Karabük Postası tarafından
12 Mayıs, 2023 16:17 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0

Şahin: “PKK Her Gün Kılıçdaroğlu’na Destek Açıklaması Yapıyor”

AK Parti Genel Sekreter Yardımcısı, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) Üyesi, Karabük milletvekili adayı Cem Şahin, PKK'nın her gün Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na destek açıklaması yaptığını vurgulayarak Suriye'nin kuzeyinde iç savaşın başlamasından sonraki süreçte bir terör devletinin kurulması için yoğun faaliyetlerin yürütüldüğünü ifade etti.  O bölgeyi Avrupa Birliği ülkelerinin büyük bir kısmı ve Amerika Birleşik Devletlerinin binlerce tır dolusu silahla orayı donattığının altını çizen Şahin, "Oradaki teröristleri eğitiyor, teröristlerin eline silah veriyor. Bizim askerimizi, polisimizi şehit ettiler. Dolayısıyla biz girmek zorunda kaldık. Orada askeri üslerimiz var. Şu an askeri personellerimizin kontrolü altında olan bölgeler var." dedi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun terör örgütlerine "terör örgütü" diyemediğini belirten Şahin, şöyle devam etti: "Halen oradaki yapılara 'bunlar terör örgütüdür' diyemedi. Hatta son aylarda da hızlanan bir takım demeçleri var. PKK'nın siyasi kolu olarak bizim nitelendirdiğimiz HDP'nin HDP yetkililerinin ve PKK'nın elebaşlarının açıklamalarını hep birlikte takip ediyoruz. Sizler de takip ediyorsunuz. Neden bahsediyorlar, adaylarının Kılıçdaroğlu olduğundan. Çok yoğun ciddi destek veriyorlar ona. HDP'nin, siyasilerin demeçlerine de bakalım. Ne diyorlar? 'Biz özerklik ilan edeceğiz' diyorlar. 'Eğer Kılıçdaroğlu bu ülkede Cumhurbaşkanlığı makamına gelirse biz onunla anlaştık. Ama bunu tekrar edemiyoruz. Kamuoyuna açık hale getiremiyoruz' diyorlar. Ama her biri sapır sapır özellikten bahsediyor. PKK'nın elebaşları her gün sabır sapır Kılıçdaroğlu'na destek açıklaması yapıyorlar kıymetli kardeşlerim. Ben bunu dikkatlerinize arz ediyorum. Bu böyle basit bir mesele değildir. Çok ciddi bir meseledir O nedenle diyorum ki Türkiye'nin hiçbir zaman olmadığı kadar şu an üniter yapısı risk altında olan bir ülkedir."  "SEN PKK'YLA VE HDP'YLE BU KONUDA VAAT LEŞTİN" "14 Mayıs'ında aslında biz üniter yapının devam edecek mi? etmeyecek mi? Bunu çok net bilmemiz lazım." diyen Şahin, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şu an Türkiye'de yaşadığımız konjonktür. Birinci Dünya Savaşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nda yaşadığımız konjonktürle çok özdeş. O vakit Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştirilen başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları hangi motivasyonla hareket ediyorlarsa, emin olun biz de şu an o motivasyonla hareket ediyoruz. Bunu çok net bilmenizi istiyorum sizlerden. O zaman mandacılar yok muydu? Şimdi de var mandacılar. Malum hepsi Kılıçdaroğlu'nun ve karşımızda bulunan ittifakın etrafında öbekleşti. Neden bahsediyorlar? Daha iki gün evvel Kılıçdaroğlu bizi Avrupa Birliği'ne şikayet etti. Ne dedi kendisi? İktidara gelir gelmez 'Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özellik Şartnamesini imzalayacağım' dedi. Bu Türkiye'nin bölünmesi demektir. Demek ki buradan şunu anlıyoruz. Sen PKK'yla ve HDP'yle bu konuda vaat leştin. Anlaştın sen. Avrupa Birliği önüme ne getirirse ben imzalayacağım diyor."  "TÜRKİYE YÖNETİLEMEZ BİR HALE GELİR" İYİ Parti'ye gönül vermiş, CHP'ye gönül vermiş kardeşlerine seslenen Şahin, "Ellerini vicdanlarına koysunlar. Bunları kabul edecekler mi benim Karabük'teki bu bu siyasi partilere gönül vermiş kardeşlerim. Ben vermemelerini umut ediyorum. Ülkemin üniter yapısı risk altında diyorum. Kılıçdaroğlu'nun kazanması halinde ülke yönetilemeyecek diyorum. Bu çok ayan bayan ortada. Daha aday tespiti sırasında birbirlerine girdiler. Öyle değil mi? gördük. Masaya oturdular, kalktılar. Birbirlerine hakaretlerde bulundular. Dolayısıyla o zaman gördüğümüz fotoğrafın çok daha büyüğünü, çok daha şiddetlisini Allah muhafaza. Bunlar netice alırlarsa ve biz tökezlersek görmemiz işten bile değil kıymetli kardeşlerim. Türkiye yönetilemez bir hale gelir" dedi. (Nurettin Acar)
blank
Atilla Çilingir tarafından
13 Nisan, 2025 12:55 tarihinde yayınlandı
A+ A-
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ NEDEN TANINMAZ?

Türkiye’nin ata yadigârı Kıbrıs adasındaki soydaşlarımızı Rumların zulmünden, topyekûn katletmesinden kurtaralı 51 yıl, adalı Türklerin özgürlüklerine kavuşarak KKTC adıyla kendi devletlerini kurmasından bugüne 42 yıl geçti.

