Ülkeyi yönetenler, her şeyi güllük gülistanlık gösterirler. Belki de oturdukları yerden öyle görünüyordur. Oysa, durum hiç de öyle değildir.
Ülkede yaşayan insanların büyük bölümü sıkıntı içindedir.
Emekliye üç kuruş layık görülür. Asgari ücret sanki devletten çıkıyormuş gibi, düşük tutulur. Toplu sözleşmelerde, en lt sınırdan artış yapılır. Çiftçinin ürünü para etmez. Hatta, çiftçi ürününü zararına satar. Alıcı bulamayan ürünler, tarlada çürümeye terkedilir.
Yerinde bir lira olan ürün pazarda 20, markette 30 liraya satılır.
Akaryakıta her gün yapılan zamlar, bu ürünlerin tüketiciye ulaşana kadar rekor düzeye ulaşır.
Bu durumlarda, ürünü para etmeyen çiftçiye, "ananı da al git" denilen bir anlayış gelişir.
Toplumun en az örgütlü kesimlerinden olan çiftçi ve gıda üreticisi, pek sesini çıkaramaz.
Ancak, son zamanlarda bu anlayışın yıkıldığını görüyoruz. Artık, çiftçi de haykırıyor, üretici de...
Domates üreticilerinin Bursa İzmir yolunu kapatarak eylem yapmaları bunun bir örneği.
Çay üreticisi de eylemin içinde, fğndık üreticisi de. Karpuzu para etmeyen üretici, yoksullara bedavaya dağıtıyor. Bu da bir eylem örneğidir.
Kısacası, üretici yürümeye başladıysa, durum vahim demektir. Kullandıkları malzemeye sürekli zam gelen üretici zarr edince ve hak ettiği fiyat verilmeyince, sesini duyurma çabasında.
Yetiştirdiği çayı döken mi dersiniz, fındığı yollara seren mi dersiniz. Bir kıpırdanma var. Enflasyon başını alıp giderken, üreticinin hak ettiğini vermeyen anlayış, "üretmeyin" deme noktasında. Nitekim, Adana'da, su azlığı nedeniyle üreticiye resmen "ekmeyin" talimatı verildi.
Çiftçi ekmeyecek, işçi üretmeyecek bu ülkenin sonu nereye gider.?
Bunun yolu toplumsal barıştan geçer.
Toplumsal barışın gelebilmesi için de herkesin hakkının verilmesi gerekir.
Bu olmuyorsa, toplumsal muhalefeti hızlandırmak gerek.
Mustafa Akay