blank
Fikret Gökçe tarafından
03 Aralık, 2019 08:59 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:12
A+ A-

ESKİPAZAR’IN GELECEĞİ PANELİ’NİN ARDINDAN

02 Aralık 2019   blank 30 Kasım Cumartesi günü değerli dost ve kardeşim Mehmet Emin ASLAN’ın daveti üzerine başkanı olduğu EKODER’in düzenlediği “ ESKİPAZAR’IN GELECEĞİ” konulu panele katıldım.   1 Nisan 1946’da ilçe olan bu güzel yöremizin Ankara- Zonguldak demiryolu yapılırken bir yabancı tarafından 1935 yılında çekilen, tarihsel bir belge olarak muhafaza ettiğim yukarıdaki fotoğrafını bir gün önce gönderdiğim Sayın ASLAN bunu sosyal medyada yayınladı ve panelin uygun zamanlarında bir yansı olarak katılımcıların görmesini sağladı.   Panel çok yoğun bir programla ilginç ve önemli konuları içeriyordu. Konuşmacıların özenle seçilmiş olması, mevcut durumun, sorunların ve çözümlerinin ortaya konması ve hele salonu tıklım tıklım dolduran izleyicilerin ilgileri gerçekten güzeldi.   Panelin başlamasından bir saat önce ulaşmama ve programın bitişiyle hemen Ankara’ya dönmeme karşın, bazı eski dostlarla karşılaşmanın, kısa da olsa sohbet edebilmenin ve edindiğim yeni bilgilerin  mutluluğuyla ayrıldım Eskipazar’dan. Özellikle Prof. Dr. Hasan ÇELİK, Prof. Dr. Baki ERDOĞAN, Naim YAMAN, İsmet ÇALOVA, Emin DEMİR, Hakkı ÖZDEK, Yılmaz YILDIRIM ve Yatırım-İş Sendikası eski Başkanı Satılmış EBİK’le karşılaşmak ve anılarımızı paylaşmak ayrı bir güzellik oldu benim için. Bütün panel süresince konuşmacıları daha dikkatli bir şekilde izleyebilmek amacıyla  Sayın EBİK’le en arkalarda bir yere oturmuş ve 5-6 saat boyunca yerimizi hiç değiştirmemiştik.   16 Eylül 1981’de Karabüklülerin Milli Eğitime kazandırdıkları ülkemizin  ilk zihinsel engelliler okulunun inşasını DÇ İnşaat Müdürlüğü’ne bağlı, Yatırım-İş Sendikası üyesi olan 40 emanet işçi ile yapmıştık. Ne yazık ki; alanında Türkiye’nin ilk okulu olan bir müze olarak kullanılabilecek bu okul da Karabük’teki bir çok değer gibi yıkan-yok eden bir zihniyet tarafından geçen yıl yıkılmıştı. 12 Eylülden sonra bir gün Ankara’ya gitmiştik Satılmış’la., Cumhuriyet Gazetesi’nde Rahmetli Uğur MUMCU’ya bir dosya vermiş, sohbet etmiş ve kahvesini içmiştik. Kayabaşı Mahallesi’nde bir büro açan ve başvuranları ücret karşılığında Demir-Çelik Fabrikaları’nda işe yerleştireceğini vaad eden SANTES isimli bir firmayla ilgili bir dosyaydı bu. Ülkemizde “Taşeron” diye adlandırılan belki de ilk uygulamaydı bu yapılan ve Rahmetli MUMCU bu konuyu “KÖLE TİCARETİ “ başlığıyla köşesinde işlemişti.   Saat 13.30’da EKODER Başkanı Mehmet Emin ASLAN’ın açılış konuşmasıyla başlayan panelin 1.oturumunu Prof. Dr. Hasan ÇELİK yönetiyordu. İlk panelist olarak söz alan ASLAN dernek hakkında bilgi verdikten sonra kuruluş amaçlarını anlattı. Eskipazar’ın sosyal ve ekonomik kalkınmasıyla ilgili sahip olduğu tarımsal, turistik, kültürel, doğal, tarihi, ekolojik ve ticari potansiyelleri ortaya koyarak, bunları tanıtarak bu konularda projeler geliştirmeyi amaçladıklarını belirtti. Kadınların sosyal statülerini güçlendirmek, karar süreçlerindeki etkilerini  artırmak, yaşlı, engelli, kimsesiz vb. dezavantajlı kesimlerin yaşamını kolaylaştırmak, bunlarla ilgili projeler yaparak bu konuda faaliyetlerde bulunmak gibi toplumsal ve sosyal konularda da çalıştıklarını anlattı. Eskipazar’ın sahip olduğu potansiyellere karşın bunlardan yararlanamamasının, sosyal ve ekonomik bakımdan gelişememiş olmasının üzüntü verdiğini, bu yüzden sorumluluk  aldıklarını ve bu talihsizliği değiştirmek için yola çıktıklarını sözlerine ilave etti.   1995 yılına kadar Çankırı’nın ilçesi olan Eskipazar, Karabük’e bağlanmasıyla da konumunu geliştirememiş, sahip olduğu potansiyele karşı hak ettiği düzeye erişememişti. İlçe girişindeki tabelada nüfus 6700 olarak okunuyordu. 