   Ama ne adadaki bu değişimi, ne de Türklerin kurmuş olduğu KKTC’yi bugüne değin hiçbir ülke kabullenmedi. Türkiye dışında hiçbir ülke de bu devleti tanımadı!

   Neden?

   O kadar çok nedeni var ki!  

   Bu nedenlerin en başında geleni; Haçlı seferlerinden bu güne böylesine stratejik önemi olan bir coğrafyada tam da Akdeniz’in orta yerinde bulunan, Ortadoğu’yu yakından kontrol eden uçak gemisi konumundaki bu adada Türk’ün varlığı, Türk askerinin olması hiçbir zaman istenmedi de ondan…

  Tarihin hiçbir döneminde Türklerin varlığının Orta Asya’nın dışına çıkması da istenmedi. Çünkü batılılara göre Türklerin batıya yayılması demek İslamiyet’in de genişlemesi, Hıristiyanlığın önüne geçmesi, insanları kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendiren kilisenin de önünü kesmekti de ondan…

   Aslında Kıbrıs’ta yaşanan da budur!

  Bugüne değin GKRY’deki Ortodoks Kilisesinin başındaki papazların istekleri dışında yönetimde bulunan hiçbir Rum lideri Türk tarafı ile çözüm adına müzakere edemedi. Kilise ne dediyse müzakere masasında sadece onu dile getirdi.

   Rum Ortodoks Kilisesi bugüne değin gerçekleşen tüm müzakerelerde adanın yönetiminin Rum tarafında olmasını, Türklerin ise sadece azınlık haklarına razı olmasını istedi. Ondan sonra atılacak adımın, adanın Yunanistan’a ilhak olması da idealleriydi…

  Tarihi gerçeğe de bakıldığında 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı da Ortodoks Kilisesinin Başpiskoposu Makarios’tu. Onun da amacı adayı Yunanistan’a bağlamaktı.

     Kısacası adada yaşanan anlaşmazlığın temelinde Hıristiyan âleminin bu bölgede İslamiyet’in temsilcisi bir devletin olmasını istememesi vardır.

    Bu gerçeğin dışında KKTC’nin tanınmamasının diğer önemli nedeni; ABD-AB-BM ve bölgede menfaati olan diğer devletlerin hem adanın çevresinde bulunan enerji yataklarının kullanılması, hem de adanın stratejik önemi nedeniyle Kıbrıs’ta üs bulundurmak istemeleridir. Bunun için de inanç merkezli politika öne çıkmakta. İslamiyet’in temsilcisi olarak gördükleri KKTC’yi tanımak yerine; Hristiyan âleminin temsilcisi olarak gördükleri Rum tarafını yasal hükümet olarak tanımak onların işine gelmektedir.

  Bunun yanı sıra ekonominin, paranın gücü de önemlidir. Bunun en yakın örneği; KKTC’nin de gözlemci ülke olarak tanındığı Türk Devletler Teşkilatına üye ülkeler konumundaki; Türkmenistan-Kazakistan-Özbekistan ülkelerine AB’den yapılacak 15 milyar avroluk yatırımın da etkisiyle geçtiğimiz hafta GKRY’ne büyükelçi atamışlardır

 TDT üye bu üç ülkenin diplomatik hamlesi karşısında Türkiye’den henüz bir açıklama yapılmadı. Ancak KKTC’yi tanımayan bu üç kardeş ülkenin Rum kesimine büyükelçi atamalarını sadece alacakları ekonomik yardım nedeniyle yaptıkları da söylenemez.

  Çünkü yapılan bu hamlenin arka planında; Türkiye’nin Türk Cumhuriyetlerinde giderek artan gücünün AB tarafından fark edilmesi, bu iş birliğinde bir çatlak açılması, Hristiyan âleminin Avrasya platosuna uzanarak bu güç birliğini ayrıştırması yatmaktadır.

  Türkiye’nin bu noktada Azerbaycan’dan alacağı güçlü bir destek ile AB’nin açmak istediği bu çatlağın önünü kesmesi, Türk Devletler Teşkilatına üye olan ülkeler ile ilişkilerini güçlendirmeye devam etmesi en uygun tercih olmalıdır.

  Görülen odur ki!

  KKTC’nin uluslararası camiada tanınması o kadar kolay olmayacaktır. Ama başta Türkiye’nin yöneticileri olmak üzere KKTC’deki yöneticiler de bu devletin tanıtılması faaliyetlerinden asla vazgeçmemeli, uluslararası ilişkilerde KKTC’nin tanınması mutlaka gündeme getirilmelidir.

    Dünya var olduğundan beri devletlerarasında süregelen dinler savaşı, geçmişte silah gücü ile gerçekleşmişti, günümüzde ise ekonomik güçler çatışması ile devam etmektedir.

    Türkiye bulunduğu coğrafyada, son yurdumuz Anadolu’daki güçlü yapısıyla örnek olmaya devam ettiği Avrasya platosundaki devletlerle olan işbirliğini devam ettirirken, uluslararası ilişkilerde de özellikle Hıristiyan âlemine mensup ülkelere sağladığı avantajları bir kez daha gözden geçirmeli, önümüzü kesmeye çalışan kimi ülkelere bu avantajlar hatırlatılarak onları daha dikkatli olmaya davet etmelidir.

    Bir örnek vermek gerekirse Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle özellikle Avrupa’ya yayılması muhtemel milyonlarca göçmenin önüne geçerek onlara kucak açan Türkiye’nin bu fedakârlığını unutanlara hatırlatmak bile yetecektir.

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.