Bolu Belediyesi 5 yeni taksi plakasını ihaleye çıkardı: “Ne kadar çok plaka o kadar çok huzursuzluk”
Bolu Belediyesi, ihaleye çıktığı 5 yeni taksi plakasını, 5 milyon 50 bin lira ile kendi şirketi Bolu Bel A.Ş.’ye sattı. Bolu’daki taksi şoförleri ihaleye, “Ne kadar çok plaka o kadar çok huzursuzluk” diyerek tepki gösterdi.
Bolu Belediye Başkanlığı tarafından 5 yeni taksi plakasının satışı için ihale açıldı. İhale Bolu Belediyesi Hizmet Binası Encümen Toplantı salonunda, Bolu Belediyesi Meclis Üyesi Hüseyin Ekrem Serin başkanlığında gerçekleşti. Toplantıyı Bolu’daki şoför esnafı da salon dışında takip etti. 5 taksi plakası için 4 milyon 250 bin lira muhammen bedel belirlenen ihaleye sadece Bolu Belediyesine bağlı şirket olan Bolu Bel. A.Ş. teklif verdi.
“5 milyon 50 bin lira KDV olarak neticelendirdik”
Tek firmanın katıldığı ihale bilgilendirme yapan Serin, “Tek bir firmanın katıldığı, şartlarını yerine getirdiği, dosyasını açtık encümen üyelerinin huzurunda. Rakam 4 milyon 250 bin artı KDV’imiş, muhammen bedel. Burada arkadaşlarımızla da görüşmemizde 5 milyon 50 bin lira, artı KDV olarak ihaleyi neticelendirdik” dedi.
Bolu’da hizmet veren taksi şoförleri, ihalenin gizli tutulduğu ve kentin daha fazla taksiye ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle ihaleye tepki gösterdi. Encümen toplantı salonu önünde ihalenin sonuçlanmasını bekleyen taksi şoförleri, Bolu’daki taksi sayısının yeterli olduğunu aktardı.
Taksici esnafı ayaklandı
İhaleye karşı çıkan taksi şoförleri basın açıklaması yaptı. Kendi fikirlerinin alınmadığını aktaran taksi şoförü Semih Koç, “Bizim taksi durağımızda on bir tane araç var. Diğer taksi duraklarında altı yedi tane araç var. böyle bir gereksinime duyuluyorsa bize gelip de bir toplantı yapılarak bunları nasıl bir iyileştirme yapılması gerektiği konusunda hiçbir fikrimiz alınmıyor. Biz bu trafiğin yaya trafiği de olmak üzere araç trafiği de olmak üzere yükünü çekiyoruz. Gerektiği yerde trafik konusunda, gerektiği yerde müşterilerimizin sıkıntıların olduğu eksiklerin olduğu söylenildiği biz bu konu bilgiye hakimiz niçin bizleri hiç fikrimiz alamıyor toplantıya çağrılmıyor? O zaman taksilerinizi hepsini çekelim belediye önüne karar versinler” dedi.
“Evine ekmek götüremeyen taksici arkadaşlarımız var”
Bolu’da taksicilerin yeterince kazanamadığını belirten Kenan Başkan ise, “Bolu Belediyemiz apar topar bir taksi plakası ihalesi yapmaya kalkışmış. Bolu’da yirmi beş otuz tane her durakta satılık, işini yapamayan evine ekmek götüremeyen taksici arkadaşlarımız var. Şu anda satılık plakalarımız epey yoğunlukta. Plaka ihtiyacı olanlar bu arkadaşlarımızdan almasını talep ediyoruz. İhale yapılmasını asla istemiyoruz. Bolu’ya taksi plakası fazla... Bolu’nun en uzak yeri olan Dağ Kent’ten dahi taksi çağırdıklarında on dakikada taksi hizmetini vereceklerdir, herhangi bir yere taksi durağı açılması bir anlamı yok” ifadelerini kullandı. Devamında ise taksici esnafı, “Ne kadar çok plaka, o kadar çok huzursuzluk demek” diyerek tepki gösterdi.
