blank
Atilla Çilingir tarafından
27 Haziran, 2016 09:18 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+ A-

KIBRIS GERÇEKLERİ! ” Geçmişlerini iyi bilenler; geleceklerini daha iyi anlarlar! ”

17 Ağustos 1571 Kıbrıs Fatihi Serdar Lala Mustafa Paşa o dönemin deniz kuvvetleri komutanı Vezir Piyale Paşanın vermiş olduğu emri yerine getirmiş ve Kıbrıs adası Osmanlının hâkimiyeti altına girmişti. O gün merasimle Magosa'ya giren Lala Mustafa Paşa ilk Cuma namazını, cami olarak düzenlenmesini emrettiği Ayasofya camiinde kılacaktı… 1878 yılına kadar Osmanlılar tam 307 yıl Osmanlı-Türk adaletinin şaşmaz prensiplerini uygulamışlardır. Sadece Türk'lerin değil özellikle yerli Hristiyan halkının korunması için alınan tedbirlerin ve hassas uygulamaların en güzel örneklerini de göstermişlerdir. Kıbrıs Beylerbeyi ve kadısı ile defterdarına Padişahın gönderdiği 7 Mayıs 1572 tarihli bir hükmün Türkçe özeti aynen şöyledir: '' Kıbrıs Beylerbeyi'ne, Kadısı'na ve Defterdarına hükümdür: Kıbrıs adası benim ezici kuvvetimle feth olunmuş bir memlekettir. Savaşlar nedeniyle yerli halk zaafa düşmüştür. Şeriatın uygulanmasında, vergilerin alınmasında, davaların görülmesinde, vesair hallerde; ada halkına zulmedilmeyip, adaletle işlem yapılmalı ve onlar korunmalıdır ki, kuvvetlenme imkânı bulabilsinler. Bu hususta her biriniz ayrı, ayrı dikkatli olacaksınız. Yerli halk bize Allah'ın emanetidir. Onları daima koruyacak ve onlara kimsenin zulmetmesine müsaade etmeyeceksiniz.'' İşte Osmanlı adaletinin en güzel örneği idi bu… Yıl 1878: '' Gittiler Ama Bir Gün Gelecekler. O günleri Biz Göremeyeceğiz. Ama Sizler Göreceksiniz. '' Son Osmanlı ada topraklarını terk ederken, 50 bin Şehit'in yattığı o kutsal vatan topraklarını emanet alan yaşlı Türk'ler torunlarının kulağına böyle fısıldıyorlardı: '' Bir gün mutlaka gelecekler.'' 307 yıl ne kadar çabuk ve ne kadar entrikalarla dolu olarak geçmiştir!.. Artık Kıbrıs semalarında Şanlı Sancağımız dalgalanmamakta ve o yıllarda okullarda yaşa kıralımız diye İngiliz Marşları okutulmaktadır! Kıbrıs adası İngiltereye üs olarak verilmiştir. Karşılığında Osmanlı'nın İmparatorluk hakları ve ada Türklerini İngilizler koruyacaktır! Mondoros Mütarekesi imzalanırken Loyd George, Yunan elçisine şöyle demiştir: '' Gladstone, ismini İyon adalarına bağladı. Ben de adımı Kıbrıs'a bağlamak istiyorum..'' Bu nasıl bir tezattır? Tam bir İngiliz oyunu! Daha sonra İngilizler, İtalyanlar Rodos'u Yunanlılara verirse Kıbrıs'ı da Yunanlılara bırakacaklarını vaat etmişlerdir. Kıbrıs'ın ilhakı için İngiliz ve Yunan oyunları tarih boyunca sahnelenmiştir… Osmanlı İmparatorluğunun Birinci dünya savaşında İngiltere blokuna karşı Almanya safında harbe katılması üzerine; 1878'de Osmanlılar ile imzaladıkları Berlin antlaşmasına rağmen İngiltere, tek taraflı olarak bu antlaşmayı hükümsüz bırakmış ve 5 Kasım 1914'de Kıbrıs adasını ilhak etmiştir. İkinci Dünya savaşının ardından 16 Şubat 1951 tarihinde Yunan Başbakanı Venizelos İngiltereye başvurarak, Kıbrıs'ın ilhakını istemiştir. Böylece adanın ilhakı yolunda, Yunanlılar tarafından ilk resmi talepte bulunulmuştur! Bu ilk resmi talep, haklı olarak Türkiye'de büyük infial uyandırmış ve Kıbrıs'ın, Türk Milletinin bir Milli Dava olması olmasının ilk temelleri bu tarihten itibaren atılmıştır... Özellikle 1950-1954 