Soğuk olur yakınırız... Sıcak olur yakınırız. İnsanoğluna yaranılmaz. Sıcaklık şu kadar derece oldu diye, ortalığı ayağa kaldırırız. Oysa, çalıştığımız yerde serinletici aygıtlarımız var. Evimizde isek teknolojinin nimetlerinden yararlanırız. Bir dostumuzla buluşup, çay içtiğimiz yerde de bu olanaklardan yararlanırız. Bütün mesele, sokakta iki adım yürürken çekilen sıkıntıda mıdır? Bir işe olumlu yanında baksak. Örneğin, bizim yörelerden daha sıcak olan bölgelerde, depremzedelerin durumlarını bir düşünsek. Sıcağın yanında, konaklamada sıkıntıları olan, su bulamayan, günlerce banyo yapamayan depremzedelerin durumlarını kafamızda canlandırsak. Şubattan bu yana, halen kalıcı konutlara yerleştirilemeyen depremzedeleri artık hatırlamaz olduk. Ülkeyi yönetenler, onları oralarda kaderleriyle baş başa bıraktılar. Ne yerler ne içerler kimsenin umurunda değil. Deprem gerçeğiyle yüzleşemeyen bir ülkede, on binlerce kişi ölüyor, daha fazlası yaralanıyorsa, bizim buralarda uyku uyumamamız gerekir. Hani derler ya, "herkes engelli adayıdır" diye. Onu, "herkes depremzede olabilir" diye okusak. Doğanın dengesini bozan biziz. Ormanları cayır cayır para uğruna kesen biziz. HES'leri yapıp, iklimin değişmesine neden olan biziz. Ekolojik dengenin bozulmasının bu sıcaklarda payı olduğunu kavramamız çok mu zor? Orman bakımından çok fazla zengin olmayan ülkemizde, filizleri, fidanları bile paraya çevirme siyaseti nasıl, bir iştir? Çevreyi hor gören, havayı kirleten sanki uzaydan gelenler. Bunların hepsini bizler yapıyoruz. Çok kazanma hırsımızın önüne geçemediğimiz için bunları yaşamamız gayet olağandır. Çevrecilere değer vermiş olsak, onları dinlesek, önerilerini yerine getirsek kötü mü olur? Denizleri doldurup, havaalanı, sahil yolu yapanlar bizleriz. Çünkü, bunlar kolayımıza gelen işler. Her yere AVM kondurmak, dere yataklarına binalar yaptırmak akıllı bir iş gibi görülüyor. O yüksek yüksek binaların, rüzgârı kestiğini, beton yapılan her yerin sıcaklığı yükseltip bunaltıcı hale getirdiğini bilemeyecek denli aptal mıyız? Milyarlarca liraya mal olmuş ve on yıllardır hizmet veren havaalanlarını Millet Bahçesi yapma uğruna yıkıp, kuş yollarına yeni havaalanları yaparak neyi ispat etme peşindeyiz? Gelelim, oralardan buralara... 13 haneli Bük Köyünü, Karabük'ün ilk sanayii kentlerinden birisi haline getiren Demir Çelik İşletmeleri (Kardemir) dışında, istihdama binlerce katkı sağlayan bir devlet yatırımı yapma yerine, devasa bir alanı Millet Bahçesi'ne dönüştürmek neyin kafasıdır? Millet yatsın, kalksın yuvarlansın demekle ne amaçlanmaktadır? Kaldı ki, şurada üç beş yıl önce, bu fakir milletin milyonlarca lira parası Kent Meydanı adı altında beton yığınına dönüştürülen alana harcanmışken, sil baştan yeni masrafları kapı açmak akıllıca bir iş midir? Üretime ve istihdama dönük işler yapmak yerine, incik boncukla uğraşmak siyaset değildir ve ülkeye de kazandıracağı bir şey yoktur. Bunları boş verelim, havalar çok sıcak... Bunaltıyor değil mi insanları? Peki deprem bölgesindeki insanlarımız ne yapıyorlar dersiniz? Yakınıp duracağımıza, bir mum da biz yakıp, sorunlara çözüm arasak iyi olmaz mı?