Adada yaşanan her yeni seçim sonrasında özellikle KKTC de yeni bir süreç başlar. Ama adanın güneyinde kurulu GKRY de sadece yöneticiler yenilenir ama süreç hep aynı kalır!
Böylesi bir gerçeğin en önemli nedeni Rum tarafının hiçbir zaman değişmeyen, değişmeyecek olan Kıbrıs politikasıdır. Bu politikanın temeli adanın tüm yönetiminin ele geçirilmesi, Türkiye’nin garantörlük hakkının kaldırılması, Türk askerinin de adayı terk etmesidir…
Kıbrıs Türk tarafına gelince, özellikle Cumhurbaşkanı değişimde, kimi zamansa yeni bir hükümet kurulduğunda ya federasyon (Birleşik Kıbrıs) konusu gündeme gelir, ya da son dönemde sıkça söylenen iki yapılı devlet önerisi konuşulur.
Ekim 2025 de KKTC de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında da aynı konu gündeme gelmiş; yeni seçilen Cumhurbaşkanı Sn. Tufan Erhürman’ın göreve başlamasıyla birlikte adadaki çözümün ancak federatif bir yapı ile sağlanabileceği açıklamaları gündeme gelmiştir.
Adada yakın bir zamanda çözüm müzakerelerinin yeniden başlayacağı yönde gelişmeler vardır. Sn. Erhürman ve Rum lideri Hristodulidis samimi bir ortamda ilk görüşmelerini yapmış, önümüzdeki dönemde müzakerelerin yeniden başlaması kesindir.
Müzakereler dönemine bakıldığında, en kritik görüşmelerin KKTC 2’nci Cumhurbaşkanı Sn. M.A. Talat ve Rum lideri Hristofyas arasında yapıldığını bir kez daha hatırlamak gerekir. 2008 de başlayan bu sürecin adaya yansıyan çok önemli gelişmeleri olmuştur.
Bu süreçte yaşanan en çarpıcı gelişmeler şunlardır:
Kıbrıs Türk Halkının Kıbrıs adasında tarihten ve yasal anlaşmalardan kaynaklanan yaşam hakkının geleceği için ‘’Özgür ve Egemen’’ bir devlet olan KKTC de mi? Yoksa Rumların içinde bir azınlık statüsü ile ‘’Birleşik Kıbrıs’ta mı’’ yaşayacaklarının sınavı verilmiştir.
Bu süreci yöneten siyasi yapı kazanılmış pek çok hakkımızın müzakere masasında pazarlık konusu edilmesine ses çıkarmamış, 1955 yılından beri sürdürülen dik duruşun doğal yansıması olan politikalar terk edilmiştir.
Tüm kurumları ile dimdik ayakta duran KKTC devletinin ortadan kaldırılması hamlelerine çoğu zaman yeterince ses çıkarılmamış! Kimi zaman da Kıbrıs adası üzerinde her dönemde siyasi ve stratejik beklentileri olan ABD, İngiltere, Yunanistan, Rusya’nın yanı sıra; Annan planıyla birlikte AB, İsrail ve Fransa’nın türlü oyunlarına bu ülkelerin Kıbrıs ve Orta Doğudaki menfaat odaklı beklentilerine yeterince karşı konulamamıştır!
Kıbrıs müzakerelerinin en kritiği olan bu dönemde yapılan görüşmelerin hiç birinde‘’Ayrı Devlet, Ayrı Millet, Ayrı Egemenlik’’ yoktur. Anlaşma olacak ise bu anlaşmanın temeli ‘’Tek Halka, Tek Egemenliğe, Tek Devlete’’ dayanacaktır.
Rum tarafı lideri Hristofyas her müzakere sonrasında yaptığı açıklamada: (ki, bu açıklamaları özellikle KKTC Cumhurbaşkanı M.A.Talat’ın yanında yapıyordu!)
Kıbrıs Türk’ü Kıbrıslı Halkın bir parçasıdır. Maronit’ten Rus asıllıdan, bu halkın içindeki diğer azınlıklardan farklı bir özelliğe sahip olamaz. Kıbrıs sorunu, Rum göçmenleri ancak eski evlerine, topraklarına dönerler ise çözülebilir. Bir AB ülkesi olan Kıbrıs Cumhuriyetinin (sözde) Garantöre ihtiyacı yoktur. Bu nedenle Türkiye’nin garantörlüğü, adadaki askeri varlığı kabul edilemez. Ayrıca Türkiye’den getirilen göçmenler adayı terk etmelidir. Demiştir.
Sonuç olarak; 2004 yılında yapılan Annan Planı referandumu yapımcılarının tuzağına düşülmüştür.
Yukarıda sıraladığım tarihi gerçekler; önümüzdeki yeni süreçte müzakerecilere yol göstermeli aynı hatalara düşülmemesi için kılavuz olmalıdır.
Ben bir siyasetçi, ya da bir diplomat değilim!
Ama ben ata yadigârımız Kıbrıs’ta vatan ve vazife uğruna seve, seve ölüme giden, Kıbrıs Türk Halkının özgürce yaşamı için Mehmetçik ve Mücahit ile omuz omuza savaşan (bugün emekli de olsam) bir Türk subayı, bir Kıbrıs Gazisi, 1974’yılından beri Kıbrıs konusunda makaleler kaleme alan, Kıbrıs gerçeklerini anlatan kitaplar yazan bir yazarım…
Yukarıdaki müzakere döneminde sıraladığım gerçekler hala varlığını sürdürmektedir. Böylesi bir ortamda yeni bir sürece de girilse taraflar arasında bir anlaşma olabilir mi?
Elbette siyasiler de hata yaparlar! Yaptıkları hatalar onların siyasi geleceğini etkiler. Ama yapılan hatalar, yönettikleri halkın geleceğini olumsuz bir biçimde etkiliyor ise bu noktada hatasız olmak zorundadırlar.
Zira halkın yaşam hakkına yönelik uygulamalar, anlaşmalar stratejik hata kabul etmez. Hele, hele yaşanan tarihi gerçeklere rağmen hatalar yapılıyor ise bunu ne halk, ne de tarihe yazılan gerçekler affeder.
Bir gün tarihçiler adanın müzakereler sürecinde yaşananları değerlendirdiğinde; kitaplarım ve makalelerimde yazdıklarımı okuduklarında Türk insanının ‘’Vatan, Vazife, Millet, Bayrak ve İstiklali’’ uğruna gözünü kırpmadan hayatlarını feda ettiklerini bilen, gören bu uğurda görev alarak adada savaşan bir yazarın görüş ve değerlendirmelerine tanıklık edeceklerdir.
Akdeniz’in bu stratejik adasında yaşam mücadelesi veren Kıbrıs Türk Halkının gelecek nesilleri KKTC de yaşamayı hak etmiş, bu uğurda verdikleri mücadeleyi Şehitler vererek kazanmışlardır.
Günümüz dünyasında hala yaşadıkları insanlık dışı ambargolara baktığımızda ise; söylenebilecek tek bir şey kalmıştır:
‘’Nedir Bu Kıbrıs Türk’ünün Çektiği? Bırakın onlar da kendi vatan topraklarında hür ve müstakil, insan haklarına sahip olarak yaşasınlar.’’
Atilla Çilingir
10 Aralık 2025