yılları arasında Siyasilerin yeterli hassasiyet göstermemelerine rağmen! Türk kamuoyunda giderek artan bir milli şuur oluşmaya ve Kıbrıs davasına sahip çıkılmaya başlanmıştır. Artık Kıbrıs Türk'lerinin sesi daha gür çıkmaktadır. Çünkü Anadolu'nun gücü arkalarındadır. Lefkoşa'nın Türk'ler tarafından işgalinin yıl dönümünde, Kıbrıs Türk Birliği adına konuşan Osman Örek; Kıbrıs Rum Lideri başpapaz Makarios'un Kikku manastırında ki hezeyanlarına karşılık şu beyanatı veriyordu: '' Makarios ve onun etrafında toplanan Rum'lar artık yalnız Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakından değil, fakat İstanbul'da ki Ayasofya camiine çan asacaklarından da bahsetmeye başlamışlardır! Kıbrıs Türk'leri bugün işte bu gibi kuş beyinli, kör, hunhar adamların tazyiki altında yaşamaktadırlar. Fakat yakın bir gelecekte; ' Bayraktar ' bu surlara Şanlı Bayrağımızı nasıl çekmişse, bizde Kıbrıs'ta Türk hâkimiyetini yeniden kuracağız…'' Rahmetli Örek, 1974'de temelleri atılan K.K.T.C'nin kuruluşunu yıllar önce bu söylemi ile dile getirmişti sanki… Ama o yıllarda yakılarak güçlenen Türklük ateşinin 24 Nisan 2004 yılında Annan planı ile söndürülmek isteneceğini, binlerce Şehit verilerek vatan yapılan bu toprakların bir gün gelecek masa başında Rum'a tekrar iadesi için pazarlık konusu yapılabileceğini hiç bir zaman düşünmemişti… 50'li yıllarda şu üç konu öne çıkmıştır: 1- 15 Ocak 1950'de Rum kilisesinin de tüm gücüyle desteklediği ve Rum Kominist Partisi AKEL'in de önemli bir rol üstlendiği ENOSİS plebisitidir! Bunun amacı Rum halkının vazgeçilmez hedefinin adayı Yunanistan'a ilhak etmek olduğunu dünyaya göstermektir! Bu plebisite kiliselerde katılan Rum'lar ENOSİS için evet, hayır oyu kullanmışlardır. 29. Ocak. 1950 de açıklanan sonuçlara göre Rum'ların % 96'sı tercihini ENOSİS' TEN yana koymuştur. 2- 1955 yılının başlarında Grivas adlı Yunan Albayı gizlice Kıbrıs'a çıkarak EOKA. adlı yer altı terör örgütünü kurmuştur..Amaç adada ki Türk'leri Kıbrıs'tan tamamen silmektir. Bunu gerçekleştirmek içinde Yunanistan yıllar boyunca adaya silah ve patlayıcı sokacaktır.1.Nisan. 1955 tarihinde bu terör örgütü EOKA, başpapaz Makarios'un izniyle İngiliz'lere ve Kıbrıs Türk'lerine karşı ayaklanarak silahlı eylemlere başlamıştır. Hedef Türk'lerin yok edilmesi için hazırlanan Akritas planını uygulamaktır. 3- ENOSİS'i gerçekleştirmek için kurulan ve adada da tek bir Türk kalmayıncaya kadar savaş yemini eden EOKA terör örgütünün önünü kesmek, Kıbrıs Türk Halkını koruma altına almak ve ada ile Türkiye arasındaki en azından psikolojik bağlantıyı kurarak Kıbrıs Türk'lüğü davasına sahip çıkmak ve de Türk Halkının Kıbrıs'ta var olabilmesi için silahlı bir direnişin gereksiniminden doğan Türk Mukavemet Teşkilatı ( T.M.T) 1 Ağustos 1958 tarihinde resmen kurulur..T.M.T, EOKA'ya karşı Kıbrıs'ta biz de varız ve var olmaya devam edeceğiz diyen Kıbrıs Türk Halkının yer altındaki sesi olarak çalışmaya başlamıştır.. Bakınız! T.M.T döneminde Kıbrıs'ta Bayraktarlık yapmış olan efsane komutan BOZKURT bu muhteşem kuruluş için neler söylemiştir: '' Hem görürüm, hem görmem Uykudaki göz gibi, Hem dururum, hem yürürüm Üzengideki ayak gibi, Hem varım, hem yokum Gül suyundaki koku gibi. Hem susarım, hem konuşurum Kitaptaki yazı gibi… '' İşte bu efsane teşkilatın ateşlediği Türk'lük ruhuyla bütünleşen Kıbrıs Türk Halkı'nın kahramanca direnişi sonucunda ve 16 Ağustos 1960 da Kıbrıs Türk Halkının da Anayasal kurucu ortağı olduğu Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Rum'lar tüm gayretlerine rağmen ENOSİS'e ulaşamamışlar; Makarios Cumhurbaşkanı, Dr.Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı yardımcısı olmuştur. 1963 yılı, yaşlı dünyamızın yaşayabileceği en acı olayları yaşamıştır!.. Hem de Hristiyan âleminin en kutsal günü olan Noel'de! Kıbrıs tarihine vahşet Noel'i olarak girecek olan bu acı günde Rum'lar Kıbrıs Türk Halkını yok etmenin ilk provasını yapmışlardı! Tarih 21 Aralık 1963'ü gösteriyordu! Akritas planı uygulanmaya başlamıştı! 3 gün içerisinde 24 masum Türk öldürülmüş ve 40 Türk'te yaralanmıştı… 103 Türk köyü yakılarak yerle bir edilmiş ve buralarda yaşayan Türk'ler evlerini, topraklarını, mallarını Rum'a terk etmişler; hayatlarını kurtarabilmenin, göç'lerin acısıyla dolu bir yaşam mücadelesinin verilmesi ile karşı karşıya kalmışlardı. Ama Rum'lar, karşılarında Kıbrıs Türk'ünün büyük bir direnişini bulmuştu. Bu Mücahit toplum bir volkan gibi püskürerek, Türk insanının atalarından gelen tüm özel niteliklerini sergilemişler, Kıbrıs'ta ki Türk'lük ateşinin sönmemesi için kadın, yaşlı, çocuk demeden kendi istiklal savaşının mücadelesine başlamışlardı. Bu mücadelenin önderliklerini Sn. Dr. Küçükle birlikte Sn. Denktaş yürütüyordu… Ve… 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtına kadar geçen 11 yıl! Bu süreç, Kıbrıs Türk'ünün ada da ki var oluş mücadelesinin kahramanlık destanını anlatır. Kıbrıs Türk Halkı bu yokluk yıllarında; Rum'un ve Yunan'ın her türlü entrikasına, baskısına göğüs gererek, aynen Anavatanı Türkiye'nin Anadolu'da yarattığı, tüm mazlum halklara örnek olan bağımsızlık destanının bir benzerini de ata yadigârı Kıbrıs Topraklarında yaratmıştır. Bu destanın yaratılmasında vatan evlatlarının kanı ve analarımızın gözyaşları vardır. Tarih 20 Temmuz 1974 Cumartesi, Saat 05 00! ( İnsan, yaşamının en başından itibaren onuru ve hakları olan varlıktır. İnsanı diğer canlılardan ayıran fark, onurudur. Kendi onurunu koruyan insanlığında onurunu korumuş olur. İmmanuel Kant ) Evet insanlık onuru için Türk'lüğün onuru için Kıbrıs'taydık artık..TRT 'den Başbakan Bülent Ecevit heyecandan titreyen sesi ile tüm dünyaya sesleniyor ve şunları söylüyordu: ''Türk Silahlı Kuvvetlerimiz indirme ve çıkartma harekâtına başlamış bulunuyor. Paraşüt birliklerimiz Kıbrıs semalarına inmeye, çıkartma birliklerimiz Girne kıyılarına çıkmaya başlamıştır. Allah Milletimize bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türk'lere değil, Rum'lara da barış getirmek için Adaya gidiyoruz.'' 19 Temmuz 1974 akşamını yaşayan Kıbrıs Türk'ünün heyacanla Anavatanını bekleyişini, bakınız Kıbrıs Milli Davamızın Efsane Lideri Sn. Denktaş nasıl dile getirmişti: '' Kıbrıs'ı Yunan yapabilmek için son adımlar süratle atılmaya başlanmıştı, diyordu Denktaş; Yunan subaylarının karargâhlarında duruma hâkim olduktan sonra Türk'lerin imhasını öngören günlük emirler vardı. Yabancı muhabirler Türk'lerin topyekûn öldürüleceklerini Rum gençlerinden öğrenmişlerdi. Emir buydu, arzu buydu: Kıbrıs'ta Enosise hayır diyecek bir tek Türk kalmamalıydı! Mağrur Rum, başı göklerde Yunan subaylarının idaresinde Kıbrıs'ı Yunanistan'a