1990’da 8560,  2000 yılında 8457 olan nüfus, bir çok ilçe büyüyor ve gelişiyorken yüksek okulun da bine yakın öğrencisi olduğu halde nasıl oluyor da azalıyor, bu seksen yıllık ilçe dışarıya niçin göç veriyordu ? Bu arada panelde yapılan konuşmalarda bu nüfusun da yüzde 60-65’ini emeklilerin teşkil ettiği belirtiliyordu.   Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarında yorgun ve yoksul bu milletin yürekleri kalkınma heyecanıyla dolu kadroları, ikinci büyük savaşın sinyalleri alınıyorken, uygarlığın vaz geçilmezleri olan demiryolunu buradan geçiriyor, hayali bile zor olan ağır sanayi projesi Demir-Çelik Fabrikalarını bu bölgeye armağan ediyorlardı. Bölgeye önemli bir istihdam olanağı ve sosyo-ekonomik değer kazandıran bu şansı Eskipazar neden rantabl kullanamadı, neden göç veren bir duruma geldi sorusunun yanıtını verebilmek için bir çok neden sıralayabilirim ama her halde bunun en doğru yanıtı sosyolojik bir araştırmayla daha net ortaya çıkarılabilir.   Demir-Çelik Fabrikaları bir çok insan gibi Eskipazarlıların bir çoğu için de sadece bir ekmek kapısı oldu. Çelik işçisi olmak dışında başka bir işkolu düşünmüyorlardı. Fabrikanın bir ünitesi veya sektörle ilgili bir birim buraya kurulamaz mıydı ? Fabrikalar kuran fabrika denilen, ülkemizin her yerine kazandırdığı eserlerle damga vuran Demir-Çelik buraya da yöre insanıyla yöreye uygun bir tesis kazandıramaz mıydı ?  Özelleştirmeden önce durdurulan DÇ Haddehaneler Müdürlüğü’ndeki 12’lik ve 16’lık haddeler çoğu kullanılmamış 900’e yakın ithal merdanesiyle hurda olarak satılmak yerine Eskipazar’a kurulsaydı çok önemli bir iş alanı yaratılırdı. Çünkü sıfıra yakın toleransla çalışan bu haddeler dekovil rayı dediğimiz raylar ile bazı demiryolu malzemelerini üretiyordu. Türkiye’nin dikey olarak yükselen her şehrinde bu raylar asansör rayı ihtiyacını karşılar, hızla gelişen karayollarında güvenlik bariyerleri ile trafik işaret direği denilen omega profilleri burada üretilebilirdi. Karabük’e başka diyarlardan sırtındaki kilimleri satmaya ya da hurda toplamaya gelip sonra demir alım satımı veya demircilik yaparak  şimdi Türkiye’nin ünlü sanayicileri arasında bulunan insanlar gibi neden olamadı Eskipazarlılar, sadece fabrikada sekiz saat çalışıp evlerinde köylerinde olmayı tercih ettiler?  Toplu iş sözleşmelerinde Eskipazar’a, Eflani’ye, Kastamonu’nun Araç ilçesine ve civar köylere vardiya aracı tahsis edildiği zaman davulla zurnayla törenler yapıldı. Bu uygulama aslında çalışanları merkezdeki gelişmelerden uzak tutmak, sanayi işçisi olduğunu unutturmak, hak ve emeğin evrensel mücadelesinin Çelik İşçisi ve Kömür İşçisi tarafından verildiğini hatırlatmamak için toprağına köyüne bağımlı kılmaktı. Bunun farkına varılamadı.   Nurettin OK gibi, Nevzat AYAZ gibi TBMM Başkanlığı, bakanlık yapmış Çankırılı siyasiler neden Eskipazar’ı üvey evlat gördüler bilmiyorum. 