blank
Atilla Çilingir tarafından
22 Şubat, 2016 10:11 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+ A-

BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN…

''Filizini dikeceğim, belki baharda canlanırsın ve ben de senin yanına gelirim canım kızım…'' Tırnak içine alarak yazıma alt başlık yaptığım bu cümle; yüreği yanık bir şehit anamıza aittir. Ülkemizin başkentindeki kahpe terör saldırısında evladını kaybeden bir ana yüreğinin, evladıyla birlikte nasıl kavrulduğunu anlatır. Evet, milletçe yüreğimiz yanıyor ama ne çare ki gidenler geri dönmüyor. Bu insanlık suçunun bu vahşet katliamının ardından geriye anaların, babaların, eşelerin, çocukların, sevgililerin yanık yürekleri; sevdalılarına olan hasretleri kalıyor. Ankara'da, Diyarbakır Lice'de-Sur'da, Şırnak-İdil'de, Kayseri'de, Şereflikoçhisar'da, Amasya-Suluova'da, Osmaniye'de, Van'da, Kahramanmaraş'ta dizi, dizi şehitlerimizin tabutları; önlerinde, arkalarında on binlerce acılı yürek… Ülkemizin her yanından şehitlerimiz ölümsüzlüğe uğurlanıyor, her yeni günde olduğu gibi! Sanki alışılmış tekrarlanıyor bu 'gazi topraklarda' adeta! Anaların, babaların, eşlerin, çocukların, canlarından can kopartılanların, o kahramanları son kez uğurlamaya gelenlerin dualarıyla, hıçkırıkları karışıyor semalara… Ya küçücük yüreklerine düşen baba acısıyla gözleri yaşlı, boynu bükük çocukların, yürek yakan o görüntülerine ne demeli? Her birisinin gözlerindeki o tertemiz masumiyet adeta zifiri karanlığa dönüşmüş /dönüştürülmüş; kimisi ne olduğunu fark edemeyecek kadar küçük, kimisi ne olduğunu anlamaya çalışıyor, kimisi de o andan sonra babasızlığın nasıl bir şey olacağını düşünüyor… Yüreğimiz yangın yeri; acının öfkeye, öfkenin feryatlara karıştığı bir iklimi yaşıyor canım ülkem. 17-19 Şubatta 48 saatte, tam 45 şehit. 5 Kasım 2015 sonrasının toplu katliamlarında verilen yüzlercesine ne demeli? Bu acıları tarihe nasıl not düşmeli? Adeta paylaşacak bir şey kalmadı acıdan başka! ''Yeteeeeeerrrrrr…'' Feryatlarını duymalı artık birileri, bu ülkenin yönetenleri… Ülkemizin içi, çevresi bir ateş topu gibi! Ama yine de milletçe soğukkanlıyız, öyle olmalı, birbirimize sımsıkı sarılmalı, terör belasına, dış tehditlere karşı dimdik durmalı, böyle de kalmalıyız. Ülkemizde yaşanan terörü önlemek, vatandaşın huzur ve güvenini sağlamakla görevli olan MİT ve Emniyet'e her yıl halkımızın vergilerinden milyarlık bütçeler veriliyor. İç ve dış güvenlikle doğrudan ilgili kurumlar, 2015 yılında toplam 30 milyarı aşkın harcama yapmış, 2016 yılı içinse; Emniyet Genel Müdürlüğüne 21,1 milyar, MİT'e 1,6 milyar, Jan. Gen. K.'lığına 8,2 milyar liralık bütçe ayrılmış durumda… Tabii ki, ülke güvenliğimiz için gereken bütçe ne ise o ayrılmalıdır. Ancak bu bütçenin kullanılmasında görev alanlar; başarı, ya da başarısızlıklarına göre değerlendirilmeli, başarısız olanların yerine o görevi daha iyi yapacak olanlar hiç vakit geçirmeden atanmalı, görevlendirilmelidirler. 