Bugün takvimler 1 Mayıs’ı gösteriyor. Yani alın terinin, nasırlı ellerin, gecesi gündüzüne karışan emekçilerin günü… Bugün, her türlü zorluğa rağmen üretmekten vazgeçmeyen, hayatı omuzlarında taşıyan milyonların günü…
1 Mayıs, yalnızca bir tatil günü değildir. Fabrika sirenlerinin sesiyle sabahın karanlığında uyanan işçilerin, maden ocağının karanlığında umutla çalışanların, demir çelik ocaklarının alevinde ter dökenlerin onurudur bu gün. Çekiç sesiyle büyüyen çocukların, rüzgâra direnen inşaat işçilerinin, gün boyu ayakta duran garsonların, hayatı taşırken ezilen hamalların sesidir 1 Mayıs.
Karabük, bu sesin yankılandığı özel şehirlerden biri. Bu topraklar, demirin ve çeliğin hayat verdiği, alın terinin kutsal sayıldığı bir memlekettir. Burada emek, sadece bir kelime değil; yaşam biçimidir. Her çocuğun, babasının iş ayakkabısıyla tanıştığı, her annenin evladına “önce helal lokma” dediği bir yerdir burası. Ve biz biliriz ki, emeğin olduğu yerde umut vardır.
Ama ne yazık ki, hala birçok emekçi hak ettiği yaşam koşullarına sahip değil. Güvencesiz çalışanlar, düşük maaşlarla geçinmeye çalışan işçiler, sendikasız, sözsüz, sessiz bırakılan milyonlar var. Oysa 1 Mayıs, sadece kutlama değil, bir hatırlatmadır aynı zamanda: “İnsanca yaşam, insanca çalışma hakkı” isteyenlerin haykırışıdır bu gün.
Emeğe saygı, sadece yılda bir gün değil, her gün gösterilmesi gereken bir sorumluluktur. İşçinin hakkı alın teri kurumadan verilmelidir. Çünkü emeği yok sayan bir toplum, geleceğini de yok sayar.
Bugün, bir kez daha yüksek sesle söylemeliyiz:
İşçilerin birlikteliği, toplumun vicdanıdır.
Emek olmadan üretim, üretim olmadan refah olmaz.
Ve hiçbir zenginlik, emeğin kutsiyetinden büyük değildir.
Emeğin, adaletin ve dayanışmanın günü kutlu olsun.
Alın teriyle yoğrulmuş tüm hayatlara selam olsun.
1 Mayıs İşçi Bayramı, işçinin değil insanlığın bayramıdır.