'' Ve… 6 Eylül'ü, 7 Eylül'e bağlayan o gece; çocukluğumun o renkli tablosunda kalanlar, bu renklere hayat verenler, paramparça oldular! Karanlıkların ardından o renklerle birlikte kaybolup, gittiler…'' O tarihte, 8 yaşında bir ilkokul öğrencisiydim. Oturmuş olduğumuz semt, İstanbul'da yaşayan Rum ve Ermeni asıllı yurttaşlarımızın yoğunlukla yaşadıkları semtlerin başında geliyordu. Kumkapı… Anılarda kalan o güzel İstanbul'umuzun buram, buram tarih, dostluk, sevgi ve barış kokan bu güzel semtimizin sahil kesiminde genellikle Rum asıllı yurttaşlarımız, (tıpkı Yenikapı, Langa ve Samatya'da olduğu gibi…) Gedikpaşa yokuşu dediğimiz en bilinen köşesinde ise; Ermeni asıllı yurttaşlarımız yaşardı. Yahudi kökenli yurttaşlarımız da genelde Yeşilköy çevresinde… Bu semtlerdeki, pek çok iş yeri de bu yurttaşlarımıza aitti… O gece; rahmetli babamın beni yanına alarak, Kumkapı'nın Gedikpaşa yokuşu ile Kadırga parkına giden caddenin kesiştiği noktaya getirdiğinde, sanki yer yerinden oynuyordu..! Gecenin karanlığına karışan kızgın kalabalığın öfkeli bağırışları, kimilerinin acılı feryatları, beni öylesine etkilemişti ki! Ben de korkumdan ağlamaya başlamıştım. Israrla babama eve dönebilmek, beni anneme götürmesi için yalvardığımı çok iyi hatırlıyorum… Oraya neden gelmiştik? O çılgın kalabalığın oradan oraya koşuşturması, evlerin içerisine girerek pek çok eşyayı camdan, kapıdan sokaklara atması nedendi? Neler oluyordu çocukluğumun oyun sokaklarında? Benim daha henüz ilkokul 2'nci sınıfa gittiğim Kadırga İlkokulu çıkışında Kumkapı'nın o meşhur sımsıcak simidini, bir kuruşa aldığımız nefis halkalarını yediğimiz, meşhur 'turşucu Şükrü Amcadan' bir bardak turşu suyu içerek; Rum, Ermeni, Yahudi arkadaşlarımızla oyunlar oynayıp, hep birlikte koşuşturduğumuz bu sokaklar sanki yangın yerine dönmüştü… Her yerden dumanlar çıkıyor, insanların acı dolu çığlıkları, simsiyah gecenin, o korkulu görüntüsüne, daha da korkunç bir hava katıyordu! Bu kargaşada, kısacık ömrüm bir film şeridi gibi geçiyordu önümden… Ya arkadaşlarıma, onların anne ve babalarına bir şey olduysa? Okul arkadaşlarımla bir daha oynayamazsam… Pek çok acılı görüntüleri barındıran, acılar yumağı ile dolu o karanlık geceyi hiç unutamadım. O unutulmaz gecede neler, niçin yaşanmıştı? Bu olaylara kimler neden sebep olmuştu? Olaylar sonrasında ortaya çıkan maddi ve manevi kayıplar nelerdi? Bu olaylara sebep olanlar ne tür cezalar almıştı? Tarihin unutmaz hafızasında yer alan bu soruların yanıtını, hayatımın bundan sonraki evresinde ve gençlik yıllarımda öğrenecek; yakın tarihimize damgasını vuran bu ayıplı gecenin nedenlerini ve sonrasını öğrenecektim. Aslında o yılların İstabul'unun çeşitli semtlerinde yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudi kökenli yurttaşlarımızla bir arada yaşamanın en güzel örnekleri verilmiş, dillere destan nice dostluklar, arkadaşlıklar, kardeşlikler yaşamıştık… Ne bu yurttaşlarımız kendi kimliklerini öne çıkarmışlar; ne de bizler onların bu kimliklerini sorgulamıştık. Çünkü bizler; bu topraklara yüzyıllar boyunca hükmeden atalarımızın, yaşadığımız döneme damgasını vuran ortak paydalarıydık. Onlar, asırlar boyunca bu ülkenin öz be öz yurttaşı olmanın yanı sıra; ülke nüfusumuza tarih, kültür, yaşam alışkanlığı, dostluk ve geleneksel zenginlikler katan; dünyanın imrendiği birlikteliğimizi sergileyen kardeşlerimiz olmuşlardı. Semtimizdeki bazı Rum, Ermeni ve Yahudi asıllı arkadaşlarımızın babaları bakkal, manifaturacı, terzi, eczacı, elbise temizleyicisi, gömlek kolacısı, kısacası mahallemizin bildiği, tanıdığı Yorgo Amcalar, Artin Amcalardı… Kimi zamansa; dükkânlarından alışveriş yaparken bize şeker, çikolata veren; Madam Marika, Hayganuş Teyze, Eleni Ablaydı… Hele bir de kırtasiye dükkânı olan ( eskiden o sokakta askeri tıbbiye okulu vardı…) Ermeni asıllı bir karı koca vardı ki, onları hiçbir zaman unutamadım. Çünkü ilkokulda yapmaya başladığım yağlı boya resimleri için ilk malzemeleri alırken, o gün eksik kalan parama aldırış etmeden: ''Al bakalım küçük bey, bu da bizden olsun…'' Diyen o güleç yüzlü insanları da hep hatırladım… Çocukluk anılarımın arasına yerleşmiş olan o kara gecenin ardından bir gerçek daha yaşanmıştı! 6 - 7 Eylül olayları sonrasında artık onların büyük bir bölümü yurt belledikleri bu topraklarda olmayacaktı..! Çünkü onlar gidiyorlardı! Doğup, büyüdükleri, vatan belledikleri bu topraklardan cemaatçe ayrılma kararı almışlardı. Kimisi Yunanistan'a, kimisi İsrail'e, kimisi Ermenistan'a, kimisi dünyanın dört bir yanında yaşayan akrabasının yanına… O yıllarda yaşanan bu drama, bu ayrılığa pek anlam verememiştim ama yüreğimin bir yanını sızlatan o gecenin yarası hep canlı kaldı. Kısacası İstabul'a varlıkları ile büyük zenginlik katan, renk veren eski dostları, arkadaşları, göremeyecektik… Artık mahallemizde bize olta yapmasını öğreten balıkçı Yorgo Amca, paskalya günlerinde o mis kokulu paskalya çöreklerini dağıtan Katina Teyze, kimi zaman mahallemizin bıçkın delikanlılarının uğruna kavga ettikleri 'yeşil gözlü Rum Dilberi Mariya da' olmayacaktı… Ve… Yıllar boyunca inancı, kimliği ne olursa olsun; kardeşliği, dostluğu, gelenek ve göreneklerimizi hakçasına ve hiçbir menfaat gözetmeden paylaştığımız o güzel insanları, daima sevgiyle anacaktık. Tıpkı bugün olduğu gibi… Atilla ÇİLİNGİR www.atillacilingir.com