blank
Atilla Çilingir tarafından
15 Temmuz, 2015 11:58 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+ A-

‘20 Temmuz 1974’de’ Kıbrıs Adasına neden geldik?

''Biz, 41 yıl önce Kıbrıs'ta: 'Milletimize, Devletimize ve Tarihimize' karşı olan sorumluluğumuzu; ettiğimiz yemine, görevimize sadakatle bağlı kalarak, 'Gaziler ve Şehitler' vererek yerine getirdik…'' (A.Ç) 20 Temmuz 1974 tarihi gerek Türk Milleti, gerekse Kıbrıs Türk Halkı için hep çok özel ve önemli bir tarih oldu. Sadece milletimiz için mi? Yıllarca özgürlüğün peşinde koşan Kıbrıs Türk'ü için mi? Ya Yunanistan için? Ya Kıbrıs Rumları için? Pekiyi, biz 41 yıl önce 20 Temmuz 1974 tarihinde, Kıbrıs Adasına neden geldik? Yani o toprakları ''Vatan '' yaparak adına K.K.T.C'i devleti dediğimiz ve bu uğurda gözlerini kırpmadan seve, seve canlarını feda eden 'Şehitlerimizin' anılacağı; vatan ve vazife uğruna kendilerine verilen her türlü görevi büyük bir başarı ile yerine getiren, alın terlerini son damlasına akıtan 'Kahraman Gaziler'; milletçe unutmadığımız/unutamadığımız o tarihi günde, neden adadaydık? Bu sorunun cevabını hep sorguladım. Yanıtını hem beynimde, hem de vicdanımda aradım. Adada 1974 savaşlarında yaşadığım olayları düşündüğümde; aşağıda sıraladığım soruları irdelediğimde, beynime, vicdanıma ve kalbime verdiğim yanıt: Adaya gitmekle doğru bir karar vermişiz; evet iyi ki, Kıbrıs'a gitmişiz oldu… 41 yıldır o tarihi günü, o dönemde yaşadıklarımı asla unutmadım. O tarihi günleri milletçe yaşarken; Rum'un baskısı altında yıllarca yaşam mücadelesi vererek insanlık dışı her türlü muameleye karşı koymuş Kıbrıs Türk Halkının, o şanlı direnişinin son günlerinde neredeyse top yekûn imha edilmelerini önlemek maksadıyla o topraklarda onların yardımına koşarak Mehmetçik'le, Mücahit'le birlikte barış ve özgürlük için omuz, omuza savaşmak; onlara komutanlık yapmak, yaşananların bir parçası olmak, yazılan tarihe tanıklık etmek insanın doğası gereği çok değişik duygular yaratmıştı beynimizde, kalbimizde ve vicdanımızda… O tarihte, Türk Milleti Kıbrıs milli davamız için tek yürek olmuş. Geçilemez denen Beşparmak dağları aşılmış, çıkılamaz denilen kıyılara çıkılmış, adada mevsimlerin en sıcağının yaşandığı o yaz sabahı alev, alev yanan ovaların cehennemi andırdığı o günlerde; vatan görevi yerine getirilmiş; insanımızın iman gücünün, vatan, millet ve bayrak sevgisinin yaşandığı yüzlerce kahramanlığa tanıklık etmiştik… O dönemde bizler şanslıydık. Çünkü vatan görevini başarı ile yerine getirmek bizlere kısmet olmuş; bu görev hayatımız boyunca onur ve gururla taşıyacağımız büyük bir rütbe kazandırmıştı hepimize: ''Kıbrıs Gazisi '' Bu rütbe ailemize, çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız en büyük mirastı artık. O meşakkatli günlerde Kıbrıs Türk Halkının, Kıbrıs Türk Mücahit'inin ata yadigârı vatan topraklarına olan bağlılığına, Türk Bayrağına olan sevdasına tanıklık ederken; asla unutamadığım bir Mücahit'imin söylemiş olduğu bir cümle o günlerde kulaklarımdan hiç gitmedi. Onu ikinci harekâtın ilk saatlerinde tanımıştım… 50'li yaşlarda bir mücahitti… Birliğime kılavuz olarak verilmişti. Harekât boyunca ve sonrasında büyük bir fedakârlıkla görevini yerine getirmiş; kendisinden genç pek çok mücahit'ime örnek olmuştu. Harekâttan sonra bir gün kendisi ile sohbet ederken bana şu soruyu sormuştu? ''Be Komutanım, geldiniz bizi kurtardınız. Bugün özgürüz, güvendeyiz, bayrağımız, vatanımız var. ''Ama ya bir gün yine giderseniz?'' ''Ya bir gün yine giderseniz?'' Kıbrıs milli davamızın bugünlerinde yaşanan aymazlıklarını, verelim kurtulalım yaklaşımlarını! Tek egemenlik, tek kimlik ve 'Birleşik Kıbrıs söylemlerini duyan, gören, yazan, izleyen bir Kıbrıs Gazisi olarak, o cümleyi hatırladıkça içim acımakta, o kahraman mücahit'imin yıllar önce söyledikleri; sanki o günlerden, bu günü görmüş gibi kulaklarımda uğuldamaktadır… Bizden önce Türk Milletine pek çok şanlı zaferleri kazandırarak tarihimize emanet eden atalarımız gibi ettiğimiz yemine sadakatle bağlı kalarak, Kıbrıs topraklarında vatan ve vazife uğruna seve, seve ölüme giden biz Gazilerin silah arkadaşlarından şu anda 498'i; 1571 yılından beri ecdadımızın ve o toprakların 'Türbedarlığını' yapan Kıbrıs Türk Halkının on binlercesi vatan bellediğimiz o toprakların 'Şehitliklerinde' yatıyor. 