TV lerde kadrolu eleman gibi her gece boy gösteriyorlar. İsimlerinin altında hukukçu yazıyor. Ülkede 84 hukuk fakültesi var. Bunlar her yıl on bin civarında mezun veriyor. Mecliste bile, meslek gruplarına baktığımızda 1.sırayı avukatlar alıyor. Ülkede eğitim kökenli onca bilim insanı varken, avukatlardan Mili Eğitim bakanlarımız bile oldu. Bu kadar hukukçuya ihtiyaç var mı? Kesinlikle hayır. Ülke ihtiyacı gözetilmeden, nitelik yerine nicelik gözetilerek açılan fakülteler, tüm meslek gruplarında olduğu gibi bu mesleğinde kanayan yarasıdır. Plansız, programsız eğitim sistemi ülkenin en büyük sorunlarının başında geliyor. Sadece hukuk fakültesi mezunları da değil. Sokaklar işsiz genç mühendislerle dolu. Meslek guruplarına göre ülke ihtiyacı belirlenmediği için gençlerimiz ziyan oluyor. Geçmişte üniversite mezunlarının iş bulma sorunu yoktu. Şimdi öyle mi? Beğenmediğimiz eski Türkiye'de; Devlet Planlama Teşkilatı ( DPT) vardı. 5 yıllık kalkınma planları yapılırdı! Devlet orta ve uzun vadeli stratejiler geliştirir, yatırımlarını öncelik sırasına koyardı. 1960 yılında kurulan DPT 2011 yılında kapatıldı. DPT; ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırmak için kurulmuştu. 1960-2001 yılları arasında hayli de yararlandık. Sonra mı? 2011’de Kalkınma Bakanlığı olarak yeniden organize edildi, 2018’de ise Kalkınma Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı’nın Bütçe ve Mali Kontrol Müdürlüğü birleştirilip Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na dönüştürüldü.! Strateji geliştirme konusunda başarılı işlere imza atılıyor. Benim dikkat çekmek istediğim konu; ülkenin ihtiyacını dikkate alarak eğitim planlaması yapmak. DPT bu planlamayı yapıyor muydu? Açıkçası bilmiyorum. Fakat, o dönemlerde üniversitelerimiz şimdi olduğu kadar ihtiyaç fazlası mezun vermiyordu. Konumuza dönersek, ülkedeki avukat sayısı; neredeyse iki yüz bine dayandı. Sektördeki pastadan pay kapmak için büyük mücadele veriyorlar. Mesleğin kaymağını yiyen, astronomik rakamlar kazanan isim yapmış çok sayıda avukatın yanısıra açlık sınırının da altında kazanarak, yaşam mücadelesi veren on binlerce avukatın varlığı da bir gerçek. Meslekte isim yapmak, tanınmış olmak çok önemli. Bunun yolu da TV'lerden geçiyor. Avukatlık mesleğinde çok önemli olan bir şey daha var! Türkçe yazım ve konuşma diline, hukuk diline tam hakimiyet. Bu konuda da sıkıntı var. TV lerde; biryerlere yaranmak için yırtınan hukukçuları(!) ibretle izliyoruz. Hukukçu taraf olur mu, güce tapar mı?! Birbirlerinin sözünü kesmeden, karşılıklı tartışmayı bile beceremiyorlar. Üstelik isimlerinin önünde prof, doçent gibi unvanlara sahipler.TV'lerde kendini göstermek bunlar için çok önemli. Çünkü piyasaları bu şekilde yükseliyor. Hukukçu değilim ama şunu iyi biliyorum; Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir ortamda hukukun üstünlüğünden söz edemezsiniz. Bu iki kavram birbirinden ayrı düşünülemez. Aksi halde orada geçerli olan; çifte standart ve güçlünün hukukudur. TV lerin kadrolu hukukçuları bu konuda ne düşünüyor acaba?