vermek için harekete geçmişti. Gözler Anadolu'daydı. Saatler geçiyor, güneşin batışı takvimden bir günü daha alıp götürüyordu. Ankara! Ankara! Neredeydin? Erenköy'den de böyle seslenmiştik; hep son anda gelerek bizi kurtarmıştın! Mücahitler tırnakları ile kazıyorlardı mevzilerini. Son kale, son mezar veya hürriyet rüzgârında dalgalanan Bayrak olacaklardı hepsi de. Anadoludan ümit rüzgârları esiyordu. Ecevit Londra'daydı. Gözler Toros'larda, Ecevit Ankara'da. Gözler Toros'lar da. Ve 19. Temmuz akşamı: ' Yarın sabah geliyorlar Denktaş Bey!' T.C Büyükelçisi Asaf İnhan Bey ve Bayraktar'la beraberiz. Ağlıyoruz. Yarın sabah şafakla gelecekler. Konuşan Türkiyem'dir. Anavatanım'dır. Anadolu'dur. Ve şafak söküyor. Radyodan kendi sesimi dinliyorum marşlar arasında! Gözler Girne dağlarında. Beşparmaklarda doğan güneş bugün bambaşka! Ve gökten paraşütler yağıyor, deniz donanmanın topları ile inlerken…Geldiler. Tanrıya çok şükür, geldiler. Halkın sevinci, Bayraklar daha güzel artık. Kuşlar daha şen, insanlar daha sıcak. Kurtulduk artık.'' Sonuçta kan ve gözyaşı yepyeni bir Türk Devleti yaratmıştı. Önce 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983 tarihinde ise K.K.T.C ilan edildi..Kıbrıs Türk Halkı 1571 tarihinden kendi müstakil devletlerini kuruncaya kadar geçen 412 yıllık süreçte, Türk Oğlu Türk olarak kalabilmenin ve Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olmanın bedelini maddi ve manevi olarak tamamen ödemiştir. 33 yıldır yaşattıkları bu devlet onlara analarının ak sütü kadar helaldir. Ancak ne olduysa 3 Kasım 2002 tarihinde olmuştur. Zira Türkiye'de AKP'nin genel seçimleri kazanması ile birlikte, Kıbrıs'ta yıllardır sürdürülen politikalarda değişimler olabileceği sinyalleri gelmeye başlamıştır! 4 Kasım 2002 tarihinde AKP lideri R.T. Erdoğan Kıbrıs'ta Belçika modelini önermiştir. 19 Kasım 2002 tarihinde yeni hükümetin Dış İşleri Bakanı Yaşar Yakış AB'den müzakere tarihi almak karşılığında Kıbrıs'ta taviz verilebileceğini söylemiştir! 21 Kasım 2002 tarihinde ise AKP lideri R.T. Erdoğan Dublin'de verdiği demeçte Kıbrıs'ta şahin olmayacağız diyordu… T.C'nin 50 yıldır sürdürdüğü Kıbrıs Milli Politikasında değişim mi başlamıştı? Bu söylemler, Türk insanının duymaya alışık olmadığı şeylerdi! Bu değişim, aynı zamanda ada da Kıbrıs Türk Halkının varoluş mücadelesinde davanın ve halkın liderliğini üstlenmiş; dış politikada konunun savunulmasına ömrünü vermiş olan Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş'ın elini zayıflatan kartlar olarak da yakın tarihimizde ki yerini alıyordu… Bu söylemler Rum kesiminde büyük bir ilgi ve memnuniyetle karşılanıyor, BM. Genel Sekreteri Annan'ın 2 yıl sonra ortaya koyacağı ve kendi adını taşıyacak olan plan'a da pozitif bir zemin hazırlıyordu! Kime karşı? 'Kıbrıs Türk'tür Türk Kalacaktır.' sloganını siperlerde kurşun sıkarken haykıran Sn. Denktaş'a karşı! 17 Aralık 2004 tarihinde Türkiye'nin AB görüşmelerinin başlangıç tarihi olarak belirlenmesi uğruna Kıbrıs Milli Davamızın çözümü için BM'in dışında yeni bir oluşumu daha karşımıza alıyor ve hiç bir yetki ve sorumluluğu olmamasına rağmen, bu tarihten sonra ne yazık ki Türkiyenin yapacağı görüşmelerde, Kıbrıs konusunda her türlü tavizi vermelisiniz deniyordu! Bu yeni Hristiyan kulübünün adı Avrupa Birliği idi… 29 Temmuz 2005 tarihinde ise Türkiye'de ki hükümet imzaladığı Ek- Protokol ile Rum yönetimi, 12 Eylül 1963'de imzalanan'' Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ortaklık yaratan Ankara Anlaşmasına dâhil edilmiş olunuyordu! 