Dün SÖZCÜ Gazetesi; “ SÖZCÜ SORDU, SES 8 YIL SONRA GELDİ” diyerek manşet atmış. Bundan 10 yıl önce 23 Temmuz 2012’de “LOZAN DELİNİRKEN GIKLARI BİLE ÇIKMIYOR” başlığıyla adalarımızın işgal edildiğini, Yunan bayrağı çekildiğini biz de yazmıştık. Bir yerel gazetede ve DEMLENMİŞ KÖŞE YAZILARI (1) adlı kitabımda da yayımlanan bu makalemin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra bugün Yunan bayrağı dalgalanan adalarımızın sayısı yirmiye ulaşmış bulunuyor. Yunanistan taraf olduğu Lozan ve 1947 Paris Antlaşmalarını ihlal ederek 2004 yılından itibaren 16 adamızı ve kayalıkları işgal etmişti. 2016’nın son aylarında Aydın’ın Maratya 2020’de Küçük Çulha ve son olarak Muğla’nın Limoniye adası da Yunan toprağı oldu. İşgal edilen ilk adalarımızdan Büyük Ada’nın üç katı büyüklüğündeki Eşek Adası ve Büyük Ada kadar olan Bulamaç ile Nergiscik Adaları’nda hemen iskan başlatılmış, belediyeler kurulmuş, silah ve asker yerleştirilmişti. Hatta açılan kiliselere Fener Rum Patrikhanesi’nden papaz bile gönderilmişti. (2) Yunanistan’a yaklaşık 200 mil uzaklıkta olan bu adaların bizim kıyılarımıza ise sadece 5-9 mil uzaklıkta olduğu biliniyor. 2004 yılından başlayarak işgal edilen adalarımızın AKP iktidarı tarafından görmezden gelinmesini AB’den müzakere tarihi alabilmek için yapıldığı söyleniyor. 31 Aralık 2008’de Yunan Genel Kurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından ziyaret edilen bu adalara 5 Ocak 2009 günü Yunan Cumhurbaşkanı da gelmiş, Yunan sancağı selamlanarak yapılan törenlerden sonra kuzular çevrilmiş ve bu ziyaretler yılbaşı kutlaması olarak duyurulmuştu. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele saldırı amacıyla gelen iki kişi Eşek Adasına kaçmış, bizim arama isteğimizi reddeden Yunan komandoları bunların peşine düşmüştü. (3) Binali YILDIRIM başbakan olunca kendi seçim bölgesi olan İzmir’e bağlı Koyun Adası’na pasaportla gitmiş hatta giderken teknedeki Türk bayrağını indirtip rulo yaptıktan sonra direğe Yunan bayrağı çektirmişti. (4) Ülkeyi yönetenler, işgalleri neredeyse yeni fark etmiş gibi birkaç gündür “ Bir Gece Ansızın Gelebilirim” şarkısını dillerinden düşürmüyorlar. Yaklaşık iki ay kadar önce aynı şarkı Suriye için de söyleniyordu. Fakat Putin’in mikrofonu kapatmasıyla (!) şarkı söylenmez oldu. Ben bu şarkıyı ilk kez Kıbrıs’ta Birinci Harekat’ın son günleri duymuştum. Rumların sabaha karşı bir zırhlı birlik taarruzu yapacağı istihbaratı alınmış, biz de Piyade Okulu’ndan arkadaşım Işık TANYU ile takımlarımızı Kırnı Ovası’nın güneyindeki sırtlarda savunma düzenine geçirmiştik. Gün ağarırken boğaz tarafından palet sesleri gelmeye başladı. Taarruz başlıyor sandık. Hazırlandık. Az sonra palet seslerini bastıran bir melodi Beşparmaklarda yankılanmaya başladı. Ses tanıdık geliyordu. Yaşar ÖZEL’di bu ve “Bu kadar yürekten çağırma beni, Bir gece ansızın gelebilirim” diyordu. Rum Corporation radyosunun devamlı yayınladığı “Bekledim de gelmedin” şarkısı gibi bir propaganda yayını mıydı yoksa bu ? Kuşkuya düştük. 