Zaman durmadan geçip gidiyor. Yıllar geçip giderken yaşamın gerçeklerini de sürüklüyor. Ardında kalan zamana bakıyorsun neler yaşanmış, neler geride kalmış diye! Öylesine büyük bir değişim ki bu! Görünen gerçekler karşısında insan şaşırıp bakakalıyor.
Bunlar bir adada yaşanıyor! Adı da Kıbrıs…
Ama ada deyip de geçmeyin sakın! Konumu itibariyle dünyanın en büyük devletlerinin gözü kulağı burada…
51 yıl önce savaşın sıcak yüzü ile kavrulan bu önemli adanın kuzeyi öylesine değişmiş, öylesine gelişmiş ki, yarım asır öncesini bilenler, o yokluk yıllarını görenler; bugünlerin değişimini gördükçe bir masal ülkesinde yaşadıklarını sanıyorlar adeta…
Öyle ya! Şimdi adada iki devlet var.
Birisi Türklere, diğeri Rumlara ait…
Her şeyden önce bu değişim bile bir mucize.
Hiçbir zaman olmaz, olamaz denilen olmuş. Kıbrıs Türk Halkı özgürlüğüne kavuşup egemen bir devlet kurmuş. Adına da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti demişler.
Rumlar 1878 den beri adanın tamamını Yunanistan’a bağlamanın peşindeyken bunun hiçbir zaman olmayacağını söyleyen Türkiye’nin sözünü dinlememişler, 1974’teki harekâtı ile karşılaşıp adanın güneyinde kalıvermişler.
Her ne kadar adanın iki devletli yapısını kabul etmeyen, dünyayı kendilerinin yönettiğini sanan BM ile AB denen iki teşkilat bu gelişmeye hayır dese de; geçip giden yıllar Kıbrıs adasının her yanına bu gerçeği yazmış, yazmaya da devam ediyor…
Adada yaşanan bu büyük değişimi bir türlü kabullenemeyen Rum tarafı uluslararası platformda türlü oyunların, türlü tuzakların peşinde olsa da, yaptığı her hamle yaşanan bu gerçek karşısında etkisiz, sonuçsuz kalmaya devam ediyor.
Özellikle KKTC’de yaşanan gelişmelerden, değişimlerden hoşlanmayan, rahatsız olan çevreler de var! Hele ki bazı köşe kalemşorları neler, neler yazıyor; yaşanan bu değişim devam edecek olursa, onların çözüm dedikleri federatif yapıdan iyice uzaklaştıkları için Rum dostlarıyla birlikte aynı çatı altında yaşayamayacaklarının huzursuzluğu içinde taraflar arasında bir anlaşma olmayacak gürültüsünü koparıyorlar. Ama zaman bu yaban kazlarının çıkardıkları gürültüye aldırış etmeden akıp gidiyor…
KKTC deki değişim de hızla devam ediyor.
Özellikle turizm ve inşaat alanında yaşanan gelişmeler çok sevindirici. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da gösterilen ‘’Ada Kıbrıs’’ turizm tanıtım projesi çok ilgi çekti. Adanın kuzeyindeki zengin turizm potansiyelinin sadece deniz ve güneşten ibaret olmadığını anlatan bu proje sayesinde KKTC’ye gelecek olan turist sayısında büyük bir artış olacak.
2024 yılında KKTC’ye gelen turist sayısı 1,8 milyon, turizm geliri ise 1 milyar dolar olmuş. Böylesine güzel bir adanın böylesine az turizm geliri olması kabullenilemez. Kaldı ki, bugün 30 bin yatak kapasiteli beş yıldızlı tatil köyleri, otelleri ile mükemmel bir hizmet veren adanın kuzeyine ülkemizden gitmemiş daha milyonlarca insanımız var.
