Ankara’da düzenlenen “Türkiye’nin En Hızlısı” Atletizm Bölge Şampiyonası’nda Karabük’ü temsilen yarışan sporcular, büyük bir başarıya imza attı.
. Şampiyonaya katılan 16 Karabüklü sporcudan Eslem Ada Kaynar birincilik elde ederken, Zehra Ozan ve Kahraman Yavuz ikinci, Defne Özdemir ise üçüncü olarak kürsüye çıkmayı başardı.
Karabük Gençlik ve Spor İl Müdürü Coşkun Güven, dereceye giren sporcuları ve onları bu zorlu yarışlara hazırlayan antrenörleri tebrik ederek, “Karabük’ü en iyi şekilde temsil eden tüm sporcularımızla gurur duyuyoruz. Elde edilen başarılar, disiplinli çalışmanın ve azmin bir göstergesidir. Sporcularımızın her zaman yanındayız ve başarılarının devamını diliyoruz” ifadelerini kullandı.
Eğitim İş Karabük Şubesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın proje okullarındaki kriter dışı öğretmen atamalarını protesto etti. Şube Başkanı Zeki Çelik, keyfi atamaların iptal edilmesi gerektiğini belirtti ve eğitimde eşitlik, adalet ve liyakat çağrısı yaptı.
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Karabük Şubesi, proje okullarına yapılan öğretmen atamalarında yaşanan usulsüzlük ve hukuksuzluklara karşı Karabük Endüstri Meslek Lisesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Karabük İl Teşkilatı ile sendika üyeleri destek verdi.
Basın açıklamasında konuşan Eğitim-İş Karabük Şube Başkanı Zeki Çelik, proje okulu uygulamasının eşitlik ilkesini yok sayarak eğitimde adalet ve liyakat anlayışını ortadan kaldırdığını dile getirdi. “Proje değil, adalet istiyoruz” diyerek sözlerine başlayan Çelik, uygulamaların Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu eğitim felsefesine aykırı olduğunu belirtti.
"KAMUSAL EĞİTİM SİSTEMİ TASFİYE EDİLİYOR"
Çelik, eğitim sisteminde yaşanan dönüşümün, kamu yararından uzaklaştığını ifade ederek, “Eğitim kamusal bir haktır ve tüm çocuklara eşit, bilimsel, laik, parasız ve nitelikli şekilde sunulmalıdır. Ancak son 20 yılda bu anlayış sistemli bir şekilde tasfiye edilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı, anayasal sorumluluğu olan eğitimde fırsat eşitliğini sağlamayı reddeder hale gelmiştir. Bu ret, sadece sözde değil; uygulamada da kendisini göstermektedir. Bunun en somut örneği ise "proje okulları" adı altında sürdürülen politikadır" dedi.
“PROJE OKULLARIYLA HUKUK VE LİYAKAT ASKIYA ALINIYOR”
2014 yılında, dönemin Bakanı Nabi Avcı tarafından 44 okulda başlatılan ve başlangıçta “ulusal ve uluslararası projelerin yürütüleceği özel okullar” şeklinde sunulan bu modelin 2318 okula ulaşarak kapsamının büyütüldüğünü, ancak içeriği boşaltıldığını belirten Çelik, " Proje okulları adı altında yapılan şey, açıkça eşitsizliğin kurumsallaştırılması, öğretmenin hukuki güvencelerinin yok edilmesi, eğitimde liyakatin ve yerleşik kültürlerin tahrip edilmesidir" dedi.
Bu sürecin mimarı olan bugünün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in 2014 yılında, dönemin müsteşarıyken söylediği “Mevzuatlar bize engel oluyor. Ama biz siyasi iradeyle hareket ediyoruz. Mevzuatlara rağmen bildiğimizi yapacağız.” sözünü hatırlatan Başkan Çelik açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi:
"Ve yaptılar.Bugün öğretmenler kıyıma uğruyor, sürgün ediliyor. Okulların yıllardır oluşan iklimi darmadağın ediliyor. Öğrencilerin sınava aylar kala alıştığı öğretmenlerinden koparılması, eğitimde istikrarı yok ediyor. Bu bir proje değil, bir tasfiye operasyonudur.
Bu itiraf, aslında bütün bu sürecin siyasi ve ideolojik bir projenin ürünü olduğunu göstermektedir.Proje okulları uygulaması ile bakan, 80 bine yakın öğretmeni doğrudan kendisi seçme ve atama yetkisini elinde toplamaktadır. Yani artık öğretmenlerin bilgi birikimi, başarı belgesi, akademik unvanı ya da hizmet puanı değil; bakanın onayı belirleyicidir. Bu da açıkça, mülakat düzeninin öğretmen atamalarındaki yeni biçimidir.
