Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

SALGIN DÖNEMİNİN EN MAĞDURLARI…

Köşe Yazıları Yayın: 11.09.2020 12:54

Korona salgınının başlamasıyla birlikte, bu ölümcül hastalığın etkileyeceği en riskli grupsizlersiniz dendi, onları evin dışına bile çıkarmadılar!

Aylarca gün yüzü görmediler!

Güneşe hasret kaldılar!

Öylesine mağdur oldular ki, adeta yürümeyi dahi unuttular!

Ne evlat, ne de torun yüzü gördüler!

Kimisi yalnızdı, kimileri ise konu komşunun eline muhtaçtı!

Ama onlar yılmadılar.

Nasıl olsa bu günlerde geçecek dediler bezmediler, yetkililer ne dediyse ona harfiyen uydular.

Sonrasında birkaç saatliğine de olsa sokağa çıkabildiler, yürümeyi unutan bacaklarına yön verdiler. Onlara ayrılan yerlere doluştular, eski dostlarla selamlaştılar, hayata yeniden gülümsemenin hazzını tattılar…

Ama salgın hızını bir türlü kesmedi, yeni tedbirler ardı ardına sıralandı…

Kısıtlamalı hayatın hedefinde öncelikle yine onlar vardı!

Artık onlar için hayatın tadı, yaşamlarını sınırlayan tedbirler dizisine uymak kadardı!

Onlar; kafa kâğıdına baktığınızda ya 65, ya da 65 yaşın üstünde olanlardı…

Pekiyi, Korona denen bu illet sadece bizim ülkenin yaşlılarına mı bulaşıyor, en çok ölümcül sonu bizimkilere mi yaşatıyordu?

Dünyanın tamamını etkileyen bu salgın, diğer ülkelerin yaşlılarına da aynı riski yaşatmıyor muydu?

Salgından en çok etkilenecek en riskli grup sizsiniz denerek yaşamlarına sınır konulan yaşlılar başka hangi ülkede vardı?

Nedendir ki, bizim ülkemizden başka hiçbir ülkede yoktu!

Yetkililerimizin yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte başlattıkları normalleşme,ülkemizdeki yaşamın yeniden canlanmasını sağladı. Hemen hemen her sektörde hayata yeniden renk verdi, hareket serbestisi başlattı ama ne yazık ki, 65 yaş ve üstü olanlara bu serbestlik yeterince tanınmadı!

Caddelerimiz, sokaklarımız, camilerimiz, avmlerimiz, pazarlarımız, turizm merkezlerimiz, ulaşım araçlarımızda ki hayat cıvıl, cıvıl adeta salgın yokmuşçasına kalabalık, hareketli olmuştu.

Artık ülkemizin özellikle gözde turizm merkezlerine de uçaklar dolusu turist de gelmeye başlamış, korona salgını unutulmuşçasına hayat yeniden renklenmişti…

21 Eylülde okullarımızın bazı sınıfları da bu hareketlenmeye katılacak, öğrencilerimiz öğretim hayatıyla yeniden buluşacaktı

Ama ne acı ki, yaşlılarımız yine onlara konulan aşağıdaki kısıtlamalarla yaşamaya devam edecekti!

‘’Sokağa çıkmaları saatlerle kısıtlı,

Seyahat etmeleri izne tabi,

Yalnızken araç kullanmaları kısıtlı,

Seyahate çıktıkları yerden bir aydan önce dönmeleri kısıtlı,

Hatta bazı marketlerin kapısında65 yaş ve üstü giremez diye yazılı…’’

Ülkemizin normalleşme sürecinde yaşananlarla, böylesine kısıtlı bir hayatı mukayese ettiğinizde akla gelen ilk soru:

‘’Bu salgın, sadece 65 yaş ve üstüne uygulanacak kısıtlamalarla mı önlenecek?’’Olmaz mı sizce?

Herkese, her şey serbest bırakılırken; sadece 65 yaş ve üstüne sınırlı bir yaşamın layık görülmesi neden?

Anayasamız hiçbir yaş sınırlaması yapmadan herkes eşit haklara sahiptir derken, 65 yaş ve üstüne yapılan bu ayrımcılık neden?

Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde böylesine bir uygulama yokken, ‘’bu uygulamalar, yaşlılarımızı sevdiğimiz için korumak adına yapılıyor’’ demek neden? O ülkeler yaşlılarını korumuyor, sevmiyorlar mı?

Unutulmasın ki, ülkemiz de dâhil dünya ülkelerinin büyük bir bölümü 65 yaş ve üstü liderlerce yönetiliyor!

