Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

KIBRIS…

Köşe Yazıları Yayın: 28.06.2022 22:34 |Güncelleme:29.06.2022 08:40
KIBRIS…

Bizim kuşaklar ‘’KIBRIS’’ adını ilk kez 50’li yılların ortasında duymuştu! Çünkü adanın diğer halkı Rumlar Ata yadigârı bu ada parçasını ele geçirerek, Yunanistan’a bağlamak amacıyla adada yaşayan soydaşlarımıza akla vicdana sığmayan zulümler, baskılar yapmaya başlamış, tüm dünyanın gözü önünde sadece Türk oldukları için katledilen yüzlerce insanın ölüm haberleri ülkemizin her yanını kaplamıştı.

O dönemde ülkemizi yöneten siyasiler, Yunanistan ile iyi komşuluk ilişkilerini devam etmek için Kıbrıs konusunda iki ülke arasında herhangi bir sorun yoktur derken! Türk Milleti bu konuya sahip çıkmış, ‘’Kıbrıs adası ata yadigârımızdır, bu mesele bizim milli davamızdır’’ demiş. Ülkemizin dört bir yanında orada yaşayan soydaşlarımıza destek mitingleri düzenlemişlerdi.

Kıbrıs Türk Toplumunun liderleri de boş durmamışlar, anavatanları olarak belledikleri Türkiye’nin desteğini alabilmek, en azından Kıbrıs adasının Türk Milleti için ne kadar önemli olduğunu anlatabilmek adına devletimizi yönetenlerle temas kurmuşlar, bu girişimlerinde de başarıya ulaşmışlardı.

Evet, Kıbrıs konusu; artık milletimizin olduğu kadar devletimizin de milli davasıydı. Bu başarının mimarları Kıbrıs Türk Toplumunun o dönemdeki lideri Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı Rauf Raif Denktaş’tır.

Dr. Küçük ’ün sağlık nedeniyle görevini Denktaş’a teslim etmesinden sonra başlayan zorlu süreçte Denktaş adı dünya kamuoyunda öne çıkacak, Türkiye’nin de desteğini alan Rauf Denktaş; Kıbrıs Milli Davamızı yılmadan savunan önce halkının özgürlüğüne kavuşmasını, en nihayetinde de adada kurulan egemen bir devletinsahibi olmasını sağlayan eşsiz bir lider olarak tarih sayfalarına adını altın harflerle yazdıracaktır.

50’li yıllardan1974’e kadar geçen süreç, adada yaşayan Türkler için en acılı yıllardır. Yıllarca Rumlarla iç içe yaşayan ama özellikle 1955 yılı ile başlayan zulüm sürecinde Rum çeteleri tarafından bir gece yarısı hiçbir nedeni yokken evinden alınan, yolda yürürken yolları kesilen, sırf Türk oldukları için diri, diri toprağa gömülen, 1963 Kanlı Noel’i sonrasında evleri, malları yakılan, topraklarından sürülerek göç yollarına düşen Kıbrıs Türk’ü, 20 Temmuz 1974 tarihinde Mehmetçiğin adaya ayak basması ile önce hayata, sonrasında özgürlüğe en nihayetinde de 40 yıldan beri yaşadığı kendi devletine KKTC’ye kavuşmuştur.

Kıbrıs adasının yakın tarihimize iz bırakan bu özgeçmişini hatırlattıktan sonra böylesi bir yazıyı neden kaleme aldığımı açıklamalıyım.

Değerli Okur:

1571 yılında başlayan Kıbrıs sürecimiz aslında önce Lozan anlaşmasıyla, sonrasında da 20 Temmuz 1974 tarihinde bizim için bitmiştir. Artık Kıbrıs Rum tarafı için Enosis hayali de sona ermiştir. Kıbrıs Türk tarafı içinse kendi devletinde özgürce yaşama dönemi başlamıştır. Bundan sonra bu adada sınırları belli, bayrağı ayrı, yönetimi ayrı iki devlet yaşayacaktır.

