Bir şehir düşünün…
Toprağında kurtuluş değil, kuruluş destanı yazılmış.
Karabük…
Cumhuriyet’in çelikten iradesiyle yoğrulmuş, alın teriyle harcı karılmış bir şehir.
Bir avuç insanın hayaliydi; demir gibi sağlam bir gelecek, elleriyle yoğurdukları bir vatan.
Fakat zaman aktı, rüzgarlar döndü.
Birbirini omuzlayan yüreklerin yerini, birbirini ezen hırslar aldı.
Bir şehir ki entelektüel belleğini göç yollarına uğurladı, ardından sadece suskunluk kaldı.
Gidenler, bir daha dönmedi; kalanlar ise şehrin üzerinden kendi tahtlarını kurmaya koyuldu.
Kardemir…
Adı bir fabrikanın çok ötesinde, bir milletin dirilişine yazılmıştı.
Kardemir; emeğin, azmin, hayalin adıdır.
Oysa şimdi, her köşe başında çıkar hesaplarının, küçük ikbal savaşlarının adıdır.
Siyasetçisi başka hesapta, iş dünyası başka, sivil toplum başka…
Herkes kendi oyununu Kardemir’in sırtında kurarken, bu büyük miras, yavaş yavaş tükeniyor.
Karabük’ün damarlarına sızan bu bencil akıl, şehrin nabzını zayıflatıyor.
Oysa Karabük, doğru ellerde yeniden bir yıldız gibi parlayabilirdi.
Yeşilin, emeğin, inancın şehri olabilirdi yeniden.
Ama açgözlü eller, şehrin yaralarını derinleştirmekten geri durmadı.
Yeter artık.
Bir şehrin kaderi, birkaç menfaatçinin hoyrat ellerine bırakılamaz.
Karabük’ü ve Kardemir’i kendiniz için değil, geleceğimiz için koruyun.
Bu topraklar, hırsın değil, emeğin kutsandığı topraklar olmalı.
Ve bilin ki;
Bir şehir, hatırlamayı bilirse ayağa kalkar.
Karabük, unutturulmuş hafızasını yeniden hatırladığı gün, sadece kendini değil, bir milleti de yeniden ayağa kaldıracaktır.