1571'den bugüne kimi şehitliklerimiz Rum kesiminde kalmış boyunları bükük ve bakımsız! Kimilerini Rum çoktan yok etmiş soranı yok! Bizim kontrolümüzdeki şehitliklerimizin başuçlarında ise; milletimizin onur ve gurur timsali ay yıldızlı şanlı bayraklarımız dalgalanıyor… Bunun yanı sıra akıbetlerinin ne olduğu bilinmeyen ve Rum'lar tarafından katledilmiş yüzlerce Kıbrıs Türk'ü kardeşimizin gömüldüğü o meçhul toplu mezarla hala aranıyor..! Bu gün, 41 yıl öncesini değerlendirdiğimizde; biz 20 Temmuz 1974'de neden Kıbrıs'a çıktık denildiğinde, aşağıda sıraladığım soruların cevabı evet ise; bu harekâtın yapılması çok doğru bir karardır. Ama bu gün ne yazık ki, bu tarihi kararın gerekçeleri; günümüzde uygulanan siyasi tercihler ve söylemler nedeniyle, ardımızda yaşayan gerçekleri gölgede kalmış, adeta unutturmuş gibidir! O zaman biz neden Kıbrıs'a geldik? Bu sorunun cevabını verirken, aşağıda ki gerçekleri görmezden gelerek, bunlara hayır diyebilenler var ise! Söylenebilecek tek bir şey kalıyor! Bu yanlış bir karar, yanlış bir politikaydı! Biz Kıbrıs'a hiç gelmemeliydik! Ama yaşayan tarihi gerçekler böyle demiyor; bu gün tam aksine, aşağıda sıraladığım sorulara yanıt arıyor: - 15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunanistan'daki Cuntanın desteği ile 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini ortadan kaldırmak adına, EOKA-B Terör örgütü ve Yunan Alayının desteği ile Cumhurbaşkanı Makarios'a karşı gerçekleştirilen darbe sonucunda; adada eli kanlı terörist, 'Türk kasabı Nikos Samson' Kıbrıs'ta Helen Cumhuriyetini ilan etmemiş miydi? Aslında kısa bir süre sonra adadaki Türk Kantonlarını hedef alan bu darbenin asıl amacı; Kıbrıs Türk Halkının tamamının alçakça katledilmesi değil miydi? - Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Kıbrıs'ta yaşayan Türk'lerin top yekûn imha edilmesine mani olmak, Lozan da kurulan Türk-Yunan dengesinin Akdeniz de bozulmasını ve adanın Yunanistan'a bağlanmasını önleyerek, devletimizin milli ve stratejik haklarını savunmak adına, uluslararası anlaşmaların kendisine vermiş olduğu yetki ve haklı gerekçelerden dolayı 20 Temmuz 1974 müdahalesini gerçekleştirmedi mi? - 20 Temmuz 1974'den beri ada da barış yok mudur? O tarihten beri Kıbrıs Türk Halkı özgür ve egemen bir yaşam sürdürmemekte midir? - Kıbrıs Türk Halkı 1960'da anayasal ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetinden Rum'lar tarafından dışlanmamış, bu ortaklıktan tek taraflı olarak, yine Rum'lar tarafından atılmamış mıdır? - Bir Milletin bulunduğu coğrafyada var oluşunu simgeleyen, en doğal yaşam hakkını ifade eden kendi devletini kurmak, 32 yıldır yaşayan, kan ve can bedeli ödenerek kurulmuş olan K.K.T.C devletini savunmak, Kıbrıs Türk Halkının en önemli görevi, en temel hakkı değil midir? - Türk Milleti'nin ve Kıbrıs Türk Halkının kan ve can birlikteliği ile yazılan o şanlı tarihin bu güne getirdikleri, Kıbrıs Türk Halkına emanet edilen: 'Millet, Vatan, Devlet ve Bayrak' 41 yıldan beri var olan gerçekler değil midir? - Günümüzde Kıbrıs'ta çözüm adına yürütülen müzakerelerde bu gerçekler göz ardı edilebilir mi? Yukarıda sıralamış olduğum sorularımın tamamı tarihe mal olmuş gerçekler değil midir? Bunların tamamına yanlıştır denebilir mi? Yanıtları hayır olabilir mi? Cevapları 'evet' ise: O zaman bu haklı gerekçelerden dolayı tabii ki biz Kıbrıs'a gelmeliydik. Milletimizin ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk halkının top yekûn imha edilmesini önlemeli, Türk milletinin tarihsel, yasal ve stratejik hakkı savunulmalı ve korumalıydı. İşte çok yerinde ve doğru bir karar ile Türkiye bu müdahaleyi gerçekleştirmiş ve 20 Temmuz 1974'de tarihimize yepyeni bir zafer sayfası daha eklenerek, ata yadigârımız Kıbrıs'ta; Kıbrıs Türk Halkının varoluş mücadelesi kazanılmış ve 1983'te kurulan K.K.T.C Devleti ile taçlandırılmıştır. Bu gün Kıbrıs Milli davamızı, AB sürecinde bir sorun olarak değerlendirerek bu sorunu mutlaka çözmeliyiz misyonu ile yola çıkıp, Kıbrıs Türk Halkı ile Kıbrıs Rum Halkı arasında yaşanan onca tarihsel sorunları görmezden gelerek Rum'lar ile iç, içe yaşanabileceğini kendilerine hedef olarak belirlemiş olanlar; Kıbrıs Türk Halkının tamamının bu süreçte nasıl bir irade ortaya koyacağını değerlendirmeden, Rum Liderlerinin değişmeyen tüm siyasi manevralarını sessizce izleyerek bir anlamda destek verenler! Büyük bir yanlışın içerisindedirler. Bu noktada Annan planı ve referandumu unutulmamalıdır… 20 Temmuzlar gelip geçiyor! İşte 2015'in 20 Temmuzu da geldi… O günleri yaşayanlar birer, birer eksilip aramızdan ayrılıp gidiyorlar. Tıpkı Kıbrıs Milli Mücadelesinin o acımasız yıllarında; kendi evlatlarına bugün yoktan var edilen bir devlet emanet edebilmek adına, kendi hayatlarını hiç düşünmeden feda edebilen kahramanlar gibi… Yazımın son bölümünde, 2006 yılında yazdığım '' Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka '' isimli kitabımın son sayfasından yapacağım alıntıya yer vermek istiyorum: ''1878 Yılında son Osmanlı Kıbrıs Ada'sını terk ederken ada da kalan yaşlı Türk'ler torunlarının kulaklarına şöyle fısıldamışlardı: Gittiler ama bir gün mutlaka dönecekler. O günleri bizler göremeyeceğiz. Fakat sizler mutlaka göreceksiniz''(rahmetli can liderim Denktaş'ın anılarından) Gerçekten de o bir gün gelmiş, 1878 yılında dedelerin söyledikleri şey gerçekleşmişti. O torunlar Türk Askerinin Ada'ya ilk gelişini, 1960 yılında; '' barış ve özgürlüğün '' gelişini ise 1974 yılında görmüşlerdi…'' İşte 41 yıl önce bizler Kıbrıs'ta; Milletimize, Devletimize ve Tarihimize karşı olan sorumluluğumuzu, ettiğimiz vatan ve vazife yeminine sadakatle bağlı kalarak Gaziler ve Şehitler vererek yerine getirdik… Şurası asla unutulmamalıdır ki! 1878 Yılında olduğu gibi günümüzde yaşanacak bir vedanın dönüşü asla olmayacaktır..! Bir daha o günleri yaşamamak adına, bu gün gelinen noktadan sonrası için yapılması gereken tek bir şey vardır. Kıbrıs Ada'sında var olan barışı bozmadan, Kıbrıs Türk Halkının özgürlüğünü, egemenliğini ve mevcut K.K.T.C'i devletinin kimliğini ortadan kaldırmayan bir çözümü gerçekleştirmektir. Varılacak anlaşmada Türkiye'nin garantörlük sıfatının devam etmesi ise bu çözümün mührü olmalıdır. 2008'den beri süre gelen müzakerelerde; ısrarla dile getirilen''Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyetinin'' kabulü; K.K.T.C Devletinin ortadan kalkmasına neden olacak; belli bir süre sonra adada Kıbrıs Türk varlığının tarihin derinliklerinde kaybolup gitmesi gerçekleşecektir. Tıpkı Girit'te, Batı Trakya da olduğu gibi… Kanaatim odur ki adada ki var oluş mücadelesini kan ve can bedeli ödeyerek kazanmış olan Kıbrıs Türk Halkının, Büyük Türk Milletinin tercihi, böyle bir son değildir. Tarih sayfalarımız ise; böylesi bir sona imza atma cüretini gösterenleri asla affetmeyecektir..! 20 Temmuz 1974 Mutlu Kıbrıs Barış Harekâtının 41'nci yılını bir kez daha kutlarken, aziz Şehitlerimizin hatıraları, bugün hayatta olmayan ama Kıbrıs konusuna ömrünü adayan tüm liderlerimizin önünde saygı ile eğiliyor, onları rahmet ve minnet duygularıyla anıyorum. Kıbrıs Gazi'si Silah arkadaşlarımı, o topraklarda omuz, omuza savaştığımız Mücahit Gazi Kardeşlerimi ve Kahraman Kıbrıs Türk Halkını sevgi ile selamlıyorum. Atilla ÇİLİNGİR Kıbrıs GAZİSİ www.atillacilingir.com