Bugün yüzlerce öğretmenimiz, yıllardır görev yaptığı, okulun kültürüne katkı sunduğu, öğrencileriyle aile gibi olduğu okullardan gerekçesiz ve ani bir şekilde sürülmektedir. İzmir Atatürk Lisesi gibi Cumhuriyet değerleriyle özdeşleşmiş köklü kurumlarda, bir gecede 60 öğretmen görevden alınmıştır. Norm kadro fazlası bahanesiyle, on yıllardır emek veren öğretmenler başka ilçelere, bazen 100 kilometre öteye gönderilmek istenmektedir. Bu sadece hukuka aykırı değil, aynı zamanda eğitimin ruhuna, okul kültürüne, öğrenci-öğretmen ilişkisine ihanettir.
Şimdi soruyoruz: Öğretmenin oradan alınmasının objektif gerekçesi nedir? Yıllarca görev yapan, başarı belgesiyle ödüllendirilmiş, yüksek lisans ve doktora sahibi öğretmenler hangi kriterle yetersiz görülmüştür? Yerlerine atanacak kişilerin liyakatini kim ve neye göre belirlemiştir? Aynı okulda yıllarca çalışan öğretmenleri bir gecede sürgün etmek hangi pedagojiye, hangi hukuk devletine, hangi kamu vicdanına sığar?Devlet memurluğu güvencedir.
Devlet memurluğu, siyasi iktidara göre değil; anayasa ve yasalara göre görev yapma sorumluluğudur. Bugün proje okulları aracılığıyla yapılan şey, bu güvenceyi ortadan kaldırmak, öğretmenleri itaate zorlamaktır.
Eğitim-İş olarak bir kez daha altını çiziyoruz: “Proje okulu” adı altında yürütülen bu uygulama, bir okul geliştirme projesi değil; siyasi iktidarın kendi memurunu, kendi neslini ve kendi toplumunu yaratma projesidir.
Köklü okulların emekle, alın teriyle, yılların birikimiyle yetiştirdiği öğretmenler bir bir tasfiye ediliyor. Bu sadece bir personel değişimi değil; bir hafızanın, bir kültürün, birikimin ve Cumhuriyet’in eğitim anlayışının sistemli biçimde tasfiyesidir.
Neden mi? Çünkü onların hedefi açık: Liyakatsizliği teşvik ederek biat eden kadrolar yaratmak, düşünmeyen nesiller yetiştirerek sorgulama kültürünü ortadan kaldırmak, Cumhuriyet'in temelini oluşturan laik, bilimsel ve kamusal eğitimi çökertmek.
Kırk yıllık bir öğretmeni, yıllarını eğitime ve öğrencilerine adamış bir insanı, tek bir yazıyla, tek bir imzayla görevden almak kolay. Ama onun öğrencilerinin yüreğinde bıraktığı izi, düşünce dünyasında açtığı kapıları, hayata dokunuşunu silmek imkânsız. Gerçek öğretmen, sınıflarda sadece ders anlatmaz; geleceği şekillendirir, insan inşa eder.
Bugün sistemli bir şekilde görevden uzaklaştırılan o öğretmenler, aslında Cumhuriyet’in devrimci eğitim mirasını temsil ediyor. Ve artık çok açıktır ki, yavaş yavaş aşındırdıkları Cumhuriyet’in en derin, en hayati damarına ulaştılar: Eğitime.
Çünkü biliyorlar ki Cumhuriyet’i yıkmanın en kestirme yolu, onu var eden eğitim devrimini yok etmektir. Köy Enstitülerinden bugüne taşınan ilerici eğitim anlayışını tasfiye etmek; özgür, eşit, laik bir toplum idealinden vazgeçirmek demektir.
Ama unuttukları bir şey var: O öğretmenler yalnızca bir meslek grubunun değil, bir halkın vicdanıdır.
Buradan hem Millî Eğitim Bakanlığı’na hem siyasi iktidara sesleniyoruz:
Tüm öğretmenler için eşit ve adil atama sistemi istiyoruz! Tüm öğrenciler için eşit ve nitelikli eğitim hakkı istiyoruz!
Öğretmenlerin sürgünle terbiye edilmediği, eğitimde liyakat ve hukuk ilkesinin esas alındığı bir sistem istiyoruz!
Eğitim-İş olarak biz, hiçbir öğretmenimizin yalnız olmadığını bir kez daha hatırlatıyor, bu hukuksuz atamalara karşı her türlü yasal mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.
Proje değil, adalet istiyoruz!
Bu adaletsizliğe karşı yalnız biz değil, halk da sessiz kalmıyor. Ülkenin dört bir yanındaki birçok köklü okulda, öğrenciler ve mezunlar, yıllarını eğitime vermiş öğretmenlerine sahip çıkmak için eylemler başlatmıştır.
Gençlerimiz, kendilerine ışık tutan öğretmenlerinin yanında durarak yalnızca bir hak ihlaline değil; Cumhuriyet’in eğitim anlayışına da sahip çıktıklarını haykırmaktadır. Bu dayanışma, karanlığa karşı yanan umut ateşidir. Ve biz o ateşi birlikte büyüteceğiz. Proje değil, adalet istiyoruz!"