''Yürü derler, yürü derler açlığa yürü derler. Kara elmas tabut olmuş, gerekirse ölün derler. Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler dost. Yalanlara artık sabrım yok… ( Grup Yorumdan 'Madenci' dizeleri…) Hava kurşun gibi ağır Soma'da… Yazımı hazırladığımda 284 canımızı bırakmıştık, 'O Maden Mezarlığında.' '77 Milyon Tek Yürek' , 'Yüreğimiz Yanıyor', 'Acımız Büyük', 'Ulusça Başımız Sağolsun', 'Kara Gün', 'Göz göre, Göre Can Verdiler!' Ve daha birçok flaş manşet… Gazetelerin ön yüzü simsiyah, televizyonların görünen yüzlerinde ise; siyah bir kurdele… 'Kömürün yaktığı canların ateşi', bir kor gibi düştü yüreklerimize. Ama asıl ateş, düştüğü yeri yakıyor yine. Kader mi? İhmal mi? Teslimiyet mi? Bir avuç kömürün bedeli, bir can ile ödenir mi? Kapkara bir bulut çökmüş Soma'nın üstüne. Bakan gözler acılı, solunan her nefeste öfke var. Bu kapkara bulutun içinden çıkan her cansız beden, yeni bir çığlık, yeni bir acı ekiyor yüreklerimize. Hava kurşun gibi ağır Soma'da… Madenin aldığı canların, canı evlatların; eşlerin, anaların, babaların, kardeşlerin, ağabeylerin, akrabaların, aynı madene inen arkadaşların içi yanıyor. Milletimizin kalbine düşen bu kor ateş; aklımızı, yüreğimizi kökünden söküp alıyor. Hava kuşun gibi ağır Soma'da… 'Maden Şehitlerimizin' aziz bedenleri, bir soğuk hava deposunda dizilmişler sıra, sıra. Hepsinin yüzü mahzun, hüzünlü; hepsi bir melek olmuş,
az sonra uyanacaklarmış gibi derin uykuda. Geride bıraktıkları canları, umutla bekleşiyorlar Soma'daki 'O Maden Mezarlığının' çıkış kapısında. Hava kurşun gibi ağır Soma'da… Yürekler yanıyor, tepkiler sarmış her yanı, vicdanlar sorguluyor bu yangın yerine dönen 'Maden Mezarlığını'..! Cansız bedenler madende kalmış, 'Devlet Ricali' tam kadro yerini almış… Hepsinin ağzından çıkan şey aynı: '' Ne gerekiyorsa yapılacak, her şey incelenip ortaya konacak.'' Acılı yürekler, sorgularcasına dinliyor bu sözleri; ' Madem yapılacak gerekenler vardı da, neden bugüne kadar yapılmadı diye? ' Devlet ricali de üzgün Şehitlerimize, cansız bedenlerin ardında kalan her canının, acısını paylaşıyorlar yüreklerinde. Hava kurşun gibi ağır Soma'da… Canlar yanıyor, yürekler kanıyor, her bir can tepkili; her birinde ayrı bir acı ama paylaşılan kaderler hep aynı. Feryatlar yükseliyor her bir yürekten, canlar yanıyor; bir umut olur diye sesleniyorlar Başbakanına, Bakanına, hatta kimi kravatlı görseler ona… Kimi evladını soruyor:'O Maden Mezarlığında mı kaldı?' Kimisi soruyor: 'Cansız bedenleri hangi morg aldı? Hava kurşun gibi ağır Soma'da… Tepkiler yükseliyor, cansız bedenlerin ardında kalan canlardan. Protesto ediyorlar, her birinde aynı feryat aynı acı. İşte o an, öylesine bir görüntü yansıyor ki! Soma'dan ülkenin acılı yüreklerine, acıyla bakan gözlerine: 'Yerde yatan genç bir adam, başında iki özel harekatçı polis ve çaresiz bedenine vurulan tekmeler..!' Belli ki tepki göstermiş bu genç adam tüm çaresizliklere, özgürce kullanmış bu tepkisini, o meydandaki devlet ricaline. Ama bu tepkinin karşılığı bu mu olmalıydı? Bir yumuşak söylem, bir güzel bakış bile; o acılı yüreğe çare olamaz mıydı? Ancak ne çare? 'Acının tekmelendiği o an', bir daha unutulmamacasına kazındı belleklerimize. Kim yaptı, neden yaptı? Hiç önemi yok artık. Vicdanları kanatan bu görüntüye sebep olan o kişi, kısa bir süre sonra unutulacak ama Soma'da 'acıya atılan bu tekme', hiçbir zaman unutulmayacaktır. Hava kurşun gibi ağır Soma'da… Bir, bir çıkıyorlar 'O Maden Mezarlığından' ama her birinin bedeni cansız. Üzüntünün, feryatların, ağıtların sesi kısılmış; gözler kan çanağı gibi… Acıların uğultusu, vicdanların kanayan yarası, bir de tekmelenen acının, o acımasız görüntüsü kalmış Soma sokaklarında. Bu görüntünün acısıyla, yanarken yüreğimiz; şimdi de bir marketin girişinde atılan 'bir tokat görüntüsüyle', bir kez daha sarsılıyor yeniden vicdanlarımız. Neden, niçin? Bu hak mıdır? Yaşanan tüm acıların karşılığı tekme, tokat mıdır? Ama öylesine bir görüntü daha yansıyor ki, ülkemin acıyla bakan gözlerine. Az önce ölümün karanlığından çıkıp, gecenin zifirini aydınlatan bir çift aydınlık göz. Her yanı kömür karası. Yaşama sarılmış, ağabeyinin kollarındaki bu cesur yüreğe, acil yardıma koşuyor ambulansın sedyesi ile doktoru. O ürkek, o mahzun, o emeği öpülesi cesur yürekten cılız, ürkek bir ses duyuluyor: '' Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin.'' Be hey güzel yüzlü, cesur yürekli Murat Kardeşim, kömür karası elleri öpülesi emekçim; Bu facia yaşanmış; senin işvereninden, patronundan bir tek özür, bir baş sağlığı mesajı dahi duyulmamışken Soma'da, sen bir insanlık dersi daha verdin tüm o ayıplı uygulamalara; Devlet malına olan hassasiyetinle, senden sonra o sedyeye baş koyacak insanlar kirlenmesin diye. Hem de acıların tekme, tokat hı rpalandığı Soma'nın; o hüzünlü gecesinde. Soma'da hava kurşun gibi ağır… Ateş düştüğü yakıyor; biz ne yazsak, ne söylesek hepsi