“ SERKATİB-İ HAZRETİ ŞEHRİYARİ “ ne demek, bunu açıklayarak başlayayım bugünün yazısına. Padişah yakını kız ve kadınlarla evlenen, böylece hanedana yakın olan sarayın başkatibi olanlara verilen ünvandır bu Osmanlıca deyim.
Şimdi Serkatib-i Hazreti Şehriyari Tahsin’in o dönemin basınına uyguladığı yasaklar listesine birlikte bir göz atalım. Yıldız Sarayı’ndan Matbuat Müdürlüğü’ne gönderilen bu 9 maddelik liste gizli sansür yönetmeliğine göre hazırlanmıştı.
1- Her şeyden önce dünya değer padişah hazretlerinin sağlığı,
memlekette ticaret ve sanayinin ilerlemesi üzerine havadis
yazılacaktır.
2- Ahlak bakımından yayınlanmasında sakınca olmadığı Maarif
Nazırı Paşa hazretleri tarafından tasdik edilmedikçe hiçbir
tefrikanın yayınlanmaması,
3- Hepsi bir nüshaya konulamayacak kadar uzun edebiyat ve fen
makalelerinin yayınlanmasında “mabadı var” ya da “mabadı
yarına” ibarelerinin kullanılmaması,
4- Bir makalede beyaz yerler ve noktalarla boş yerler bırakılması,
birtakım uygunsuz ithamların zihniyet karıştırmaya sebep
olacağı için, bunlara kesinlikle meydan verilmemesi,
5- Şahsiyata kesinlikle meydan verilmeyip bir vali ya da mutasarrıfın
hırsızlık, yiyicilik, öldürme ya da çirkin iş işlemiş olduğu
söylenecek olursa, bunun doğruluğunun ispat olunamadığı
bildirilerek saklanması ve yayınlanmasına asla müsaade
olunmaması,
6- Vilayetler ahalisinden bir kişinin ya da bir topluluğun, hükümetin
yolsuzluğundan şikayetlerinin ve yüce Padişah’a duyurulmasını
bildiren kağıt ve dilekçelerinin yayınlanmasının kesinlikle
yasaklanmasını,
7- Ermenistan sözcüğü gibi tarih ve coğrafyayla ilgili adların
anılması yasaktır.
8- Yabancı hükümdarlar aleyhine yapılan suikast girişimlerinin ya da
yabancı memleketlerde yapılacak kargaşa çıkarıcı gösterilerin
sadık ve kendi halinde ahalimizce bilinmesi uygun olmadığından,
bunların herhangi bir biçimde ve yolda olursa olsun, kesinlikle
yayınlanmaması,
9- Bu yönetmelikten gazete sütunlarında söz edilmesi bazı kötü
düşünce sahiplerinin yersiz eleştirme ve görüşlerine yol
açacağından bundan şiddetle sakınılması.
İmza : Serkatib-i Hazret-i Şehriyari Tahsin
140 yıl önceki rejim sırasında basına uygulanan sansür dışında, zaptiyeleri ve diğer unsurlarını oluşturan özel mahkemeleri ile jurnal sistemi de vardı. Ülke adeta yasaklar ülkesi haline gelmiş, herkes birbirinden şüphe eder olmuş, korku ve endişe günlük yaşama dönüşmüştü. Sahte ihbarlarla insanlar tutuklanıyor, dönemin etkili gazeteleri olan Vatan, İbret, Muhbir, ilk mizah dergisi Diyojen vb. kapatılıyor, Hamlet, Kral Lear, Macbeth, Kral Oidipus gibi tiyatro oyunları yasaklanıyor, yayınlardaki dizgi yanlışları dahi suç sayılıyordu. Çuvallara doldurulan kitap ve yayınlar Çemberlitaş Hamamında yakılıyordu. Baskılar karşısında Basiret Gazetesi “makinemiz bozuldu” diyerek yayınına ara veriyor, Sabah Gazetesi ise, sansüre takılan yazıların yerini boş bırakıyordu.
Son yıllarda ve özellikle yaşadığımız süreçte gazeteciler işlerini kaybediyor, kovuşturmaya uğruyor, yargılanıyorken, bazıları da hapse atılıyor. Haberlere erişim yasağı getiriliyor, görsel ve yazılı medyada para cezaları, ekran karartmalar ve işten çıkarmalar günlük ve sıradan olaylar haline geliyor. Bu yaşadığımız süreç, basını susturmak için II. Abdülhamid dönemini ve Demokrat Parti’nin 1959’daki Tahkikat Komisyonu’nu hatırlatıyor.
Milliyet Gazetesi’nin 1980’li yıllarda tarih ve kültür eki olarak verdiği Yakın Tarihimiz adlı fasiküllerden yararlanarak hazırladığım bu anımsatmayla, 140 yıl önce yaşadığımız bir dönemden küçük bir kesit sunmak istedim. Değerlendirmeyi siz sayın okurlara bırakıyorum.
Fikret GÖKÇE
Kıbrıs Gazisi – Mak. Müh.