MUSTAFA AKAY
İşsizlik, Türkiye’mizin en büyük sorunlarından birisi olarak karşımıza çıkıyor. Artan nüfus oranında, maalesef yeni istihdam alanları açamıyoruz.
İşsizliğin giderilmesinde en büyük etken üretimdir.
Ne yazık ki, ülkemiz her alanda olduğu gibi üretim alanında da patinaj yapmaktadır.
Tam anlamıyla üreten bir ülke konumuna gelemedik. Üretimle katma değer yaratma çabamız da yok denecek kadar az. Devlet gelirlerini büyük ölçüde vergilerden sağlıyor. Bu vergilerin büyük bölümü de dolaylı vergilerden oluşuyor. Çok zenginle, çok fakir yaptıkları alışverişlerde aynı vergiyi veriyorlar.
En büyük kaynak da sigara, içki, akaryakıt vergileri olarak karşımıza çıkıyor.
Bunun açıklamasını aşağıda daha ayrıntılı yapacağız.
Hal böyle iken devlet pansuman önlemlerle işsizliği azaltıyorum havasına giriyor. Pansuman önlemlerle işsizliği azaltma çabasında. Oysa bunun altında yatan çok başka. Pansuman önlemlerden amaç işsizliği düşük göstermek. Devlet bunu nasıl yapıyor. Toplum Yararına Programı adı altında, bir proje geliştirilmiş. Yıllardır işsizlikten bunalmış insanları, kölelik ücreti ile yılın belli dönemlerinde başta belediyeler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırıyor. Böylece, geçici de olsa işsizlik oranını düşük noktaya getiriyor. İşsizliğin düşük gösterilmesinde bir başka yol da, köylerde bile yüksekokullar açarak öğrencileri işsizler sınıfından ayırıyor. Peki iki yıllık yüksekokulu bitiren çocuklarımızı mezuniyetten sonra çalışanlar kervanına katabiliyor mu? Bu neredeyse olanaksız bırakın iki yıllık yüksekokulu bitirenleri, dört yıllık üniversite bitirenler bile eğitim aldıkları alanda çalışamıyorlar. Şimdi, üç harfli marketlerin çalışanlarının büyük çoğunluğu üniversite mezunu çocuklarımız. Oysa eğitim üretim içindir felsefesi yaşama sokulmuş olsa, durum biraz daha farklı olabilirdi. TYP’nda genellikle mesleği olmayan, eğitimi olmayanlar değerlendiriliyor.
Çalışma süreleri dokuz ay olarak belirlenmiş. Ancak, işe girişleri yapıldıktan sonra ilk ay haftada beş gün, diğer sekiz ayda da haftada üç gün çalıştırılıyorlar. Yevmiyeleri 833 lira. Haftada üç gün çalıştıkları dönemde ise ayda 10 bin lira alacaklar.
Düşünün işsiz sayısı binleri bulan Karabük’te 500 kişi çalıştırılacak. Bununla da işsizliği azalttık diye övünecekler.
Hükümet bununla işsizliği önledim diye kendini avutuyor. Yukarıda vurguladığımız vergi gelirleri öylesine çok ki, hükümet kendi insanından esirgediği desteği mülteciler için harcıyor. Böylesine bir çarpık durum yaşanıyor.
TUİK işsizlik konusunda da çok cimri davranıyor. Diyor ki, 3 milyon 55 bin işsizimiz var. Oysa DİSK’in yaptığı bir araştırmada işsiz sayısı tam 11 milyon 4 bin kişi olarak belirlenmiş.
Bu gerçekler ışığında insanların geleceğe karamsar bakmalarının önü açılıyor. Mutsuzuz diyenlerin sayısının hızla artması da bunun sonucudur.
Bir zamanlar, ülkeyi tüccar gibi yöneteceklerini söyleyenler vardı. Onlara göre, Türkiye’deki 5 milyon işyeri birer kişi işe alsa, işsizlik çözülecekti. Devleti tüccar gibi yönetmek bir iyileşme sağlamanın aksine, sorunları artırdı. Devleti tüccar devlet yapacağız yerine sosyal devlet yapacağız denseydi, durum belki farklı olurdu.
Kısacası, üretim olmayınca sorunlar büyüyor. Üretim alanlarının daraltılması ve hep dışalıma yönelmek de bu süreci hızlandıran etkenlerden birisidir.