1970’li yıllarda Çelik-İş Sendikası,  üyelerinin ortak olacağı Çelik-İş A.Ş. adıyla bir girişimde bulunarak üyelerinin ücretlerinden kesinti yapmaya başlamış, bu amaçla çevrede halı, çelik yapı, meyve suyu, tüketim kooperatifi  vb. işletmeler kurmayı planlamıştı, başarılı olunamadı. Sırt’a, Bayındır bölgesine kurulacağı konuşulan meyve suyu fabrikası Asya adıyla Karabük’le hiç ilgisi bulunmayan Niğde’ye, Çelik Yapı Fabrikası ise Karabük sermayesiyle Gerede’ye kurulmuştu. Yöre insanı bu gelişmeyi sessizce izledi, tepkisiz kaldı, fabrikada çalışanlar için ise sahip oldukları konum yeterli oldu.   Oysa yöre kendisini geliştirebilecek, çocuklarına yeni istihdam olanakları sağlayacak önemli bir potansiyele sahipti. Çevresindeki orman varlığıyla yurdumuzun en önemli ili olan Karabük’ün bir ilçesiydi artık. Yüzde 22.3’ü orman olan ülkemizde Zonguldak’ın yüzde 56.1, Bolu’nun yüzde 59,3 olan orman varlığı Karabük’te yüzde 70 olarak karşımıza çıkıyordu. Yıllar önce orman sınırları belirlenirken komşu ilçeler Yenice ile Mengen’in neredeyse savaşacakları herhalde unutulmuştu. Eskipazar bu zenginlikten bile yeterince yararlanamadı. Yıllarca üretim yapan kereste fabrikası kapasite artırmak yerine, kent ve eğitim mobilyaları ve katma değer yaratan üretim çeşitliliği oluşturma yerine kapatılırken niçin seyirci kalındı ?   Büyük Atamıza, her Anıtkabir’e gittiğimizde “bu taşlar Eskipazar taşıdır, oradan getirilmiştir” bilgisiyle karşılaştığımızda hissettiğimiz sevinç ve gurur dışında bu zenginliğimizin de büyük bir ekonomik değer olabileceğini nedense düşünemedik. Nevşehir Kapadokya bölgesinde dağ-taş para etmektedir. Cephe kaplama ve zemin kaplama olarak kullanılan bu taşlar dağlardaki ocaklardan elde edilmekte bir çok belediye ve inşaat şirketi tarafından kullanılmakta, ihraç edilerek bölge ekonomisine önemli bir getiri sağlamaktadır. Bu panelde Eskipazar’ın sahip olduğu traverten taşının ticari öneminin ve bundan sonra bölgeye kazandıracağı getirinin vurgulanması önemli bir uyarı olmuştur. Ayrıca bölgenin önemli bir mermer rezervine sahip olduğu da bilinmektedir. Mermer deyince anımsadım DÇ’de çalıştığım yıllar grubumuzda Recep NAMUSLU isimli Eskipazarlı  bir arkadaşımız vardı. 17 Ağustos 1999 depreminde yitirdiklerimiz arasında olduğunu duymuştum. Recep, karayolu kenarına mermer denilen bölgeye konutlar yapmak amacıyla bir kooperatif kurduğunda bir çok kişi “ oraya ev yapılır mı ? “ diyerek O’nu eleştirmişti. Şimdi Karabük’e her gelişimde Eskipazar’ın en büyük mahallelerinden biri olan bu bölgeden geçerken Rahmetli Recep’i hatırlıyorum. Aslında bu gibi girişimcilere ne kadar ihtiyaç olduğu panelde bir kez daha anlaşıldı.   Panelde özellikle altını çizmem gereken üç önemli konuyu çok önemsedim ve anlatılanları dinlerken hem sevindim hem de üzüldüm. İlk olarak Hadrianapolis kazısı ile ilgili sunum yapan Dr. Ersin ÇELİKBAŞ verdiği bilgilerle bizleri tarihin 1800 yıllık derinliğine götürdü ve Eskipazar’ın sahip olduğu bu arkeolojik zenginlik konusunda farkındalık yarattı. Kazı çalışmasının yılın on iki ayı devam edeceğini söylemesi sevindiriciydi. Zira benim bildiğim kadarıyla kesintilerle sürdürülen bu çalışma Eskipazar için tarihsel araştırmalar  ve turizm açısından önemli bir kazanım sağlayacaktı. Ancak, önceki kazı ekiplerinin yaptıkları hatalar sonucu bazı buluntuların zarar gördüğünü ve bunları onarmanın çok zaman aldığını anlatması üzüntü kaynağım oldu. Bu tarihsel mirasın ortaya çıkarılmasıyla eminim Eskipazar çok şey kazanacak.  