KASTAMONU Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün Aycılar Camii restorasyon çalışmaları esnasında, caminin sonradan yapılan eklentisinin bodrumunda üç sadaka taşı bulundu.
1998 yılında kurulduğu günden tarafa, sorumluluk alanında bulunan Kastamonu, Zonguldak, Karabük ve Bartın illerinde yüzden fazla vakıf eserini ayağa kaldıran Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün son restorasyon çalışmalarından birisi de Kastamonu Merkezdeki Aycılar Camii oldu.
Aycılar Camii’nin restorasyon çalışmaları esnasında, camiye sonradan eklenen kuzey cephesindeki eklentinin kaldırılması sırasında, zemin altında ve üzeri betonla kapatılmış bölümde birbirinden değerli üç adet sadaka taşı bulundu ve Vakıf Eserler Müzesi’ne alındı.
Vakıflar Bölge Müdürü Yavuz Yücebıyık, “Şeyh Şaban-ı Veli Vakıf Müzesi’nde sergilenen eserlerimizin tamamı vakıf eserlerimizden topladığımız eserler.
Bunların içerisinde bir kenara atılmış, odunluklarda, depolarda unutulmuş birçok eser de mevcuttu. Aycılar Camii restorasyon çalışmaları esnasında da, sonradan yapılan eklenti kaldırılırken, zamanında depo olarak kullanılan bölüme alınmış, sonra da üzeri betonla kapatılarak yıllardır orada unutulmuş olan birbirinden değerli üç sadaka taşı çıktı ortaya. İnanıyorum ki herhangi bir kasıttan değil, iyi niyetten depoya kaldırılan bu ecdad yadigarı eserler zaman içinde orada unutulmuş. Bölge Müdürlüğümüzün yaptığı çalışmalar ile yapılar ayağa kaldırılırken aynı zamanda medeniyetimizin timsali olan sadaka taşı, kilim, halı, şamdan gibi eserlerimiz de gün yüzüne çıkarılıyor ve geleceğe taşınıyor. Bu açıdan baktığımızda Kastamonu ve vakıf kültürüne üç sadaka taşı daha kazandırmış olmanın mutluluğu içindeyiz” diye konuştu.
Karabük’te akşam saatlerinde çarşı merkezinin hâlini bilmeyen yok. Işıkları erken sönen dükkânlar, sessiz caddeler, yankılanan adımlar… Yıllardır yazıldı, çizildi, konuşuldu: “Bu şehir merkezi ölü.” Peki ne değişti? Cevap basit: Uzun süre hiçbir şey. Siyasetçisi sustu, bürokratı seyretti, STK’ları rapor yazmakla yetindi. Daha da vahimi, parasını Karabük’ten kazanıp akşamını Safranbolu’da geçiren esnaf, bu şehrin merkezine sırtını döndü. Şehir, kendi evlatları tarafından yalnız bırakıldı. Tam da bu noktada, yıllardır söylenen ama bir türlü cesaret edilemeyen bir hamle masaya kondu. Karabük Üniversitesi ve Karabük Belediyesi, şehir merkezini yeniden ayağa kaldıracak bir irade ortaya koydu. KarabükBelediye Başkanı Özkan Çetinkaya, şehir merkezinde yaklaşık 30 dönümlük alanı üniversitenin genişleme sahasına dahil etme iradesini ortaya koyarken, bu kararın sadece bir imar hamlesi değil, şehir politikası olduğunu da ilan etmiş oldu. Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık ise bugün, ulusal ve uluslararası başarılarıyla, Türkiye’nin köklü üniversitelerinin dahi dikkatle izlediği bir yükseköğretim kurumunun başında. Söylediği şey son derece net: “Üniversite şehir merkezine gelsin. Fakülteler, meslek yüksekokulları kurulsun. Binlerce öğrenci bu sokaklarda yürüsün, bu şehir nefes alsın.” Bu fikrin ütopik olmadığını 100. Yıl Mahallesi zaten kanıtladı. Dün kıraç bir araziyken bugün gece yarılarına kadar yaşayan, caddeleri dolup taşan bir yerleşim alanı varsa, bu dönüşümün adı bellidir: üniversite etkisi. Karabük’ün hafızasında önemli bir yere sahip olan İktisadi ve Kalkınma Vakfı da bu tartışmanın dışındaymış gibi davranamaz. Hamit Çepni’lerin, Osman Natıroğlu’ların iz bıraktığı bu şehirde, üniversitenin kurulmasında ve büyümesinde emeği geçen isimler hâlâ saygıyla anılıyor. Aynı şekilde KARDEMİR’in üniversiteye verdiği destek, özellikle merhum Mutullah Yolbulan ve Kamil Güleç döneminde, bugün konuştuğumuz başarıların temel taşlarından biri oldu. Şimdi sorulması gereken soru şudur: Bugünkü KARDEMİR yönetimi bu sürecin neresinde duruyor? Kardemir Yönetim Kurulu Başkanı Muhammet Ali Oflas, üniversitenin şehir merkezine yayılması fikrine gerçekten ne kadar sıcak bakıyor? Bu mesele bir nezaket cümlesiyle geçiştirilecek kadar önemsiz mi, yoksa Karabük’ün geleceğini belirleyecek bir eşik mi? İktisadi ve Kalkınma Vakfı Başkanı Mustafa Sarıoğlu’nun çaba gösterdiği biliniyor. Ancak bu çabanın, vakfın geçmişte sergilediği vizyonla aynı derinlikte olup olmadığı artık kamuoyu tarafından tartışılıyor. Karabük’ün zamanı daralıyor; iyi niyet yetmez, sonuç gerekiyor. Bir de işin karanlık tarafı var. Kişisel menfaatleri uğruna bu şehri itibarsızlaştırmayı marifet sanan, Karabük’ü çarpık benzetmelerle gündeme taşıyan “medya figüranlarına” inat, bu şehirde yaşayan herkesin artık taşın altına elini değil, gövdesini koyması gerekiyor. Çünkü gerçek şu: Karabük Üniversitesi bu şehrin bacasız fabrikasıdır. Ekonomiyi ayakta tutan, esnafa can veren, kültürel hayatı besleyen en büyük güçtür. Bunu görmezden gelen, küçümseyen ya da erteleyen herkes, Karabük’ün kararan akşamlarından sorumludur. Artık tercih zamanı. Ya bu şehir üniversitesiyle birlikte büyüyecek, ya da “neden yine olmadı” diye karanlık sokaklarda konuşmaya devam edecek. Şehrin bütün yönetsel erkleri ve yaşayan sakinleri şunu bilsin ki; Karabük bunu hak etmiyor.