03 Ekim, 2024 16:04 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:09
A+A-
Bu Yazıyı Paylaş
veya linki kopyala
GEL DE ATATÜRK’Ü ARAMA
GEL DE ATATÜRK'Ü ARAMAMUSTAFA AKAYEfendiler,bizhakkımızısaklı bulundurmak, bağımsızlığımızı emin bulundurabilmek içinheyeti Umumiyemizce, heyeti milliğimizce,bizi mahvetmek isteyenEMPERYALİZME KARŞIvebizi yutmak isteyen KAPİTALİZME KARŞIheyeti milliyece mücahedeyiuygun gören bir mesleği takip eden insanlarız.”
“En büyük düşman, düşmanların düşmanı ne falan ne de filan milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış vesaltanat halinde bütün dünyaya hâkim olan KAPİTALİZM ÂFETİve onun çocuğu olan EMPERYALİZMDİR.”
Yüce Önder, Atatürk'ün, emperyalizm ve kapitalizme bakış açısı bu. Türkiye, bu bakış açısıyla o dönemde, "tam bağımsızlık" yolunda dev adımlar atmış. Bir önderin, öngörüşü ve saptaması ancak bu kadar harika olabilir.
Bu harika görüşler sayesinde, izlenen istikrarlı yol,Türkiye'yi dünyanın saygın ülkelerinden birisi haline getirmiş.
Sadece 15 yıl görev yapan Devrimci Atatürk, dünyadan göçtükten sonra, yolundan sapmalar olmuş.
Ancak, atılan sağlam temeller nedeniyle, dış politikada istikrar belli ölçüde sürdürülmüş.
Son yıllarda ise, izlenen denge politikasından yoğun sapmalar yaşanmaya başlanmış.
Bir bataklık olan Ortadoğu'ya bulaşmak durumunda kalmışız.
22 ülkenin sınırlarının değişeceği teziyle ortaya çıkan Büyük Orta Doğu Projesinin de eş başkanlığını üstlenmişiz.
Sınırlarımızı korumak amacıyla, döşediğimiz mayınları da temizleme gereğini duymuşuz.
Bunlar olup gitmiş.
Şimdi, Orta Doğu'da ateş var.
Bizi de bu ateşin içine atmak düşüncesini taşıyanlar bulunuyor.
Küçücük İsrail, Arap Dünyasını darmadağın ediyor. Her gün yeni bir saldırı ile meydan okuyor. Çoluk çocuk, yaşlı genç, asker sivil demeden katliam yapıyor.
Bu vahşi saldırıları, dünya sadece izliyor.
Sözüm ona, Birleşmiş Milletler diye bir kuruluş var. Tutup da İsrail'e dur demiyor.
İsrail'in arkasında ise, dünyanın en acımasız emperyalizminin temsilcisi ABD duruyor.
Türkiye, olarak ne yapmamız gerekir bu durumda. Soluyla sağıyla, bir politika geliştirmemiz en doğrusu değil midir?
Doğrusu budur.
Bu konuda da doğruyu yapmıyoruz.
Bu konuyu bile iç politikaya alet ediyoruz.
İç politikada malzeme olarak kullanmak kolayımıza geliyor.
Cumhurbaşkanımız, bu konuda, "İsrail Lübnan'dan sonra vatan topraklarımıza gözdikebilir" diyor. "İsrail'in bundan sonraki hedefi Türkiye" söylemi tam anlamıyla, iç politikaya yönelik ucuz bir söylemdir.
Ülkesini seven, yurtsever bir lider Mustafa Kemal gibi konuşur. Siyasi kaygılarla her ağzına geleni söyleyemez. Partisindeki erimeyi durdurma amaçlı söylenmiş bu sözler, inciticidir, acıdır. Sanki, bu söylemde İsrail'in gücünü kabul etmişlik vardır.
İsrail'in Türkiye'ye saldırması mümkün değildir.Buna ne gücü yeter ne de aklı.
Onlar, Türk Ulusu'nun Araplardan çok farklı olduğunu bilirler. Dünyanın ilk Kurtuluş Savaşını emperyalizme karşı vermiş bir ulusun ruhunun ne olduğunu onlar ve ağababaları yaşanan savaşlardan sonra öğrenmişlerdir. Türkiye, birilerinin midesine oturuverir.
Türk asker doğmuştur, asker ölür. Bu topraklar, kanla alınmıştır. Verilmez.
İşin üzücü tarafı, kendisini BOP Eş Başkanı ilan ederek Türkiye'yi Ortadoğu Bataklığına bulaştıran bir lidere sahip oluşumuzdur.