65 yaş ve üstü insanlarımızın çoğunluğunun akıl sağlığı da, beden sağlığı da ama en önemlisi ruh sağlığı da sapasağlam hepsi yerli yerindedir.

Çünkü bu gruba girenler hayatın her yönünü görmüş, tanımış, tedbirini almış, ona göre tecrübe sahibi olmuş insanlardır.  Korona salgını sürecine bakıldığında, istenen önlem tedbirlerine de en çok uyan yaş grubu da bu insanlarımızdır.

Artık 65 yaş ve üstü yaş grubuna uygulanan kısıtlamaların tamamının kaldırılması zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmiştir.

Çünkü bu salgını önlemenin başarısı; 65 yaş ve üstüne uygulanan türlü kısıtlamalarla gerçekleşmeyecektir.

 

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

10 Eylül 2020

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Sağlık Yayın: 05.05.2024 00:48
İhlas Haber Ajansı
‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Recep Aktimur, “Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” dedi.

Liv Hospital Samsun Genel Cerrahi Kliniği’nden Prof. Dr. Recep Aktimur, obezitenin psikolojiyi olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Kendi deneyimlerini aktaran Prof. Dr. Aktimur, “Bizim kendi deneyimlerimizde gördüğümüz, kişilerin psikolojik olarak kendilerini boşlukta hissettikleri zamanlarda kilo almaya eğilimli olduğudur. Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” diye konuştu.

“Obez kişiler psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında”

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını dile getiren Prof. Dr. Aktimur, “Obez bireylerde sosyal izolasyon oluşur ve bu durum obezitenin geri dönüşümsüz hale gelmesine yol açar. Obez bireyler hem fiziksel olarak hem de çok yüksek oranda görülen depresyon nedeniyle günlük işlerini yapmakta zorlanırlar, çabuk yorulurlar, kişisel bakımlarını yapmak bile onlar için çok zorlaşır. Diğer yandan obeziteye bağlı gelişen kronik hastalıklar, bireyleri bir çıkmaza sürükler ve birçok insan bu kısır döngü içinde kendine güvenini kaybeder” şeklinde konuştu.

“Obezite ameliyatı olduktan sonra psikolojik durum”

Obezite ameliyatlarından sonra kilo verme sürecinin başladığını ve uzun süre devam ettiğini belirten Prof. Dr. Aktimur, şu bilgileri paylaştı:

“Ameliyat edilen hastaların çoğunda obezite nedeniyle gelişen depresyon bulunduğundan ameliyat sonrasında kilo verme sürecinde hızlıca depresyonun gerileyeceği düşünülse de, durum her zaman bu şekilde seyretmeyebilir. Bu dönemde kilo veriyor olmanın oluşturacağı pozitif etki, ameliyat sonrası dönemde aslında önceden bir nevi tedavi yerine geçen yemek yeme alışkanlıklarının değişmesi ile negatif yönde etkilenebilir. Bu yüzden ameliyat için uygulanacak prosedürün yemek yeme konforunu çok bozmayacak şekilde seçilmesi ve hastalara cerrahi tarafından geniş destek verilmesi çok önemlidir. Biz kendi hastalarımızda uyguladığımız ‘Hızlandırılmış iyileşme protokolleri’ ile hasta konforunu artırarak, ‘liberal beslenme önerileri’ ile hastalarımızın bu süreci daha rahat geçirmesini sağlayarak ve onlara her an kendilerini koruyan ve sarmalayan bir aile içinde olduklarını göstererek bu dönemi çok daha rahat atlatmaktayız. Bu yaklaşım ile hastalarımızda ameliyat sonrası dönemde çok daha az depresyon gözlemlemekte ve mutluluk düzeyinin arttığını deneyim etmekteyiz.”

“En iyi psikolojik destek, hastaların uzman hekime rahat ulaşabilmesidir”

Doktora ulaşmanın hasta tarafından önemine değinen Prof. Dr. Aktimur, “Biz kendi protokolümüzde uyguladığımız ve çok başarılı sonuçlar elde ettiğimiz şekilde en iyi psikolojik desteğin, hastaların kendilerini ameliyat eden cerraha çok rahat ulaşabilmeleri olduğunun farkındayız. Doktorları ile olan sıkı ve pozitif bağlantıyı önceden ameliyat ettiğimiz hastalarımızla aralarında kurduğumuz aktif sosyal portallarla desteklemekteyiz” ifadelerini kullandı.