Ihlas Haber Ajansı tarafından
09 Şubat, 2024 00:24 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 1dk
Yorum Sayısı: 0

Trabzonspor kupada moral arıyor

Trendyol Süper Lig’de bu sezon beklentilerin gerisinde kalan ve 5 maçtır kazanamayan Trabzonspor, Ziraat Türkiye Kupası’nda Gençlerbirliği karşısında moral arayacak.
Trendyol Süper Lig’de galibiyete hasret kalan Trabzonspor, gözünü Ziraat Türkiye Kupası’na çevirdi. Ligde beklentilerin gerisinde kalan bordo-mavililer, Ziraat Türkiye Kupası 16 Turu’nda deplasmanda 1. Lig ekiplerinden Gençlerbirliği ile yarın saat 17.30’da karşılaşacak.

Hedef Avrupa
Süper Lig’de şampiyonluk umutlarını gelecek sezona bırakan Trabzonspor, bu sezon Avrupa kupalarına katılmayı hedeflerken, diğer taraftan ise Türkiye Kupası’nı müzesine getirmek istiyor. Avcı yönetiminde Süper Lig şampiyonluğu ve Süper Kupa kazanan Karadeniz ekibi, bu sezon Türkiye Kupası’nı kazanmayı hedefliyor.

Daha önce 9 kez kazandı
Trabzonspor, Türkiye Kupası’nı daha önce 9 kez müzesine götürdü. Bordo-mavililer, Türkiye Kupası’nı ilk olarak 1976-1977 sezonunda kazandı. Çift maçlı eliminasyon sistemine göre oynanan final maçında Trabzonspor, Beşiktaş’ı ilk maçta 1-0 yenerken, rövanş da 0-0 tamamlandı. Bordo-mavililer, 1977-1978, 1983-1984, 1991-1992, 1994-1995, 2002-2003, 2003-2004, 2009-2010 ve son olarak 2019-2020 sezonunda kupa sevinci yaşadı.

Avcı’nın eksik kalan kupası
Trabzonspor’un başında ilkleri yaşayan Abdullah Avcı, Karadeniz temsilcisiyle Süper Lig şampiyonluğu ve iki kez de Süper Kupa kazandı. Avcı’nın kariyerinde eksik kalan ise Türkiye Kupası. Bu sezon Süper Lig’de zor günler geçiren Avcı, bordo-mavililerin başında kariyerinde eksik kalan kupayı kazanmak isterken, ayrıca kupayı Trabzonspor’un müzesine de 10. kez getirmeyi hedefliyor.

blank
Atilla Çilingir tarafından
13 Nisan, 2025 12:55 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ NEDEN TANINMAZ?

Türkiye’nin ata yadigârı Kıbrıs adasındaki soydaşlarımızı Rumların zulmünden, topyekûn katletmesinden kurtaralı 51 yıl, adalı Türklerin özgürlüklerine kavuşarak KKTC adıyla kendi devletlerini kurmasından bugüne 42 yıl geçti.

   Ama ne adadaki bu değişimi, ne de Türklerin kurmuş olduğu KKTC’yi bugüne değin hiçbir ülke kabullenmedi. Türkiye dışında hiçbir ülke de bu devleti tanımadı!

   Neden?

   O kadar çok nedeni var ki!  

   Bu nedenlerin en başında geleni; Haçlı seferlerinden bu güne böylesine stratejik önemi olan bir coğrafyada tam da Akdeniz’in orta yerinde bulunan, Ortadoğu’yu yakından kontrol eden uçak gemisi konumundaki bu adada Türk’ün varlığı, Türk askerinin olması hiçbir zaman istenmedi de ondan…

  Tarihin hiçbir döneminde Türklerin varlığının Orta Asya’nın dışına çıkması da istenmedi. Çünkü batılılara göre Türklerin batıya yayılması demek İslamiyet’in de genişlemesi, Hıristiyanlığın önüne geçmesi, insanları kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendiren kilisenin de önünü kesmekti de ondan…

   Aslında Kıbrıs’ta yaşanan da budur!

  Bugüne değin GKRY’deki Ortodoks Kilisesinin başındaki papazların istekleri dışında yönetimde bulunan hiçbir Rum lideri Türk tarafı ile çözüm adına müzakere edemedi. Kilise ne dediyse müzakere masasında sadece onu dile getirdi.

