Bir sualle başlayalım: İki harddisk düşünelim. İkisi de 1 terabaytlık. Burada ayrıca 1 terabaytın 1000 gigabayt yani ayrıca 1000000000000 bayt olduğunu da hatırlatayım.
Saymak için sakın kendinizi yormayın, 1’den sonra 12 tane sıfır var. Bu iki harddisk’in birini tamamen dolduralım. Fotoğraflar, müzikler, dosyalar, ne bulursak ağzına kadar yığalım. Diğeri boş kalsın. İşte sual şu: İki harddiskten hangisi daha ağırdır?
Bildiğim şeylerin nerede durduğunu/saklandığını düşünürüm bazan. Portakalın turuncu olduğunun bilgisini nerede saklıyorum? Adımın (Ömer) olmadığı bilgisi nerede peki? Raskolnikov’un aslında bir kaatil olamayacak kadar iyi bir insan olduğu bilgisi bütün Suç ve Ceza baskılarında mı duruyor şu anda yoksa kalbimde mi? Bu arada evet, bilginin saklandığı yer deyince, insanın aklına ‘kalp’ pek gelmiyor. Aslında direkt olarak ‘benim anlattığım postmodernizm’in, insana kazandırması gerektiğini düşündüğüm şeyin, bu olduğunu söyleyerek bileti erkenden kesebilirim fakat o zaman da kabuğu sert bir domates çiğniyor gibi hissedebilirsiniz diye devam ediyorum.
Bir bilginin konumunu belirlemek için belki de onun nasıl bir şekli/bedeni olduğunu bilmeliyiz. Öyle ya, un gibi bir şeyse eğer bu bilgi denilen şey ve onu hava alan bir yerde bırakırsam, böceklenme ihtimali çok yüksek. Veya su gibi olabilir. O zaman işim biraz daha kolay. Bu bahsi sonradan düşünmek için kenara bırakmak daha iyi olacak gibi.
Bilginin şekli üzerinden onun konumuna erişmek pekala mümkün olsa da bilginin tek bir konumunun olmadığı da biraz düşününce mantıklı geliyor. Bir bilgi hem kalpte hem de akılda olabilir mesela. Veyahut hem Hatice’de hem de Yasin’de de olabilir. Yahut merkeze yaklaşarak söylersem, hem matematik test kitabında hem de postmodern bir romanda aynı bilgi konumlanabilir.
Postmodern roman ipin devamı olsun ve ellerimden bırakmadan ilerlemeye çalışayım. Günümüzde birçok bilginin konumunu insanlara birçok şey ilan edebilirken, o birçok şeyin başlarında, sıranın oldukça önünde postmodern romanlar göze çarpıyor. Burada postmodern romanlar ile romanları yahut postmodernleştirilmeye çalışılmış romanları birbirine karıştırmıyor veya onlar arasında kıyasa girişmiyorum, çünkü bu, bambaşka bir mesele olarak duruyor karşımızda.
Postmodern romanlar günümüzde yazılan metinler içerisinde, insana bilgi haricinde bilginin konumunu da göstererek/işaret ederek meselelerin çıkış noktalarına kadar ilerlenebilecek yollar hazırlıyor. O yollar tanıdık mı yoksa ilk defa mı görülüyor, bu meseleler okur için oldukça kıymetlidir. Tecrübenin yahut tecrübe ettirmenin zahmetini tadanlar daha iyi anlayacaktır bunu. Filhakika postmodern romanlar, kendinden öncekiler gibi tecrübenin ne olduğunu anlatmakla kalmaz, tecrübenin konumunu da işaret ederler yahut gösterirler okurlara. Raskolnikov'u bu durum üzerinden düşünebiliriz. Suç ve Ceza postmodern bir roman değil fakat eğer öyle tasarlansaydı, biz bir kaatil olma durumunun katarsisi ötesinde, kaatil olma durumunun hayatımızdaki konumunu da görebilirdik. O durumun saklandığı/saklanabileceği yeri uzaktan seyredebilir ve belki oradan uzak durabilirdik. Kapının arkasında uzak durmaya çalıştığımız bir şey varsa, ondan, kapının arkasında olduğunu bildiğimiz için uzak durabiliyoruz, öyle değil mi?
Şimdi biri çıkıp bilginin konumu beni ne ilgilendirir diye sorabilir hâlâ -ki çoğu insan ne yazık ki böyledir, mevzuu anlatmaya, yaşanılan yeryüzünün ve belki gökkubbenin önemi üzerine önemli bir şeyler söylenerek başlanabilir.
Tugay Kaban