Bölgenin Safranbolu ve Amasra’ya yönelik turizm güzergahı üzerinde olması önemli bir avantaj sağlıyor. Ancak değerli eğitimci İsmet TAŞKALE’nin belirttiği gibi, bu tarihi bölgenin varlığından haberdar olup buraya gelenlerin doğal ihtiyaçlarını karşılayacakları, elini yüzünü yıkayacakları  bir yerinin olmaması bir eksiklik olarak üzüntü veriyor. Sayın Belediye Başkanı’nın bu konuyu önemseyerek bir an önce bu eksikliği gidereceğini umuyorum.   Kırsal kalkınmada kadın emeği ve kooperatifleşme konusunda örneklerle bilgiler sunan Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK Eskipazar’ın gelişmesi ve kalkınması için önemli bir kapıyı açtı. Panel sonunda Eskipazarlı bir kadının kendi yaptığı mozayik ve kozalak çalışmasıyla evinin bütçesine katkı sağladığını anlatması ve bu konu da desteklenmesi, başka kadınların da bu konuda teşvik edilmesi gerektiğini söylemesi kadın eli ve emeğinin Eskipazar’da değerlendirileceği umudunu yeşertti. Kooperatifleşme konusunda ise fazla uzağa gitmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Eskipazar çocuğu, dostluğundan onur duyduğum Gazi Üniversitesi eski Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Baki ERDOĞAN’ın bu konudaki bilgi ve deneyimiyle her türlü desteği vereceğinden eminim.   Kadın emeğinde markalaşma ve coğrafi işaretli ürün potansiyelimiz konusunda sunum yapan yöre insanı sevgili kardeşim Huriye Kayabaşı ÖZENER, adeta profesyonel bir sunucu rahatlığıyla beden dilini de kullanarak önemli açıklamalarda bulundu. Uzun zamandır ülkemizin hemen her yöresinde bu konuda çalışmalar yapan, konferans ve panellerde bilgiler sunan Sayın KAYABAŞI’nın yöremizle ilgili bu konuda anlattıkları ikinci üzüntü kaynağım oldu. Patent alma, markalaşma ve coğrafi işaretli ürünler konusunda iller arasında önemli bir yarış yaşanıyorken bizim bölgemizin bu konuda pasif kalması, hele Yenice ilçemizin konuya ilişkin hiçbir başvuruda bulunmaması gerçekten üzüntü veriyor. Asıl üzüntü kaynağım ise çavuş üzümüyle ilgili iki kez başvuru yapılmasına karşın ikisinin de reddedilmiş olmasıydı.   Yeri gelmişken üzüm konusunda yine Eskipazar çocuğu olan, 2000 yılında Sayın Şükrü Korkmaz GİDER’in başkanlığında Ankara Karabüklüler Derneğini birlikte kurduğumuz Prof. Dr. Sayın Hasan ÇELİK’ten söz etmeliyim. O’na Ankara’nın Kalecik İlçesi’nde heykeli dikilecek adam derler. 1960’lı yıllarda ABD kökenli floksera hastalığı nedeniyle tüm üzüm bağlarının kuruması üzerine Ankara Üniversitesi ile Tübitak’ın başlattığı projede görev alan Hasan Hoca burada önemli çalışma ve başarılara imza atmıştı. Önce bir Üzümcülük Araştırma Merkezinin kurulmasıyla başlayan çalışmalarla yüzlerce dönümlük bağlar yeniden kurulmuş ardından açılan beş şarap fabrikasıyla hem istihdam yaratılmış hem de Kalecik Karası markası bütün dünyada ünlenmiş ve yöre önemli bir gelir kaynağına kavuşmuştu. Bugün Kalecik’e giderseniz kendinizi Fransa’nın, İtalya’nın üzüm bağlarında sanırsınız. Hasan Hoca’ya sorarsanız bağcılık ve şarapçılığın 7 bin yıl önce Anadolu’da başladığını, Kalecik’te 180 bin metre karelik istasyon denilen bir alanda bu çalışmanın yapıldığını ve 35 yıl bu dalda çalıştığını anlatır.   