5 Kasım 2015 seçiminden sonra da ülkemizi yöneten aynı siyasi kadronun ''çözüm süreci şimdi buzdolabında'' açıklamasıyla tırmanan olaylar, PKK terör örgütünün, onların bilinen uzantılarının gerçekleştirdiği hain saldırılar nedeniyle; ülkemizin nice yiğitleri sevdiklerinden, sevdalarından, hayallerinden koparılmaktadır… Bu noktada, ülkemizi yöneten kadrolar içerisinde alınması gereken tedbirlerde, bu tedbirlerin uygulanmasında zafiyet var ise; bu zafiyete neden olan her kimse siyasi sorumluğunu üstlenerek derhal istifa etmesi, etmiyor ise o görevden alınarak, yerine o görevi daha iyi yapacak birisinin getirilmesi demokrasimizin gereğidir. Bu görevi yerine getirme sorumluluğu da, iktidarda bulunan hükümette aittir. Ülkemizin kalbini hedef alan saldırıda şehit olan kahramanlar, diğer şehitlerimiz gibi sonsuzluğa uğurlanmış; her birisinin ardında, nice acılı öyküler kalmıştır. Özellikle şehit analarımızın yürekleri isyandadır. Başkentteki kahpe saldırıda şehit düşen gelinlik kızı Filiz Koçak'ın ardından ağıtlar yakan Meliha Koçak anamızın şu feryadı; aslında tüm şehit analarımızın yüreğinden taşan o isyanın da sesidir: ''Böyle devlet olmaz, canımızı yaktılar, ülkeye düzen versin. Kuzularımız her gün gidiyor.'' Ben de bir 'Kıbrıs Gazisi' olarak diyorum ki: Sevgili Şehit Anaları, Onur Abidesi Babaları, Yürekleri Yangın Yerine Dönmüş Sevdalıları, Babasızlığın Acısıyla Kavrulan Evlatlarımız: Canınızın yangını bizim de yüreğimizi yakıyor, bu gazi topraklar uğruna hayatlarını feda eden 'O Kınalı Kuzularınız-Eşleriniz-Babalarınız-Sevdalılarınız'; bizim de yüreğimizi dağlıyor. Tüm şehitlerimizi ölümsüzlüğe uğurladığımız bu kritik süreçte, dimdik durun. O hasret ve sevgi dolu yüreklerinizi dualarla doldurun. Biliniz ki, O Koçyiğitler tıpkı onlardan öncekiler gibi büyük Türk Milletinin kalbine kazındılar, orada taht kurdular, bu mukaddes toprakların yeni bir türbedarı oldular. İşte tam bu noktada asla ama asla 'Başınız Öne Eğilmesin'; o namertleri sevindirmeyin. Çünkü Büyük Türk Ulusu tarihin hiçbir döneminde, onu yok etmeye çalışanların karşısında ne diz çökmüş, ne de başını öne eğmiştir. Sizde; başı asla öne eğilmeyen, eğilmeyecek Büyük Türk Milletinin bir ferdi, bu büyük ulusun nice yiğitlerini ' Bu Gazi topraklara' emanet etmiş yüce varlıklarsınız. Ve sen şehidim: Yeminin, yeminimdir değişmez. Kanın kanıma değdi, silinmez. Şunu bil ki, yiğidim; Vatan bellenen bu kutsal topraklar için Verilecek son nefesler tükenmez. Ve sen Atam: Ses ver Gök Gözlüm, Altın Saçlım, Boz Yelelim, Ses ver Atatürk'üm, Önderim, ses ver. Ses ver ki, kurduğun bu devlet uğruna her gün bin kez öleceğimize, Son bir kez daha ölelim. Ey Bayrak! Uğrunda veremediğimiz canı, Gölgende yaşatmaya hakkımız yok… Atilla Çilingir www.atillacilingir.com