Ardımızda kalan yarım asırlık süreç Kıbrıs adasında çok şeyleri değiştirmiş. Bu çarpıcı değişimin en öne çıkanı da adada yaşayan iki ayrı halk olduğu gerçeğini tüm dünyanın gözü önüne sermiştir.

Dili, dini, örf ve adetleri, yaşam biçimi, dünya görüşü tamamen ayrı olan bu iki halk gerçeğini görmemek, bu halkların yeniden bir arada yaşaması için yıllardan beri yapılan müzakere sürecine yeniden dönmek mümkün müdür?

Ama gelin görün ki, adanın stratejik özelliğini bilen, çevresindeki enerji kaynaklarında gözü olan dünya devleri Kıbrıs’ta yaşayanları bir türlü rahat bırakmamakta, ada yönetiminde etkili olabilecek kimi siyasetçileri de zaman, zaman kendi menfaatlerini savunsunlar diye desteklemeye devam etmektedirler.

Bunun örneklerini rahmetli Denktaş’ın siyasetten aktif olarak ayrılmasından sonra en çok da Kıbrıs Türkleri yaşamış! Hele ki, adı ‘Annan’ olan o tuzak planın onaylandığı 2004 yılında özellikle de KKTC’de yaşananlar nedeniyle kendi kurdukları devletten dahi vazgeçmek anlamına gelen bu tuzak plana ‘’evet’’ demek zorunda bırakılmışlardır. Daha sonraki süreçlerde Cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı dönemlerinde yaşananları, bu süreçteki müzakerelerde ‘’Birleşik Kıbrıs’’ hamlelerini, Rumlarla iç içe yaşamak gayretlerini de unutmamak gerekir.

2022 yılının ortalarına geldiğimiz bu dönemde Kıbrıs’a baktığımızda görünen tek şey adada barış içinde yaşayan iki ayrı halkın, iki ayrı devletin varlığıdır.

En son 2017’de İsviçre’nin Crans Montana kentinde Garantör ülkeler; Türkiye-Yunanistan- İngiltere’nin katılımıyla yapılan Kıbrıs müzakeresi; Rum tarafının özellikle Türkiye’nin garantörlüğüne karşı çıkması ve öncelikle Türk askerinin adayı terk etmesi ısrarı nedeniyle diğer konu başlıkları görüşülemeden sona ermiştir. 5 yıldan bugüne bu süreçten resmi bir haber yoktur.

Ama Türkiye bu süreçte adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne verdiği desteği her geçen gün arttırmakta, KKTC’ni mali ve ekonomik yönden desteklemeye devam etmektedir.

Kıbrıs stratejik yönden Akdeniz’in orta yerinde önemli bir ada parçasıdır. Adayı elinde bulunduran taraf gerek Ortadoğu petrolleri üzerinde, gerekse bu adanın çevresinde bulunan zengin hidrokarbon yataklarında söz sahibidir. Kaldı ki bu enerji kaynaklarında Türkiye’nin ve KKTC’nin hem tarihi hem de hukuksal hakkı vardır.

Aslında dünya devlerinin ada üzerindeki ilgisi de stratejik öneminden, çevresindeki zengin doğal gaz yataklarının bulunmasından kaynaklanmaktadır. Yoksa adada Türkler yaşıyormuş, Rumlar yaşıyormuş iki devlet mi olsun, birleşik Kıbrıs mı kurulsun bunların hiçbirisi umurlarında değildir! Bu tercihlerini doğrulayan en çarpıcı gerçek adada iki üssü bulunan İngiltere’nin davranışında gizlidir! 1968 yılından bugüne devam eden Kıbrıs müzakerelerinde adanın diğer garantörü İngiltere, daima perde gerisinde rol oynamış, adadaki üsleri hiçbir şekilde müzakerelere konu olmamıştır!

Çünkü buradaki üsler İngiltere-ABD ikilisine gerek Akdeniz’de,gerekse Ortadoğu’da güç, Rusya ve Çin ikilisine karşı üstünlük sağlayan en önemli kazanımdır.