24 Nisan 2004 Annan planı döneminde yaşananlar! Halk oylamaları sonuçları! Kıbrıs Türk Halkına oynanan oyunlar! Yerine getirilmesi asla mümkün olmayacak vaadlerin verilmesi! K.K.T.C Kurucu Devlet Başkanı Sn. Rauf R. Denktaş'ın, Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmayarak; bu göreve yenilikçi zihniyeti temsil eden CTP'nin parti başkanı, M.A.Talat'ın seçilmesi! CTP'nin yeni parti başkanı Sabit Soyer'in Başbakan oluşu! Rum kesiminde de lider değişimi sonucunda, Birleşik Kıbrıs için yola çıktığını söyleyerek, dünya kamuoyunun her zaman olduğu gibi tüm desteğini arkasında bulan Hristofyas'ın Rum Toplumunun yeni lideri oluşu. Ayrıca lideri olduğu AKEL partisinin de uygulamış olduğu politikalara sıcak yaklaşımlar sergileyen CTP'nin de birleşme konusunda benzer politikalar uygulaması, aynı ideolojiyi paylaşmaları! Yeni liderlerin çözüm adına başlattıkları müzakereler sürecinde yaşanan teslimiyetçi politikalar! 19. Nisan. 2009 tarihinde K.K.T.C'de yapılan erken genel seçim sonrasında; Kıbrıs Türk Halkının ezici oy tercihi tercihi ile CTP-ÖRP iktidarının seçim sandığına gömülmesi sonrasında; UBP'nin tek başına iktidara gelmesi ve Sn. Eroğlu'nun Başbakan olarak göreve başlaması. Yukarıda sıraladığım olaylar; Kıbrıs Türk Halkının adada ki yaşam mücadelesinde cereyan eden gerçeklerin ta kendisidir… Bu gerçeklerin yaşanmadığını hiç kimse söyleyemez! Birileri inkâr etse, tarih sayfalarından silmeye çalışsa bile, tarihin bizzat kendisi affetmez! Sevgili Kıbrıs Türk'ü, Sevgili Gençler: Bu gün ise gelinen bu noktada hedeflenen gerçek: Birleşik Kıbrıs adına senin egemenliğinden, kimliğinden ve devletinden vazgeçmendir! 42 yıl önce kan ve can bedeli ödeyerek vatan yaptığın bu topraklara 110 bin Rum'un yeniden dönmesi, senin yeniden göçmen olman demektir! 1960'lı yıllarda Rum'un esaretinden, toplu kıyımından kurtulmak için güneyde bıraktığın ata yadigârı topraklarının bu süreçte esamesi dahi okunmamaktadır! Bu nasıl bir müzakere sürecidir ki! Senin geleceğine şekil verenler, hiç bir konuda sana bilgi dahi vermeden karar verebilmekte ve ben yaptım oldu zihniyetini bir türlü terk etmemektedirler! Bu süreçte; AB'nin bilinen komiserleri! Kıbrıs'tan Türk askerini çıkartmak için her türlü yola başvurmayı kendine vazife edinmiş olanlar; Kıbrıs AB üyesidir, garantörlüğe ihtiyacı yoktur o halde Türkiye'nin garantörlüğü kabul edilemez derlerken… Bu kafadan bacaklılar; GKRY bulunan binlerce Yunan askerinden, subayından, 'Yunanistan'dan Ege Adalarından' Rum kesimine gelip de yerleşen 'Rum Yerleşiklerden', Rum kesimindeki giderek artan silahlanmadan nedense hiç söz etmezler! Kıbrıs Milli Davası Türk Milletinin davasıdır. Bu davanın kırmızıçizgileri, halen geçerli olup; bu çizgiler; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Yüce Meclisince kabul edilmiş şekliyle aynen muhafaza edilmektedir! İnancım odur ki; Büyük Türk Milletinin, onun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkının onaylamadığı çözüm modeline de Yüce Meclisimiz de 'Evet' demeyecektir. Atilla ÇİLİNGİR. www.atillacilingir.com www.biyografi.info/kisi-atillacilingir