İddia ediyorum, KKTC’de hem konaklama, hem gastronomi, hem tarih, hem doğa, hem de adalı insanların sıcaklığı Ege adalarında yaşananlardan daha üstün. Her şeyden önemlisi burada harcanan her lira KKTC’nin gelişmesine yatırım oluyor. Pekiyi, Yunan adaları dedikleri Ege adalarında yaptığımız harcamalarımız nereye gidiyor? Ya silah olup Trakya sınırımızda karşımıza çıkıyor, ya da uluslararası ilişkilerimizin Yunanistan tarafından engellenmesi için harcanıyor…
KKTC’deki Ercan havalimanının yenilenmesi ile birlikte her türlü uçağın inişine elverişli hale getirilmesi de büyük bir gelişme. Önümüzdeki turizm sezonunda hem THY’nin ulaşımında, hem de özellikle İngiltere’de yaşayan KKTC vatandaşlarımızın talebiyle hava ile ulaşımda sürpriz gelişmeler yaşanabilir. Bu konuyla ilgili temaslar sona yaklaşmaktadır.
Yeni hava limanının inşası ile birlikte 2025 in ilk iki ayında KKTC’ye bir milyona yakın yolcu, 6000 civarında uçak iniş yapmıştır. Bu yeterli midir? Tabii ki değildir. Ama bu gelişme oldukça ümit verici olup, bu yıl adanın kuzeyinde büyük bir turizm patlaması yaşanacağı gözle görünen bir gerçektir.
Her yıl olduğu gibi adada yine bir kuraklık yaşandı, çiftçiler oldukça mağdur oldu. Ancak şu gerçeğin de atlanmaması gerekir:
Türkiye’den gelen yılda 75 milyon metreküp suyun hem içme, hem de sulama alanlarına verdiği destek adada yaşanan kuraklığı bir nebze de olsa önlemektedir. Bunun yanı sıra Meserya ve Güzelyurt ovalarına açılan sulama kanalları ile birinci etap tamamlanmış 2 bin hektarlık alan suya kavuşmuştur. Türkiye’nin KKTC’nin her yanına su ulaştırma gayreti ile başlattığı çalışmalar hız kesmeden devam etmektedir. Güney Rum kesimi de aynı susuzlukla boğuşmakta çözüm için Arap ülkelerinden deniz suyunu kullanabilme teknolojisini satın alma peşinde koşmaktadırlar. Ya Türkiye’den KKTC’ye gelen can suyu olmasaydı o zaman ne olacaktı? Bunu da düşünmek gerek sanırım.
Şimdi bir de Kıbrıs müzakereleri sürecine değinelim! Geçip giden yıllar içinde çözüm adına bir adım dahi atılamamış görüşmeler süreci…
Türkler her defasında iyi niyetle masaya oturmuş, Rumlar hep daha fazlasını vereceksin diye dayatmış, tam oldu anlaşıyorlar derken; Rum tarafı nasıl olsa adanın tüm dünyaca tanınan tarafı benim, adanın yöneteni ben olmazsam olmaz diyerek masayı terk etmişler. Böylece tam 57 yıl geçmiş sonuç yok…
Gerçeklerin resmigeçit yaptığı bir masal sanki…
Ancak her ne olursa olsun! Kim ne derse desin! İster masal, ister hikâye, ister hayal desinler…
Geçip giden yıllar hep Kıbrıs Türk’ünden yanadır. 50 yıl öncesi Türklerin ada yaşamı ile günümüzdeki yaşamı çok farklıdır. Gelişmeler, değişimler hep Kıbrıs Türk Halkından yanadır.
Sorun dedelerinize, sorun ninelerinize onlar anlatsınlar size Hamitköy çadırlarında geçen hayatları, bir gece yarısı ansızın alıp götürülen katledilen yiğitleri, yakılıp yıkılan köyleri, susuzluktan, sütsüzlükten ölüp giden bebeleri, sırf Türk oldukları için topluca katledilen binlerce masum insanlarımızı…
Şimdilerde KKTC’de her sabah güneş bir başka güzel doğuyor. Beşparmak dağları Torosları özgürce selamlarken. Geçip giden yılların ardından Kıbrıs Türk Halkı her geçen yıl daha da güçleniyor, adım, adım tanınmaya doğru yol alıyor.