2023 yılında kuruluşunun yüzüncü yılını kutlayacak olan devletimizin, Kıbrıs konusunda yapacağı bir tek şey kalmıştır. O da adada özgürce yaşayan Kıbrıs Türk Halkının egemenliğini temsil eden KKTC devletinin tanınması yolunda atacağı adımdır.

İnancım o dur ki, bu önemli adım bulunduğu coğrafyada dostuna güven, düşmanına korku veren Türkiye Cumhuriyeti Devletini her zamankinden daha güçlü kılacak, KKTC devletini de sonsuza değin aydınlık yarınlara taşıyacaktır.

 

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

28 Haziran 2022

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Kazada ölen kızlarının cenazesinin getirildiği evleri 6 yıl sonra kendilerine mezar oldu

Gündem Yayın: 03.05.2024 12:48
İhlas Haber Ajansı
Kazada ölen kızlarının cenazesinin getirildiği evleri 6 yıl sonra kendilerine mezar oldu

Bartın’da 9 gün önce engelli Tevfik Çetinbağ’ın hayatını kaybettiği yangında ağır yaralanan eşi de hayatını kaybetti. Çiftin 6 yıl önce evlat acısı yaşadıkları ortaya çıkarken, kazada ölen 9 yaşındaki kızlarının son kez cenazesinin getirildiği ev kendilerine mezar oldu.

Bartın’ın Kayadibikavlak köyü Örencik Mahallesi’nde bedensel engelli Tevfik Çetinbağ’ın evinde tüpten çıkan gaz nedeniyle yangın çıkmış, evde yatalak halde bulunan Tevfik Çetinbağ alevlerin arasında kalmıştı. Dışarı çıkarak yardım isteyen Seher Çetinbağ ve kaynı Selim Çetinbağ, Tevfik Çetinbağı kurtarmak için yeniden alevlerin arasına dalmıştı. Olay yerine sevk edilen itfaiye, sağlık ve jandarma ekipleri tarafından müdahale edilen yangın kısa sürede söndürülürken, feci olayda Tevfik Çetinbağ hayatını kaybetmiş, Seher Çetinbağ ve Selim Çetinbağ ağır yaralı olarak kurtarılmıştı.

Ağır şekilde yaralanan Seher ve Selim Çetinbağ 112 ekiplerince yapılan ilk müdahalenin ardından önce Bartın Devlet Hastanesine ardından ise İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesine sevk edilerek tedavi altına alınmıştı. Selim Çetinbağ’ın hayati tehlikesi sürürken, Seher Çetinbağ ise 9 gün süren yaşam mücadelesini kaybetti. Seher Çetinbağ’ın cenazesinin İstanbul’dan Bartın’ın Kayadibikavlak köyüne getirilerek, aynı yangında hayatını kaybeden kocasının mezarının yanına defin edileceği öğrenildi.

6 yıl önce ölen kızlarının tabutunun getirildiği ev kendilerine mezar oldu

Yangında hayatını kaybeden bedensel engelli Tevfik Çetinbağ ve eşi Seher Çetinbağ’ın 6 yıl önce evlat acısı yaşadıkları ortaya çıktı. 6 Nisan 2018 yılında Bartın Sipahiler Şehit Gürdal Çakır İlkokulu bahçesinde meydana gelen kazada, özel eğitim alan 9 yaşındaki Emine Çetinbağ’a servis aracı çarpmış, kazada hayatını kaybeden küçük kızın tabutu son kez evlerine götürülmüştü. Bedensel engelli baba tekerlekli sandalye ile evin dışına çıkarılan acılı baba Tevfik Çetinbağ, son kez evlerinin önüne getirilen kızının tabutu başında gözyaşı dökmüş, anne Seher Çetinbağ ise, “Benim kınalı kuzum, babaannene selam söyle” diyerek ettiği feryat yürekleri dağlamıştı.

Küçük kızın tabutunun getirildiği ev, olaydan 6 yıl sonra çıkan yangında tamamen kül olurken, küçük kızın evde yaşayan anne ve babası Tevfik ile Seher Çetinbağ yangında hayatını kaybetti.