Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

ŞEHİTLERİMİZİN DUYULMAYAN, DUYULAMAYAN SESLERİ..!

Köşe Yazıları Yayın: 22.01.2016 09:34

Ben bir ‘’Kıbrıs Gazisiyim’’ 26 yaşındayken katıldığım 1974 Kıbrıs Savaşlarında;‘’Türk Milletinin-Mehmetçiğin ‘’ iman gücüne, vatan sevgisine yakından tanıklık edenlerden birisiyim.
Savaşın en yoğun ve sıkıntılı döneminde Rum’un üzerine korkusuzca giderken bir an olsun bile ölümü düşünmeyen o Koçyiğitlere, cesur askerlere emir komuta etmekten onur duyan bir subay olarak; milletimin bu en önemli hasletini gören, tanıyan, hisseden, bilen ve bu duyguları halen tüm canlılığı ile taşıyanlardanım…
Bu hususta söylenebilecek tek bir şey olabilir: Vatan sevdasına, vatan görevine bu kadar bağlı bir millete dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanamaz.
İşte vahşi batının, ABD’nin ve AB ülkelerinin sinsi emellerinde saklı olan; Türkiye Cumhuriyeti Devletini tüm uğraşlarına rağmen gerek dışarıdan ve gerekse içeriden ele geçirememelerinin en temel nedeni bu özelliğimizde saklıdır.
Türk Milletinin ‘Vatan Sevgisi’ bu ülkenin en önemli kalesi olmaya devam edecek, bu kalenin burcunda dalgalanan şanlı bayrağımıza asla ve asla düşman eli dokunamayacaktır.
Peki, o şanlı ‘’Ay Yıldızı’’ gönderinde muhafaza etmek adına hayatlarını seve, seve feda eden o Koçyiğitler dile gelseler, özellikle bu dönemde milletimize nasıl seslenirlerdi dersiniz?
Yavru Vatan Kıbrıs’ta savaş meydanlarında askerlerinin şahadetini gören, yaşayan bir komutan olarak; o aslan yürekli, korkusuz yiğitlerin son nefeslerindeki iman bütünlüğünü anlatan kelimeleri kulağında, yüreğinde, beyninde taşıyan, o aziz bedenleri mukaddes kanlarına bulanmış üniformaları ile vatan topraklarına emanet ederken; onların duyulmayan, duyulamayan çığlıklarında, şu feryatların bulunduğunu çok iyi biliyor, hissediyorum…
İşte, bugün de güneydoğuda yaşanan olaylar nedeniyle; vatan görevi uğruna hayatlarını seve, seve feda eden Mehmetçiklerimizin, Güvenlik Güçleri Mensuplarımızın yüreğimde, gönül gözümde duyumsadığım o sesleri:
‘’ Ey milletim! Ben Mehmet’im. Türk Milletinin ‘’Mehmetçiklerimiz’’ diye seslendiği, savaş meydanlarında, vatan savunmasındaki kahramanlıklarının simgesiyim ben.
Kanımla, bedenimle özdeşleşen, kaynaşan vatan topraklarımızdan ‘’ Toprak Ana’dan’’ 20 yaşında ki gençlik kanımla, bedenimle ödediğim vatan borcumu helal ettiğim, can bedelimin hakkı için sesleniyorum sizlere:
Neler oluyor canım Türkiye’mde? Nedir bu yaşananlar ülkemde?
Ben bilmem ‘’Ilımlı İslam!’’,‘’Stratejik Ortaklık!’’,’’Büyük Ortadoğu Projesi‘’;’’Paralel Yapı’’,’’Dindar, Kindar Nesil’’ Neymiş?
Ben sadece son nefesimdeki o anı hatırlarım! Komutanımın, silah arkadaşımın çatlayan dudaklarıma dokundurduğu su damlasını…
Düşman kurşunu ile parçalanan bedenimden boşalan kanın vatan toprağı ile birleştiği andır, o son nefesimdeki yakarışımdır, Yüce Yaratanın, Allahın adıyla…
Ana kalbinden fışkıran acı ile yoğrulmuş o feryatları da duyamam. Ama bilirim ki benim milletim yücedir. Şehit’ini canından aziz bildiği, vatan topraklarda gözü gibi saklar. Al sancağın gölgesindeki mezarına sahip çıkar. Kan bedelinin hesabını düşmanına sorar.
Duydum ki kanımla, bedenimle şekil verdiğim, ismine de ‘’Vatanım’’ dediğim bu toprakların üniter yapısını bozmak isteyen ülkeler, onların yurdumda yaşayan işbirlikçileri; sınırları kanlarımızla çizilmiş yurdumun üzerinde haince planlar yapmaktaymışlar!