Panelin birinci bölümünü yöneten Hasan Hoca, bir dönüme 250 fidan dikildiğini, 5 dönüm için 1250 fidanın belediye tarafından verildiğini, dikildikten üç yıl sonra ürün alınabildiğini, bir dönüm bağdan 1-1.5 ton üzüm elde edildiğini, 1 kg. üzümün bu yıl pazarda yaklaşık 1 dolara satıldığını, 1 kg üzümden bir şişe şarap çıkarıldığını bir şişe kalite şarabın ise 20 dolara satıldığını da anlatır size. Eskipazar’ın iklimi bu konuda uygun mu bilmiyorum, araştırılmalıdır ama bu işi Safranbolu’ya bırakıp, başka bir stratejik ürün olan ceviz üretimi belki de Eskipazar için önemli bir kaynak girdisi olabilir.   İşte Anadolu toprağının bereketi ve petrolden daha çok pirim yapan bir ürünün bölgemize neler kazandırabileceğini ortaya çıkaran bir gerçek. Bu yüzden fazla uzağa gitmeye gerek yok, Baki Hoca ve Hasan Hoca gibi kendi evlatlarından bugüne kadar yeterince yararlanamayan Eskipazar ve Eskipazarlılar bu şansı iyi değerlendirmeliler.   Ayrıca panelde Sırt bölgesinde ve Bayındır köyü civarında kurulacak olan Metal ve Metal Ürünler İhtisas Organize Sanayi Bölgesi hakkında bilgiler veren Yönetim Kurulu Başkanı  değerli meslekdaşım Emin DEMİR’in desteklenmesi ve projenin karşılaştığı engellerin bir an önce giderilmesi konusunda siyasi ve mülki yetkililerin ivedi yardımlarının gerekliliğine inanıyorum. Zira yakınen tanıdığım, branşında çok başarılı bir uzman olan Emin DEMİR, hızlı bir çalışma temposuna ve gecikmeyi sevmeyen bir iş karakterine sahiptir.   Bugün Eskipazar’da KAYINSU ve Eskipazar Maden Suyu etiketli iki fabrika bulunmaktadır. Benim de iş sağlığı ve güvenliği bağlamında iki kez kontrol için geldiğim bu tesisler  ekonomik kalkınma ve gelişme için yeterli olamamaktadır. Panelde yapılan sunum ve konuşmalarda zaten bu noksanlık dile getirilmiş ve bu gibi istihdam yaratan, göçe engel olan, ekonomik kalkınma ve gelişme sağlayan çabaların artması hedefi ana temayı oluşturmuştur.   Eskipazar neden bu durumda, niçin sahip olduğu potansiyeli kullanamıyor, neden göç veriyor sorularına yanıtların arandığı ve bunlara ilişkin çözümlerin tartışılarak ortaya konduğu panel, bence geç kalınmış olsa da eksiklerin tespit edilerek yeni hedeflerin belirlendiği yeni bir başlangıca ve adeta bir marş motorunun yeniden çalıştırılmasına önayak oldu. Çok verimli ve başarılı bir şekilde gerçekleşen bu etkinlikte başta Değerli Kardeşim Mehmet Emin ASLAN olmak üzere  emekleri ve katkıları olan herkesi tebrik ediyorum.   Sadece CHP Milletvekilinin katıldığı, bazı izleyicilerin serzenişte bulunmalarına karşın iktidar partisi milletvekilleri ile sayın vali ve rektörün önemli mazeretleri nedeniyle gelememelerini bir eksiklik olarak görmüyorum. Paneli başlangıcından sonuna kadar kaydeden yöremizin sesi ve gözü olan BRTV’nin çekimini izledikleri takdirde panel hakkında yeterli bilgi ve kanaate sahip olacaklarını düşünüyorum. Ayrıca bölgemizdeki hemen her etkinlik ve faaliyete tam kadro katılan Ankara Karabüklüler Derneği ile Prof. Dr. Aysun Hoca liderliğindeki Mimarlık Fakültesi öğrencilerinin paneli baştan sona ilgi ile izlemelerini etkinliği önemseyen ve katkı vermeyi amaçlayan bir toplumsal davranış olarak algılıyor ve bu birlik, beraberlikleri ile ilgilerinin devamını diliyorum.   Fikret GÖKÇE Kıbrıs Gazisi-Mak.Müh.