duruma gelmiştik. Oysa, BOP, Ortadoğu'da 24 ülkenin sınırlarının değişmesini içeren bir işlevi üstlenmişti. Üniter yapının bozulması istekleri de açıkça belli ediliyordu. Ne yazık ki, bunların içinde Türkiye'de vardı. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin dinamikleri buna izin vermezdi. Nitekim tepkiler de başlamıştı... Üst akıl ona da çare buldu. Ordu ve aydınlar üzerine kumpaslar kuruldu. Davalar açıldı. İnsanlar yok yere mahpus damlarına tıkıldı. Ordu zayıflatıldı. Cumhuriyetin kurumları tez elden satıldı. Aydınlar baskı altına alındı. Kurum ve kuruluşlar paramparça yapıldı, gazeteciler, yazarlar sürgün edildi. Hedef Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet'ti... Ağababaları, 2000'lerin başında ve ortalarında Atatürkçülük tuzla buz olmalı komutunu verirken, tek çarenin başkanlık olduğunu da vurguluyorlardı. Parlamenter sistem içinde bunu yapmalarının mümkün olmadığını biliyorlardı. Güçlü kurumlarla bunu başarmanın zorluğu ortadaydı. O zaman hemen işe girişmek gerekliydi. Üst akıl yine yol gösteriyor, yol haritasını veriyordu. Irak, Libya, Suriye bölünecekti. Burada önemli rol üstlenilmeliydi. Irak ve Libya'da bu gerçekleştirildi. Sırada Suriye vardı. Fakat Esat denilen hergele direniyordu. Esat'ı aşamadıkları için İran'a vakit ayıramıyorlardı. Ortadoğu'daki petrol zenginliği emperyallerin iştahını her zamanki gibi kabartıyordu. Onun için ulus devletler, parçalara bölünmeli güçsüz küçük devletçikler ortaya çıkarılmalıydı. 24 ülkenin sınırının değişmesi projesinin ortaya atılmasındaki amaç da buydu. Sadede gelirsek, güçlü bir Cumhuriyet ve Atatürk düşüncesi buna izin vermezdi. Hedef Atatürkçülüğün etkisizleştirilmesi olmalıydı. Atatürk, yaşamı boyunca "böl, parçala, yönet" düşüncesinin önünde bir setti. Düşüncelerini benimsemiş milyonlarca insan da bu yönde sapasağlam duruyorlardı. Cahil, duygusal insanlarımızın kafalarına Osmanlı hayallerinin sokulması da planın bir parçasıydı. Atatürkçülük öldürülürse, her dediklerini yaptırabileceklerini sanıyorlardı. Haçlı ile Hilal'in savaşında Atatürkçüler hep Hilal'in yanında yer aldılar. Hilal'in yanında olduklarını söyleyenler ise milyonlarca Müslümanın canına kıyanlara karşı durmak yerine Haçlının safında yer almakta ve sonuna kadar gidilmesini isteyebilmektedirler. Kısacası, bugünlerde eyaletlerden, özerkliklerden söz edenlerin beyninin altında bu ülkeyi bölmek yatmaktadır. Atatürk düşüncesi buna izin vermediği için de ATATÜRK 'e kinlerini kusmaktadırlar. O kustukları kini, gün gelecek kendi midelerine inecektir.