5-10 dakika sonra durum anlaşıldı. Girne’den gelip Boğaz’dan geçmekte olan olan M 48 tanklarımızı gördük. En öndeki tankın kulesindeki hoparlörlerden geliyordu bu güzel şarkı. Birinci Harekat sona erdikten sonra Kırnı'da birkaç günde inşa edilen küçük bir pistten havalanan kurye uçaklarından biri o gün Türkiye’ye uçacaktı. Yanıma bir sivil yaklaştı ve “ Benim adım Ülkü ARMAN, gazeteciyim, haber götürüyorum, ailene göndereceğin bir mesaj var mı Komutan, Adana’dan postaya veririm” dedi. Ben ceplerimi karıştırırken bana bir kartpostal uzattı. Ne yazacağımı düşünürken aklıma bu şarkının sözleri geldi, hemen yazdım, eşime gönderdim. Mayıs ayında terhis edileceğimiz söylentileri nedeniyle 4 yaşındaki oğlum ile 1.5 yaşındaki kızımı anneleriyle Zonguldak’a ailemin yanına göndermiştim. Kartpostalı babam da görünce büyük bir endişeye kapılmış. Bir gece ansızın gelebilirim ifadesini “acaba bizim oğlan şifreli bir mesaj mı göndermiş, savaştan mı kaçacak, yoksa cepheyi mi terk edecek” şeklinde algılamış. 19 Haziran 1982’de kaybettiğimiz Ülkü ARMAN sayesinde ailemle ilk haberleşmem bu şekilde gerçekleşmişti. Ruhu şad olsun. 25 Aralık 1995’te Figen Atak isimli bir Türk gemisinin Bodrum’ a 3.8 mil uzaklıkta bulunan Kardak kayalıklarında karaya oturması üzerine gelişen olaylar iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmişti. Kayalıkların kendi karasularında olduğunu iddia eden Yunanistan olaya müdahale etmiş ve oraya bayrak çekmişti. Dönemin Başbakanı Tansu ÇİLLER’in “ BU BAYRAK İNECEK, O ASKER GİDECEK” sözünün ardından Türk SAT ve SAS komandoları 30 Ocak 1996’da gereğini yapmış bayrağımızı kayalıklara dikmişti. Çiller bile bu kararlılığı gösterirken, eskiden mahallelerimizde yaşanan komşuluk ilişkilerinde “ müsaitseniz annemler bu gece size gelecek” tarzında bir söylemin karşı tarafta ne derece bir etkisi olabilir, doğrusu merak ediyorum. Birkaç gün önce “30 Ağustos’un 100. Yılında Yunan Yine Kaşınıyor” başlıklı makalemde yazmıştım. ABD, AB ve NATO’nun kışkırtmasıyla son aylarda tahrik ve tacizlerini artıran Yunan’a daha sert bir uslupla “ağzının payı” verilebilirdi. Dedeağaç’ta, sınırımızın dibinde binlerce askeri, çok sayıda tank ve saldırı helikopteriyle yığınak yapan ABD’nin şımarttığı, “Larissa’dan üç füze atar, İstanbul Boğazı’ndaki köprüleri vururuz” diyen palikarya amirale güzel bir si..tir çekilebilirdi. Atatürk ve Ecevit böyle yapmamıştı. Mesaj göndermekle bu işler olmaz. Bu işler kararlılık ister., Hatay konusunda olduğu gibi., Apo’nun Kenya’dan sessizce alınıp getirildiği gibi. Baskın basanındır arkadaş., Mustafa Kemal Paşa Ankara’da çay partisi ve Akşehir’de futbol karşılaşması haberlerini duyurup Yunan istihbaratını yanıltırken, Ecevit garantör ülke olarak Londra’daki görüşmelerde İngiliz Dışişleri Bakanı Callaghan’ın tehditlerine boyun eğmez, ABD’li Kissinger ve Cisco’nun baskılarına rest çekerken, 26 Ağustos 1922 ve 20 Temmuz 1974’de “bir gece ansızın girivermişlerdi (!)”. 1-Demlenmiş Köşe Yazıları F.GÖKÇE, Nisan 2018, Sh. 178,179, 180 2,3,4- (E) Dnz. Kur. Albay Ümit YALIM, "Bu iktidar önce Yunan'a terkedilen 17 adanın hesabını versin" T 24 Fikret GÖKÇE Kıbrıs Gazisi-Mak. Müh.