Karabük Üniversitesi (KBÜ) İlahiyat Fakültesi, İlahiyat Kulübü ve Mavera İlim Fikir ve Sanat Kulübü işbirliğinde "Ortadoğu ve Afrika'nın Dünü, Bugünü ve Geleceği" konulu konferans düzenlendi. Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz Konferans Salonu'nda gerçekleşen etkinlikte konuşmacı olarak Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun ile Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kavas yer aldı. Konferansa dinleyici olarak Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yaşar ve İl Müftüsü Halil Bektaş da katıldı. İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer'in başkanlığında gerçekleşen konferansta Ortadoğu ve Afrika'nın jeopolitik konumu, tarihi geçmişleri ve Türkiye'nin bölgelerdeki önemi üzerine konuşmalar gerçekleştirildi. İlk olarak Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun "Türkiye'nin Ortadoğu'daki Tarihi Derinliği" konusunda sunumunu yaptı. Kurşun'un konuşmasından satır başları şöyle: Ortadoğu'nun dünya devletleri için önemi "Ortadoğu jeopolitik konumu ve enerji kaynaklarının etkin olarak var olması, deniz hava ve kara geçiş yolunun olduğu güzergâhta bulunması sebebiyle önemlidir. Ortadoğu'da yaşanan kavgalar da bu konumun paylaşım kavgasıdır. Bu coğrafyanın önemi dünya durdukça aynı öneme sahip olacaktır." "Beşeri potansiyeline bakıldığında çok parlak ve çok da parçalı devirler görmüştür. Coğrafyanın ve insanoğlunun tabiatına çok uygun olduğu parçalı devirler, dağılma, çatışma insanoğlunun geleneğidir ve bundan kurtulmak mümkün değildir. Çatışma olmadığı devirlerde bilinen veya bilinmeyen büyük hegomanik güçler kurulmuştur. Bunlar ciddi ve doğru sosyal adaleti de gözeterek etkin ve bütüncül şekilde bir şemsiye oluşturduklarında bu coğrafya barışı ve istikrarı, gelişmeyi ve uygarlığı üretebilmiştir. Hegonomik güç ortadan kalkınca tekrar asli unsur olan çatışma kültürüne girilmiştir. Yüzüncü yılını yaşadığımız şu günlerde bölge yeni bir arayış içerisindedir. Bölgede etkin bir barışı kuracak güce ihtiyaç vardır. Amerika yeni dünya düzeni iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Yeni dünya düzenini kurabilmesi için imparatorluk coğrafyasına ayak basmak ister. 2003 yılında başlayan Irak işgali bu yöndedir. Türkiye bu coğrafyanın barışını temsil eder, bu mirası korumaktadır." Türkiye'nin Afrika'daki tarihi derinliği Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kavas ise konuşmasında "Türkiye'nin Afrika'daki Tarihi Derinliği"ne değindi. Kavas özetle şunları söyledi: "Tarih hepimiz için her zaman yediğimiz yemek içtiğimiz su aldığımız nefes kadar herkese lazımdır. İnsan için de en çok lazım olan şey kendi tarihidir. Anadolu coğrafyası dünyada özellikle Avrupalılar merkezli olmak üzere kuzeyde Ruslar doğumuzda İran; hepsinin bu coğrafya üzerinde miras kavgası vardır." "Afrika denildiğinde Tunus anlaşılırdı. Avrupalılar ne zaman ki güney Afrika'yı dolaştıktan sonra Afrika'nın bir yekpare kıta olduğunu öğrenince yavaş yavaş Afrika ismini Tunus'tan genelleştirerek daha güneylere ve kıtanın tamamına isim olarak verdiler. Bugün büyük coğrafyayı kapsayan devasa bir kıta haline gelmiştir. Dışardan gelen güçler içerisinde Türkler de 9. yüzyılda Afrika kıtasında hâkimiyet sürmüştür. 1100 yıldan fazla etkinlik sağlamıştır. Osmanlı Devleti'nin Afrika'daki varlığı, bu kıtayı Avrupa'nın dönüştürmeye başladığı masa üzerinde Berlin Konferansı ile 7 devlet arasında taksim edildi. Bu paylaşım Etiyopya'nın işgaliyle de tamamlanmıştır. Avrupalılar sıkıştıkları coğrafyadan çıkabilmek için mutlaka Afrika'yı Roma gibi istila etmek istiyordu. Karşılarında Osmanlı Devleti vardı. Osmanlı Devleti'nin varlığı oradaki insanların diğer devletlerden korunmak istemeleri nedeniyleydi. Osmanlı'nın Afrika'da varlığı sömürgecilik olsaydı oradan ayrıldıktan sonra sömürgecilik devam etmezdi."