Dost bellediğimiz kimi devletler öyle buyurmuşlar! Yurdumun içinde ki bazı densizler de, yaşadıkları bazı bölgelerin kendilerinin kalesi olduğunu dile getiriyorlarmış!
Yapamazlar! Ata’mdan yadigâr, her zerresinde, taşında toprağında ‘’Türk Milletinin’’ kanı ile ‘’Türkiye Cumhuriyet Devleti’’ yazan vatanımın bir tek zerresinin dahi yapısını bozamazlar.
Kimi siyasiler ise; kendi iktidarlarının devamı adına, gaflet uykusuna dalmışçasına rüyalar görüp; verdikleri beyanlar ile millete yeni bir yapı, ülkeme de yeni bir ufuk getireceklerini söylemekteymişler!
Uyansınlar bu gaflet uykusundan; gördükleri rüyaların sonu pek hayırlı değildir. Bu vatan toprakları; ‘’Mustafa Kemal’in‘’ Türk Milleti’ne emanetidir. Bu toprakların asıl sahibi bizleriz; kanımızla bedenimizle kök saldığımız bizler…
Bizleri bu topraklardan söküp atabilirler mi? Kanımızla yoğrulan bu topraklara yeni bir şekil verebilirler mi? Bayraktarın elinden Al sancağı alabilirler mi?
Tüm bunlara muvaffak olsalar dahi! Mezarımızı kazısalar! Bedenimizin son parçalarını da söküp atsalar! Ya yaşananları? Ya tarih sayfalarına kanımızla yazdığımız o günleri de kazıyıp atabilirler mi?
Atabilir misin Milletim?
Beni bu topraklardan söküp atsalar bile, sen gönlünden, beyninden söküp atabilir misin? Sen, tüm bu yaşananları bir kalemde silip yok sayabilir misin?
Onlar silip atsalar bile! Sen sonu belli olmayan kimi teslimiyetler, dönüşümler uğruna, hiçbir şey olmamışçasına duyarsız kalabilir misin? Ben Şehit’in Mehmetçik…’’
Bugünlerde de, o aziz şehit cenazelerinde bir yiğitlik abidesi olarak duran nice ana’ların, babaların, eş ve çocukların vatan uğruna feda ettikleri o yüce varlıkların; kan ve can bedellerini vatan topraklarımıza, onu sarmalayan ay yıldızlı sancağımıza helal ettikleri Şehitlerimizin duyulmayan, duyulamayan çığlıklarının ülkemize yansıması bu cümleler olabilirdi diye düşündüm…
İçimden gelerek yazdığım bu satırları; kimileri hamaset kokan, vatan millet söylemleri diyerek yorumlayacak! Ya da bir göz atıp unutacaktır!
Ancak unutulmaması gereken, yaşayan bir gerçek vardır ki!
O da, vatanımızın üzerinde dolaşan kara bulutlardır. Ve bu bulutların içerisinden çıkabilecek tehlikelerin boyutlarıdır!
Dünyanın en riskli bölgelerinin kesiştiği yerlerin odak noktası olan TÜRKİYE; Ortadoğu’nun yeniden şekillendirildiği, bu şekle yön veren aktörlerin; yani ABD, AB’nin, Rusya’nın, İsrail’in oynamış olduğu oyunları, ülke topraklarımıza yönelik senaryoları iyi değerlendirmelidir.
Kendisine uygun olan en iyi hal tarzını bularak halen yaşamakta olduğu sıkıntıyı aşamıyorsa! Bu sıkıntıları aşabilmesi için 92 yıl önce bu topraklarda yaşananları bir kez daha tahlil etmeli, devletimizin kurucusu, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine dört elle sarılarak elde edilen tüm kazanımlarımızdan bir santim dahi ödün verilmemelidir.
Zira ülkemize yapılan tüm dayatmaların hal tarzı, bu devletin kuruluş felsefesi olan ‘’Kemalist’’ düşünce yapısında anlatılmıştır.
Unutulmasın ki!
Bu ülkenin, milletimizin mayasında saklı olan öyle bir şey daha vardır ki!
O da, Şehitlerimizin duyulmayan/duyulamayan o sözlerinde saklıdır…
Atilla Çilingir
www.atillacilingir.com

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Sağlık Yayın: 05.05.2024 00:48
İhlas Haber Ajansı
‘Obezite, psikolojiyi olumsuz etkiliyor’

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Recep Aktimur, “Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” dedi.

