MUSTAFA AKAY
Çok partili sisteme geçildikten sonra ülkemizde, din en çok kullanılan bir unsur oldu. Çünkü, kolay bir malzeme idi. Yüzyıllarca hurafelere mahkûm edilmiş toplum, geçmişten gelen alışkanlıklarından kolay kurtulamadı.
Din ve inanç özgürlüğü bir toplumun temel taşlarından birisidir. İsteyen istediğine inanır, istemediğine inanmaz. Bu aynı zamanda laikliğin de özünü oluşturur. Kaba tabirle laiklik “devlet işiyle dini ayırmak” olarak da anlatılsa, özünde din, inanç ve vicdan özgürlüğü vardır. Laiklik, bir ulusun birleştirici gücüdür. Ayrışmayı önler, birlik ve beraberliği tesis etmeye çaba gösterir. Ulus devletlerin en büyük şansıdır.
Laikliğin, dine karşı olduğu Atatürk döneminden beri ileri sürülür. İlk mecliste de bu konu çok tartışılmıştır. Mecliste bulunan din âlimleri de laikliğe karşı çıkan tavır takınmışlardır. Yüce Atatürk, bunlardan birsinin laikliği anlamadığını söylemesi üzerine, “Laiklik adam olmaktır Hocam” diyerek yerine oturtmuştur.
Evet, laiklik adam olmaktır. İnsan olmaktır. Uygar olmaktır.
Gerici ve bölücü takımı laikliğe hep karşı çıkmışlardır. Çünkü, onların malzemesi din kullanıldığında çok daha kolaydır. Dinine ve inancına sağlam bir şekilde bağlı olanları kandırmak, yoldan çıkarmak ve sonuçta da oylarını almak için çok fazla çabaya gerek yoktur.
Onun için, dinin arkasına sığınarak siyaset yapanlar, bu alanda istismarı hep ön plana çıkarmışlardır. İrticaya kadar uzanacak bir yol, dini istismarla açılmıştır.
Dini istismar edenlerin en büyük mottolarından birisi “Din elden gidiyor” şeklindedir. Dini bütün gözükerek, saf ve inançlı insanları kandırmanın en büyük yollarından birisi budur.
Türk Halkı, inancına sağlam iken bu tür yobazlar yüzünden yolundan sapmalar göstermiştir. Bol bol cami yapmakla Müslüman olduklarını topluma gösterme çabalarında bilimi hep ikinci plana atmışlardır. Günümüzde teknolojinin en yenilerini kullanarak, dini istismarlar sürdürülmektedir. Şeyhler, şıklar, mollalar halkı hem beyin hem de maddi olarak sömürmektedirler. Halka, yoksulluğun kutsallığını anlatırlarken kendileri varlık içinde yüzmektedirler.
Seçimlerde, en kolay malzemelerden bir tanesi ise karısındakini “dinsiz” olarak yaftalamaktır.
Halkımız, görünürde inançlı gibi ancak, perde arkasında her türlü ahlaksızlığı yapan, haram yiyen, yolsuzluk, hırsızlık yapan bu tür siyasetçilere zaman zaman inanmakta ve tercihini ona göre yapabilmektedir. Elbette, sonuç hüsrandır.
Bunların alnı secdeye değiyor, çalmazlar, çırpmazlar, yetim hakkı yemezler denilenlerin yıllardır, ne haltlar karıştırdıklarını görüyoruz. Bunların tümü her şeyi paradan ibaret görürler. Dinin emrettiği hiçbir kuralı uygulamazlar. İsraf, hırsızlık en büyük hastalıklarının başında gelir. Materyalistlerden de bile maddecidirler. Her şey bizim olsun isterler. Komşusu açken, tok yatan bizden değildiri çoktan unutmuşlardır. Halka cenneti vaat edelerken, kendileri dünyanın cennetinde bir eli yağda bir eli balda yaşam sürerler.
Malzemeleri kolay olduğu için seçimleri de kazanırlar. Ancak, halkın gönencinin artması yolunda değil, yandaşların somurmaları için çalışırlar.
Kısacası, söyledikleriyle yaptıklarında büyük bir çelişki vardır. Tam anlamıyla takiye yaparlar,
Onun için de Atatürk’ü, Cumhuriyeti, laikliği sevmezler. Sevmezler ne kelime, bunlara düşmandırlar.
Geri kalmış ülkelerde siyasetin ana malzemelerinden olan din ticaretinin önündeki set, laikliktir.
Laiklik, din, inanç ve vicdan özgürlüğüdür. Kimseyi kimseye boğdurmaz. Gelişmiş ülkelerin kalkınma nedenlerinden birisisidir laiklik.
Türk Halkı, laikliğe sıkı sıkıya sarılmalıdır. Özellikle, kadınlarımız laikliğin kendilerinin koruma zırhı olduğunun bilincine varmalıdırlar.