   Rum Ortodoks Kilisesi bugüne değin gerçekleşen tüm müzakerelerde adanın yönetiminin Rum tarafında olmasını, Türklerin ise sadece azınlık haklarına razı olmasını istedi. Ondan sonra atılacak adımın, adanın Yunanistan’a ilhak olması da idealleriydi…

  Tarihi gerçeğe de bakıldığında 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı da Ortodoks Kilisesinin Başpiskoposu Makarios’tu. Onun da amacı adayı Yunanistan’a bağlamaktı.

     Kısacası adada yaşanan anlaşmazlığın temelinde Hıristiyan âleminin bu bölgede İslamiyet’in temsilcisi bir devletin olmasını istememesi vardır.

    Bu gerçeğin dışında KKTC’nin tanınmamasının diğer önemli nedeni; ABD-AB-BM ve bölgede menfaati olan diğer devletlerin hem adanın çevresinde bulunan enerji yataklarının kullanılması, hem de adanın stratejik önemi nedeniyle Kıbrıs’ta üs bulundurmak istemeleridir. Bunun için de inanç merkezli politika öne çıkmakta. İslamiyet’in temsilcisi olarak gördükleri KKTC’yi tanımak yerine; Hristiyan âleminin temsilcisi olarak gördükleri Rum tarafını yasal hükümet olarak tanımak onların işine gelmektedir.

  Bunun yanı sıra ekonominin, paranın gücü de önemlidir. Bunun en yakın örneği; KKTC’nin de gözlemci ülke olarak tanındığı Türk Devletler Teşkilatına üye ülkeler konumundaki; Türkmenistan-Kazakistan-Özbekistan ülkelerine AB’den yapılacak 15 milyar avroluk yatırımın da etkisiyle geçtiğimiz hafta GKRY’ne büyükelçi atamışlardır

 TDT üye bu üç ülkenin diplomatik hamlesi karşısında Türkiye’den henüz bir açıklama yapılmadı. Ancak KKTC’yi tanımayan bu üç kardeş ülkenin Rum kesimine büyükelçi atamalarını sadece alacakları ekonomik yardım nedeniyle yaptıkları da söylenemez.

  Çünkü yapılan bu hamlenin arka planında; Türkiye’nin Türk Cumhuriyetlerinde giderek artan gücünün AB tarafından fark edilmesi, bu iş birliğinde bir çatlak açılması, Hristiyan âleminin Avrasya platosuna uzanarak bu güç birliğini ayrıştırması yatmaktadır.

  Türkiye’nin bu noktada Azerbaycan’dan alacağı güçlü bir destek ile AB’nin açmak istediği bu çatlağın önünü kesmesi, Türk Devletler Teşkilatına üye olan ülkeler ile ilişkilerini güçlendirmeye devam etmesi en uygun tercih olmalıdır.

  Görülen odur ki!

  KKTC’nin uluslararası camiada tanınması o kadar kolay olmayacaktır. Ama başta Türkiye’nin yöneticileri olmak üzere KKTC’deki yöneticiler de bu devletin tanıtılması faaliyetlerinden asla vazgeçmemeli, uluslararası ilişkilerde KKTC’nin tanınması mutlaka gündeme getirilmelidir.

    Dünya var olduğundan beri devletlerarasında süregelen dinler savaşı, geçmişte silah gücü ile gerçekleşmişti, günümüzde ise ekonomik güçler çatışması ile devam etmektedir.

    Türkiye bulunduğu coğrafyada, son yurdumuz Anadolu’daki güçlü yapısıyla örnek olmaya devam ettiği Avrasya platosundaki devletlerle olan işbirliğini devam ettirirken, uluslararası ilişkilerde de özellikle Hıristiyan âlemine mensup ülkelere sağladığı avantajları bir kez daha gözden geçirmeli, önümüzü kesmeye çalışan kimi ülkelere bu avantajlar hatırlatılarak onları daha dikkatli olmaya davet etmelidir.

    Bir örnek vermek gerekirse Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle özellikle Avrupa’ya yayılması muhtemel milyonlarca göçmenin önüne geçerek onlara kucak açan Türkiye’nin bu fedakârlığını unutanlara hatırlatmak bile yetecektir.

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.