Liv Hospital Samsun Genel Cerrahi Kliniği’nden Prof. Dr. Recep Aktimur, obezitenin psikolojiyi olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Kendi deneyimlerini aktaran Prof. Dr. Aktimur, “Bizim kendi deneyimlerimizde gördüğümüz, kişilerin psikolojik olarak kendilerini boşlukta hissettikleri zamanlarda kilo almaya eğilimli olduğudur. Birçok hastamız bu dönemlerde kilo almakta ve yaşanılan sorunlar nedeniyle kilo verememektedir. Bu kişilerde ilerleyen dönemde obezite ve psikolojik sorunlar iç içe geçmekte ve birçok hastamızda iş ve sosyal yaşamda ciddi bozulmalar görülmektedir” diye konuştu.

“Obez kişiler psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında”

Obez kişilerin psikolojik ve ruhsal huzur açısından risk altında olduklarını dile getiren Prof. Dr. Aktimur, “Obez bireylerde sosyal izolasyon oluşur ve bu durum obezitenin geri dönüşümsüz hale gelmesine yol açar. Obez bireyler hem fiziksel olarak hem de çok yüksek oranda görülen depresyon nedeniyle günlük işlerini yapmakta zorlanırlar, çabuk yorulurlar, kişisel bakımlarını yapmak bile onlar için çok zorlaşır. Diğer yandan obeziteye bağlı gelişen kronik hastalıklar, bireyleri bir çıkmaza sürükler ve birçok insan bu kısır döngü içinde kendine güvenini kaybeder” şeklinde konuştu.

“Obezite ameliyatı olduktan sonra psikolojik durum”

Obezite ameliyatlarından sonra kilo verme sürecinin başladığını ve uzun süre devam ettiğini belirten Prof. Dr. Aktimur, şu bilgileri paylaştı:

“Ameliyat edilen hastaların çoğunda obezite nedeniyle gelişen depresyon bulunduğundan ameliyat sonrasında kilo verme sürecinde hızlıca depresyonun gerileyeceği düşünülse de, durum her zaman bu şekilde seyretmeyebilir. Bu dönemde kilo veriyor olmanın oluşturacağı pozitif etki, ameliyat sonrası dönemde aslında önceden bir nevi tedavi yerine geçen yemek yeme alışkanlıklarının değişmesi ile negatif yönde etkilenebilir. Bu yüzden ameliyat için uygulanacak prosedürün yemek yeme konforunu çok bozmayacak şekilde seçilmesi ve hastalara cerrahi tarafından geniş destek verilmesi çok önemlidir. Biz kendi hastalarımızda uyguladığımız ‘Hızlandırılmış iyileşme protokolleri’ ile hasta konforunu artırarak, ‘liberal beslenme önerileri’ ile hastalarımızın bu süreci daha rahat geçirmesini sağlayarak ve onlara her an kendilerini koruyan ve sarmalayan bir aile içinde olduklarını göstererek bu dönemi çok daha rahat atlatmaktayız. Bu yaklaşım ile hastalarımızda ameliyat sonrası dönemde çok daha az depresyon gözlemlemekte ve mutluluk düzeyinin arttığını deneyim etmekteyiz.”

“En iyi psikolojik destek, hastaların uzman hekime rahat ulaşabilmesidir”

Doktora ulaşmanın hasta tarafından önemine değinen Prof. Dr. Aktimur, “Biz kendi protokolümüzde uyguladığımız ve çok başarılı sonuçlar elde ettiğimiz şekilde en iyi psikolojik desteğin, hastaların kendilerini ameliyat eden cerraha çok rahat ulaşabilmeleri olduğunun farkındayız. Doktorları ile olan sıkı ve pozitif bağlantıyı önceden ameliyat ettiğimiz hastalarımızla aralarında kurduğumuz aktif sosyal portallarla desteklemekteyiz” ifadelerini kullandı.