Atalarımız devletinden bir kuruş almadan, sabit bir geliri olmadan yüzyıllarca tarım sayesinde yaşamını idame ettirdi. Tarlasında yetiştirdiği buğdaydan ekmeğini yaptı, Bahçesinde meyvesini sebzesini yetiştirdi. Hayvanlarından et süt yumurta peynir ihtiyacını karşıladı. Sağlıklı ve organik beslendiler. Dokuma tezgahlarinda kumas, halı kilim dokudular. Dokudukları kumaşlardan kendilerine elbiseler diktiler. Kısaca kendi kendine yetmeyi bildiler. Bugün, üreten bir toplumdan şuursuzca tüketen bir toplum haline geldik? Bunun nedenlerini; zaman zaman yazılarımda, dilimin döndüğünde, kalemimin yettiğince anlatmaya çalışıyorum. Geçenlerde canım pasta çekti. Marketlerde satılan unların içerisinde bulunan zararlı katkı maddelerini bildiğim için; Katkısız yerli un bulurum umuduyla, üşenmedim çevredeki un fabrikalarını dolaştım. Ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Un yapımında tamamen ithal buğday kullandıklarını öğrendim. Buğdayı Kazakistandan ve Rusyadan alıyorlarmiş. Sağolsunlar, una hangi kimyasalları kattıklarını da saklamadılar. Hacim kazandırıcı, kıvam verici birçok kimyasal; Askorbik asit, E 300, potasyum bromat, potasyum iyodat, kalsiyum bromat, kalsiyum iyodat, aseton peroksit, kalsiyum peroksit ve azodikarbonamid vb. Yani insan sağlığına zararlı herşey... Bunları duyunca; Canan hocanın "Ekmek yemeyin, unlu gıdalardan kesinlikle uzak durun" sözünü hatırladım. 1948 yılına kadar Ekmeğimiz esmerdi. Maya, ekşi maya olarak evde üretilirdi, organikti, doğaldı. Sofrada doyduğumuzu bilirdik. Yaşı yetenler hatırlayacaktır. DP’nin iktidar vaadi 10’dan fazla katkı maddesi konan endüstriyel beyaz undan yapılan “Beyaz Ekmek”ti. Dalkavuk medya, beyaz ekmeği “kalite”, zenginlik ve refah göstergesi olarak sundu. Halk, beyaz ekmek yedikçe, acıktı. Acıktıkça, beyaz ekmek yedi. “Ekmeksiz doymuyorum” haline getirildi. Tıka basa yemenin sonucu sağlığımız bozuldu. Şeker olduk, astım olduk, alerji olduk ve hastalıklar ardı ardına sıralanmaya başladı. Çok ciddi beka mücadelesi verdiğimiz acımasız bir dönemi yaşıyoruz. Maalesef tamamen dışa bağımlı bir ülkeyiz. Anadolu nun bereketli topraklarında artık tarım yok denecek kadar az. Tüm tarım ürünlerini ithal ediyoruz ve karşılığında milyarlarca dolar para ödüyoruz. Aldığımız GDO lu tohumlar da çabası. Küresel güçlerin oyuncağı olduk. Bunun vebalı Atatürk sonrası ülkeyi yöneten, tüm siyasilerindir. Maalesef aymazlık artarak devam ediyor. Gelecek kaygısı yaşamayan, çocukları için kaygı duymayan var mı? Hep dillendirdiğimiz; "Söz konusu vatansa gerisi teferruattır - Önce vatan" söylemleri ne yazık ki sözde kaldı. Ürkek, korkak, araştırmayan, sorgulamayan, tepkisiz bir toplum birileri tarafından ustaca dizayn edildi. Sosyal medya platformu Facebook "Ne düşünüyorsun? diye soruyor ya. Neler düşünmüyoruz ki, düşündükçe bir karamsarlık duygusu karabasan gibi çöküyor üstümüze. İnsanlar düşündüklerini ifade etmekten bile korkar hale geldi.